|
||
![]() |
Hasan Dede Türbesi ve Kadirli Kent Müzesi | |
Hakan Yozcu | ||
kibrishakikat@gmail.com | ||
Kadirli, Çukurova’da, Torosların eteklerinde, yılan gibi kıvrılarak akan Savrun Çayı’nın hemen yanında, Sülemiş Tepesi’nin ayakları ucunda kurulmuş tarihi bir şehirdir. Önceleri Adana’nın bir ilçesi olan Kadirli, Osmaniye il olduktan sonra Osmaniye’ye bağlanmış ve Osmaniye’nin en büyük ilçesi konumuna gelmiştir. Ekonomisi daha çok tarıma dayalıdır. Türkiye’nin turp ve yer fıstığı üretiminin büyük bir kısmını karşılar. Türkiye’nin turp ihtiyacının yüzde yetmişi, yerfıstığının da yüzde kırkı burada üretilmektedir. Karpuz da Ceyhan’dan sonra önemli bir yere sahiptir. Kadirli doğal güzelliğinin yanı sıra tarihi bakımından birçok kalıntılara ev sahipliği yapmaktadır. Tarih bakımından oldukça zengin bir mirasa sahiptir. Kadirli’ye gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerler var. Bunlar arasında sayabileceğimiz isimler şunlar: Ala Cami, Karatepe- Aslantaş Müzesi, Anavarza, Kastabala, Sülemiş Tepesi, Şarlak Şelalesi, Harkaçtığı Köyü Eğitim ve Kültür Müzesi, Hasan Dede Türbesi, Kendirlinin Konağı, Kadirli Kent Müzesi, Yaylalar… Çok değerli dostum, okul arkadaşım emekli edebiyat öğretmeni Ali Demir ile buluşuyoruz. Onunla birlikte Kadirli’yi gezeceğiz. Deyim yerinde ise bana mihmandarlık yapacak. Şehir dışına çıkıyoruz. Kuzey tarafına. Şabaplı, Karakütük, İlbistanlı köylerinin bulunduğu yöne gidiyoruz. Şehir dışı, yeşilin her tonuyla kaplı ağaçlarla dolu. Torosların eteklerinde kurulan bu köyler, tertemiz hava soluyor. Savrun Suyu’na yeni yapılan baraj inşaatının halen devam ettiğine şahit olduk. Savrun Suyu’nu geçince yol kenarında Hasan Dede Türbesi’ne geliyoruz. Hasan Dede, 15 yüzyılda yaşayan Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden biri imiş. Keramet sahibi biri olduğuna inanılıyor. Hasan Dede Türbesi, Kadirli’nin kuzey tarafında İlbistanlı Köyü sınırları içerisinde Savrun ile Balıklağa Suyu’nun birleştiği noktada yer alıyor. Tarlanın içinde silindirik, dairesel veya yuvarlak bir plan ve gövde üzerine inşa edilmiş. Kubbe biçiminde tek odalı yapılmış bir bina. Tek bir kapısı var. O da çok küçük bir kapı. Eğilerek içeri giriyorsunuz. İçerisinde Hasan Dede’nin yattığı sandukası bulunuyor. Türbe, Kadirli’ye 7 km uzaklıkta yer alıyor. Bakıldığında türbe-kümbet karışımı bir özellik gösteriyor. Klasik Selçuklu kümbetlerini andırıyor. Selçuklu tarzının bir taklidi izlenimini veriyor. Kendi türünün tek örneği olarak biliniyor. Arka kısmında küçük, içeriye doğru yatay olarak uzanan bir penceresi var. İnanışa göre bu yatay pencereden içeriye ancak günahı olmayanlar veya günahı çok az olanlar geçebiliyormuş. Günahı çok olanların pencereden içeri giremedikleri söyleniyor. İçeri girip Fatiha okuyoruz. Hatıra fotoğrafları çekiyoruz. O, uhrevi havayı sonuna kadar teneffüs ediyoruz. Ali Demir, Hasan Dede hakkında bilgiler veriyor. Anadolu’ya mühür vuran sahabelerden biri olarak adlandırıyor. Karakütük Köyü’nde oturan teyzem Raziye (Iraz) Kara anlatıyor: “Hasan Dede, köyde çobanlık yaban biri imiş. Koyun güdermiş. Demiş ki ‘benim abamı, nerede bulursanız oraya türbe yapın.’ Sonra kendisi kaybolmuş. Yıllar sonra abası, İlbistanlı Köyü’nün yakınlarında bulunmuş. Bulunduğu yere de bugünkü türbesini yapmışlar. Herkes buraya geliyor. Ona dualar okuyorlar. Adakta bulunuyorlar. İşi isteyenler, aş isteyenler, hasta olanlar, çocuk sahibi olmak isteyenler buraya gelip dua ediyorlar. Dertlerine derman ve şifa arıyorlar. Ziyarete gelenler çok oluyor.” diyor. Arkadaşım Ali Demir, emekli bir edebiyat öğretmeni olduğu için Hasan Dede’nin tanınmış bir şiirinden mısralar okuyor: “Eşref oğlu al haberi Bahçe bizim, gül bizdedir. Biz de Mevla’nın kuluyuz, Yetmiş iki dil bizdedir.
