ABD’nin egemenliğine karşı Ortadoğu’da yeni ortaklıklar kurmaya çalışan Çin’in orta vadede Washington’ın bütünüyle yerini alamayacağı öngörülse de, Pekin yönetimi Afrika’da olduğu gibi ekonomik açıdan bölgedeki nüfuzunu artırıyor.
Çin Devlet Başkanı Devlet Başkanı Şi Cinping’in Riyad ziyareti ve ilk kez düzenlenen Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi, Pekin ile Washington arasındaki nüfuz rekabetinin önemli sinyallerini barındırıyordu.
Dünyada en fazla hammaddeye ihtiyaç duyan ülkelerinin başında gelen Çin için Ortadoğu ekonomik açıdan son derece önemli. Özellikle enerji arz güvenliğinde Suudi Arabistan ve Irak Çin için vazgeçilmez ülkeler arasında bulunuyor.
Pekin yönetiminin Ortadoğu politikasının temel motivasyonu da “enerji arz güvenliği” bağlamında şekilleniyor. Öyle ki, petrol ithal ettiği Suudi Arabistan ve Irak gibi ülkelerle ilişkileri sağlam zeminde inşa etmek, bu ülkelerdeki olası kriz ve istikrarsızlıklardan en az etkilenecek konumda bulunmak en büyük amacı. Ancak Pekin’in Ortadoğu politikasını sadece bunlarla açıklamak mümkün değil.
İlk defa 2013 yılında dünyaya duyurulan “Tek Kuşak Tek Yol / One Belt One Road” (OBOR) projesi için de Ortadoğu oldukça önemli. Proje, Ortadoğu ve Avrupa’yı doğrudan Çin’e bağlayacak ve hem bölge ülkelerinin hem de Pekin’in ekonomik açıdan birçok avantaj elde edeceği yeni bir vizyonu ortaya koyuyor.
Öte yandan Afrika’dan Asya’ya etkisi artık ciddi derecede hissedilen Çin için bölgede açık bir kapı yok. 2’inci Dünya Savaşı’nın akabinde başlayan, Soğuk Savaş döneminde devam eden ve 90’lardan itibaren siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda sürekli gelişen ABD etkisi kolay kolay kırılacak gibi durmuyor.
Ortadoğu’da rekabet..
Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında artan jeo-stratejik rekabet, küresel enerji kaynaklarının büyük bölümünü barındıran Ortadoğu bölgesini yeni bir etki mücadelesinin sahnesi haline getiriyor.
Washington’ın Çin’i “uzun vadeli en önemli tehdit” olarak nitelediği ve küresel stratejisinde ağırlığını Asya-Pasifik bölgesine kaydırdığı bir dönemde, Pekin yönetimi de ABD’nin uzun yıllar bölgesel gelişmeleri biçimlendiren aktör olduğu Ortadoğu coğrafyasında etkisini artırma arayışında.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Suudi Arabistan ziyareti, yeni dönemin işaretlerini veren kritik bir diplomatik temas olarak görülüyor.
Şi, Riyad ziyaretinde Suudi Arabistan ile gelişen siyasi ve ekonomik ilişkileri teyit etmenin yanı sıra ilk kez düzenlenen Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi ve Çin-Körfez İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne katılarak Çin’in bölgeyle bağlarını güçlendirme fırsatı buldu.
Çin Devlet Başkanı, Riyad’a varışında yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan ile Çin arasında 32 yıl önce diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana iki ülkenin “karşılıklı stratejik güveni pekiştirdiği ve çok sayıda alanda verimli pratik işbirliği yürüttüğünü” belirtti.
Çin ile Suudi Arabistan’ın 2016’da “kapsamlı stratejik işbirliği” başlattığını anımsatan Şi, o zamandan bu yana ikili ilişkilerde kaydedilen ilerlemenin “hem iki ülke halklarına fayda sağladığını hem de bölgesel barışa, istikrara, refaha ve kalkınmaya katkıda bulunduğunu” vurguladı.
Çin Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Şi, Suudi Kralı Salman Bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ile yaptığı görüşmelerde, “Suudi Arabistan’ın çok kutuplu dünyada önemli bir güç olduğunu” ve “Çin’in Suudi Arabistan ile kapsamlı stratejik ortaklığını geliştirmeye özel önem verdiğini” vurguladı.
Şi, uluslararası ve bölgesel durumun son yıllarda derin ve karmaşık dönüşümlerden geçtiğini, bunun Çin-Suudi Arabistan ilişkilerini stratejik olarak daha önemli hale getirdiğini belirterek, “Çin, Suudi Arabistan ile ilişkilerini geliştirmeyi genel dış politikasında, özellikle de Ortadoğu diplomasisinde öncelik olarak görüyor” dedi.
Çin’in Suudi Arabistan’ın egemenliğini, güvenliğini, istikrarını ve kendi ulusal koşullarına uygun kalkınma yolunu izlemesini desteklediğini vurgulayan Şi, Riyad’ın “Vizyon 2030” kalkınma stratejisi ile Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” arasındaki sinerjinin artırılması dilediklerini ve Suudi Arabistan’ın sanayileşmesine, ekonomisini çeşitlendirmesine katkı sağlamaya hazır olduklarını ifade etti.