Erlik midir, eri yormak, Irak yoldan haber sormak, Cennette ol sekiz ırmak, Coşkun akan çay bizdedir.
Kuldur Hasan Dedem kuldur, Manayı söyleyen dildir, Elif Hakk’a giden yoldur, Cim ararsan, dal bizdedir.” Şiirin bitiminde arabaya binip tekrar Kadirli’ye gidiyoruz. Dağ havası gerçekten bize çok iyi geliyor. Ali Demir “Şehir bazen beni boğuyor. Öyle zamanlarda arabaya atlayıp kendimi doğaya veriyorum. Buraya geliyorum. Ağaçları seyrediyorum. Suyun sesini dinliyorum. Kuşların sesi bana mutluluk veriyor. Buralarda balık yapan lokantalar var. Oturup kendime bir ziyafet çekiyorum. Dinlendikten sonra tekrar şehre gidiyorum. Doğa gibisi yok. Huzur veriyor. Rahatlatıyor. Stres atıyorum.” diyor… Buradan sonra Osmaniye Yolu üzerinde bulunan Kadirli Belediyesi Kent Müzesine gidiyoruz. Burası etnografik özellik taşıyan bir müze. Önceden Ceza Evi imiş. 2010 yılına kadar burası ceza evi olarak hizmet vermiş. Sonra Osmaniye’ye taşınmış. “Hanımın Çiftliği” adlı dizide de burası film seti olarak kullanılmış. Bunun sebebi de bölgenin en eski hapishanesi olması imiş. 2012 yılında Belediye burayı müze haline getirmek düşüncesi ile çalışmalara başlamış. 2013 yılında Turizm Ve Kültür Bakanlığı tarafından bu projeye onay verilmiş. “DOĞAKA” adlı dernek ile işbirliği yapılmış. Projenin maddi yönü bu dernek tarafından karşılanmış. 2016 yılına kadar restorasyon ve eser toplama çalışması başlatılmış. Müze 7 Mart 2016 tarihinde açılmış. 7 Mart, Kadirli halkı için önemli bir tarih. Bu tarihte Kadirli düşman işgali altından kurtulmuş. Kadirli ile ilgili her türlü özelliği bu müzede bulabilirsiniz. Yaşam biçimi, kültürü, mutfağı, Kültür, Sanat, Gelenek ve Görenekleri, Unutulmaya yüz tutmuş meslekleri, Çocuk oyunları, Tarım ürünleri ve aletleri, eski evler, düğün dernek gelenekleri, kına geceleri, Kadirli’nin bağrından çıkmış ünlü kişileri, sanatçıları, eski hapishane yaşamını, tarihi kişilikleri ( Yaşar Kemal, Abdulvahap Kocaman, Aşık Feymani, Aşık Halil karabulut, Ayşe Çağlayan, Mahmut Taşkaya, Arkeolog Halit Çambel gibi kişilerin bal mumundan yapılmış heykellerini ve kişisel malzemeleri... Verilen bilgiye göre hepsinin üzerindeki kıyafetler yaşamlarındaki giydikleri gerçek kıyafetler imiş.) görebilirsiniz. İlk vardığınızda sizi kapının önünde bulunan iki aslan figürü karşılıyor. Bunlar, Karatepe Açık Hava Müzesi’ndeki aslanların kopyaları olarak konmuş. Gücün simgesi olarak kale kapılarının girişlerine konuluyor. Temsilen de buraya konulmuş. Girişte eski tarım aletleri yer alıyor. Sabanlar, pulluklar, mivzerler, gemler bulunuyor. Mivzer, pamuk ekmeye yarayan alet imiş. Gem de buğdayı sapından ayırmaya yarayan alet olarak biliniyor. Uzun bir tahta üzerine altı taşlarla dolu olan eski bir tarım aleti olarak biliniyor. Sağ tarafta huğ denilen bir ev var. 1920’li ve öncesinin köy evleri olarak biliniyor bu huğ evler. Çalı çırpıdan örülen, çitlerden yapılmış, toprak saman karışımı çamurla sıvanmış, üzerine genelde kamış atılan evlere huğ deniliyor. İçeride bal mumundan yapılmış ocakta yemek pişiren bir kadın figürü, yan yana oturmuş, çorba bekleyen torunu ve dede figürü bulunuyor. Yanlarda yüklük denilen üst üste konmuş yorganlar, döşekler ve yastıklar bulunuyor. Hemen önlerinde külekler, urupla, şinik gibi aletler var. Bunlar hep birer ölçüm aletleri. Külek, Arpa buğday ölçmeye yarayan yuvarlak kova biçiminde bir eşya. Urupla, bunun daha büyüğü. Şinik de başka bir ölçü birimi. Halk arasında “2 şinik 1 teneke” deyimi vardır. Huğ evden çıkıp ana binaya giriyorsunuz. Bina önünde az önce anlattığımız yan yana iki aslan figürü var. İçeri girince önce sizi bu ülke için canını hiçe sayarak veren aziz şehitlerimizin resimleri ve listesi bulunuyor. Tabii bal mumundan yapılmış bir de Mehmetçik heykeli var. Daha şimdiden duygulanıyorsunuz. Ana bina oldukça büyük ve geniş. Çeşitli odalara ayrılmış. Her odada farklı farklı özellikler sergileniyor. Gezmekle bitiremiyorsunuz. Büyük bir heyecan ve hayranlıkla geziyorsunuz. Gezdikçe şaşkınlığınız kat be kat artıyor. Girişte Kadirli’nin gezilecek tarihi yerler sunuluyor. Ala cami, Karatepe ve Kadirli tarihine geçmiş kişiler hakkında bilgiler veriliyor. Dervişpaşa, Cevdetpaşa gibi değerler tanıtılıyor. Diğer odaya geçtiğinizde yöreye has yufka biçiminde yapılan ekmeklerin köylü kadınlar tarafından yapımı temsili olarak balmumu heykelleriyle veriliyor. Hamur açan ve saçta pişiren kadınlar çok güzel sunulmuş. Yanlarında ekmekleri koymak için seleden yapılmış sepetler dahi unutulmamış. İlerliyorsunuz. Yöresel yemekler karşınıza çıkıyor. Bulgur pilavı, tırşik, içli köfte, ayran, Adana Kebabı, tarhana çorbası, kavurma ve Kadirli’ye has sucuk-ekmek sergileniyor. Sonraki bölümde düğün gelenekleri sergilenmiş. Kına yakılması, gelinlik giymiş kızların ellerine kına yakılıyor. Düğünlerde türküler söyleyerek ağlatılması ayrı bir gelenek burada. Sırada çocuk oyunları var. Özellikle yörede tüm çocukların yaptıkları çomçalı gelin denilen oyuncaklar dikkati çekiyor. Çomça, daha ziyade çorbaları karıştırmak veya tabaklara koymak için tahtadan yapılan büyükçe bir kaşıktır. İki çomçayı çaprazlama birbirine bağlayarak bir bebek oluşturulur. Başına bir yağlık bağlanır. Beden kısmına bir entari giydirilir. Çomçaya ağız, burun, göz, kaş çizilir. İki kişi tutar ve kapı kapı tekerleme eşliğinde dolaşırlar: “Çomçalı gelin çom ister Bir kaşıcık yağ ister Yağ olmazsa bal olsun, Benim gönlüm hoş olsun, Yağ verenin oğlu olsun, Bulgur verenin kızı olsun.” diyerek, bir hediye alana kadar bu tekerleme tekrar edilirdi. Bulgur, yağ toplanır ve yeteri kadar toplandığına karar verilince kısır yapılır ve hep birlikte afiyetle yenirdi. Bol resimlerle bu gelenek burada unutulmaması için sergilenmiş. Bunun yanı sıra diğer çocuk oyunları da burada fotoğraflarla sergilenmiş. Uzun eşek, birdirbir, çelik çomak, yakar top, gülle gibi oyunlar hatıralara sunulmuş. Sanatçılar bölümünde gençlik yıllarında arzuhalcilik yapan ünlü yazar Yaşar Kemal’in masa başında daktilosunun önünde otururken bal mumundan yapılmış heykeli var. Başında şapkası ile adeta müşterisini bekleyen bir eda ile oturuyor. Sıra sıra Aşık Feymani, Aşık Halil Karabulut, davudi sesiyle tanınan Abdulvahap Kocaman, Mahmut Taşkaya ve Kadın Şair Ayşe Çağlayan’ın heykelleri geleneksel yöre kıyafetleri ile selamlıyor bizleri. Kadirli için çok emek harcayan Arkeolog Halet Çambel Hanım da unutulmamış. Onun da bir masa başında otururken heykeli konmuş. Her odada ayrı bir konu var. Odalarda Kadirli’ye has özellikler sergileniyor. Unutulmaya yüz tutmuş meslek dalları da unutulmamış burada. Kaşıkçılık, semercilik, kalaycılık, demircilik unutturulmamış. Bu meslek dalları temsili olarak bal mumu heykelleri ile ziyaretçilerin gözleri önüne serilmiş. Mesleklerini icra ediyorlar. Tarım, Kadirli’nin vazgeçilmez geçim kaynağı. Bu nedenle tarımsal ürünler de sergileniyor. Turp toplayan kadınlar, küncü toplayan kadınlar hep sergileniyor… Zeytincilik, yerfıstığı, mısır son zamanlarda çok gelişmiş. Pamuk ve pirinçte azalma olduğunu öğrendik. Yörede pirince çeltik deniliyor. Zamanında bu işle uğraşan çiftçilerin kalkındıklarını ve çok zengin olduklarını öğrendik. Bunların hepsi bu müzede sergileniyor. Gezdikçe büyük zevk alıyorsunuz. Bilgi dağarcığınız artıyor. Bütün bölümleri gezdikten sonra yan taraftaki görevli çalışan arkadaşın yanına gidiyoruz. Biraz oturup dinleniyoruz. Görevli olarak çalışan Oğuz Şişman sorularımıza cevap veriyor. Oğuz Şişman’ın verdiği bilgilere göre ziyaretçi sayısı oldukça fazla imiş. Özellikle çevre okulları büyük ilgi gösteriyormuş. Gençlik kampları, bölgeye gelen turların da mutlaka uğrak yeri imiş burası. Dolayısı ile bu müzenin bölge tanıtımına karşı sağladığı katkı oldukça fazla imiş. Böylece Kadirli’nin tanıtımı yapılarak bölge turizmine de hizmet ediliyormuş. Çıkışta hemen yan taraftaki Kadirli Belediyesi tarafından kurulmuş Kadirli Belediyesi Kilim Evi’ne giriyoruz. Mesai bitmek üzere olduğundan kapanmak üzere. Ama ricamız üzerine orada çalışan iki bayan bizi kırmayarak görüntü almamıza izin veriyor ve sorularımıza cevap veriyorlar. Kadirli kilimlerinin dünyaca ünlü olduğunu birçok ülkeden alıcı olduğunu, buraya kadar gelerek bu ürünlerden aldıklarını söylüyorlar. Koyun yünü kök boya kullanılarak yapılıyormuş kilimler. Kök boya ise soğan kabuğu, ceviz kabuğu, mersin yaprakları, nar kabuğu karıştırılıp kaynatılarak bu boya elde ediliyormuş. Yün ipler de batırılarak boyanıyormuş. Bu boyayı tercih etmelerinin sebebi, uzun süre parlaklığını kaybetmemesi imiş. Renkler kolay kolay solmuyormuş. Canlılığını uzun yıllar koruyor imiş. Kilimler, ıstar denilen tezgâhlarda dokunuyor. Önceden bu tezgâhlar tahtadan yapılırken günümüzde demirden yapılıyormuş. Tezgaha dizilen yün iplere çaputlarla ilmikler atılarak kirkit denilen ucu tırnaklı, tarak gibi aletlerle vurarak sertleştiriliyormuş. Tamamen el ile dokuma yapılıyormuş. Kilimler, büyüklüğüne göre 10 ile 15 gün arasında tamamlanıyormuş. Metrekaresi 400 TL’den satışa sunuluyormuş. Alıcılar genelde dışarıdan gelen yabancılar imiş. Bayanlara, gösterdikleri ilgiye ve misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ederek ayrılıyoruz. Kadirli’de güzel bir gün daha geçirdiğimize inanıyorum. Bana rehberlik yaptığı için ve karşılıksız yardımlarından dolayı Ali Demir hocama da sonsuz teşekkürlerimi sunarak yazımı hazırlamak için evin yolunu tutuyorum… |
||
Etiketler: Hasan, Dede, Türbesi, ve, Kadirli, Kent, Müzesi, |
|