İki ülke arasında üst düzey diyaloğun seviyesinin yükseltilmesi ve enerji alanında koordinasyonun geliştirilmesi konusunda mutabakata varılan ziyarette, Çin ve Suudi Arabistan şirketleri arasında yeşil enerji, enformasyon teknolojisi, altyapı ve sağlık alanlarını içeren 34 anlaşma imzalandı.
Suudi devlet televizyonu Al-Ekhbariya, ülkeler arasında ayrıca 29 milyar dolar değerinde 20 anlaşmanın daha imzalanacağını duyurdu..
2004’te Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu ile başlayan çok taraflı diyaloğun, bu yıl ilk kez düzenlenecek iki zirve ile yeni bir boyuta taşınacağı öngörülüyor. Çin Devlet Başkanı Şi, 2016’da Riyad’ı ziyaret etmiş, 2019’da da Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ile Pekin’de görüşmüştü.
ABD-Suudi Arabistan arasında petrol gerilimi
Şi’nin ziyaretinin, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde gerilimlerin olduğu, küresel stratejisinde ağırlığı Asya-Pasifik’e kaydıran Washington’ın odağını Ortadoğu’dan çevirdiği bir döneme denk gelmesi dikkati çekiyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Afganistan’dan çekilme kararı ve “Asya pivotu” adı verilen ülkenin küresel stratejik sıklet merkezin i Asya-Pasifik bölgesine kaydırma planları, ülkenin Ortadoğu’da etkisinin geleceği hakkında kuşkuları beraberinde getiriyor.
Washington ve Riyad arasındaki ilişkiler, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ve Suudi Arabistan’ın insan hakları sicili nedeniyle halihazırda sorunlu haldeyken, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ardından petrol üretiminin azaltılmasına ilişkin tartışmayla yeniden gerilimli bir seyre girmiş durumda.
ABD Başkanı Biden’ın bu yılın başında Riyad’a yaptığı ziyaret, ilişkilerde beklenen olumlu havayı sağlayamazken iki ülke, Suudi Arabistan ve Rusya öncülüğündeki “OPEC ” ülkelerinin 5 Kasım’da petrol üretimini azaltma kararı alması nedeniyle ihtilafa düşmüştü.
Ukrayna’daki savaşın petrol fiyatlarında yarattığı enflasyonist baskılar nedeniyle üretimin artırılmasını ve fiyatların düşmesini isteyen Washington’ın baskısı sonuç vermezken, Biden Moskova’ya gelir aktarımı olarak yorumladığı adım nedeniyle “ilişkileri gözden geçireceği” açıklamasını yapmıştı.
ABD Kongresi de petrol fiyatlarını yükseltmeye yönelik bu adıma karşılık Suudi Arabistan’a silah satışının bir yıllığına askıya alınması çağrısı yapmıştı.
Çin, güç boşluğunu dolduracak aktör olabilir mi?
Çin’in, ABD’nin ilgisinin Ortadoğu’dan kayması ve bölgesel aktörlerin Washington’ın politikalarına açık direnciyle ortaya çıkan ekonomik ve siyasi güç boşluğunu doldurmaya aday bir aktör olup olmadığı tartışılıyor.
Son yıllarda Kuşak ve Yol Girişi kapsamında bölgede 200’den fazla enerji ve altyapı projesi yürüten Pekin’in, bölgenin kaynaklarına ilgisi artmış durumda.
Enerji ihtiyaçlarının yüzde 70’ini ithalat yoluyla karşılayan Çin, Ortadoğu petrolünün en önemli alıcısı konumunda. Çin, geçen yıl bölgenin en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan’ın ihraç ettiği ham petrolün yüzde 27’sini tek başına satın aldı.
Çin ile Suudi Arabistan, petrol ticareti ödemelerinin yuan ile yapılması için görüşmeler yürütüyor. Bunun hayata geçirilmesi ABD dolarının enerji anlaşmalarında kullanılan temel para birimi rolünü sarsabilir.
Katar’dan sıvılaştırılmış doğal gaz alımı için geçen ay 60 milyar dolarlık bir anlaşma imzalayan Çin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer Körfez ülkeleriyle de enerji iş birliğini geliştiriyor.
“Ortadoğu’da bir ‘güç boşluğu’ olduğuna inanmıyoruz”
Çin Dışişleri Bakanlığının, Şi’nin Riyad ziyareti öncesinde yayımladığı “Yeni Dönemde Çin-Arap İşbirliği” başlıklı raporda, Çin’in bölgede jeopolitik çıkar arayışında olmadığının vurgulanması dikkati çekti.
Çin’in bölgeye ilişkin stratejik odağının, ticaret ve ekonomik iş birliği olduğu vurgulanan raporda, “Ortadoğu’da bir ‘güç boşluğu’ olduğuna inanmıyoruz. Ortadoğu halkları, kendi bölgesinin geleceğinin ve kaderinin efendisi olacaktır” ifadelerine yer verildi.
Raporda, Çin’in Ortadoğu’da yapıcı rolü hedeflediği, bölge ülkelerine güvenlik sorunlarını diyalog ve istişare yoluyla çözmesine, yerel halkların kendi kalkınma doğrultularını bağımsız ve özerk şekilde çizmesine destek olacağı belirtildi.
Silah anlaşmaları
Çin’in bölgedeki siyasi sorunlara taraf olmamaya yönelik tavrına rağmen bölge ülkeleri ile savunma sanayi ve teknolojisi alanında işbirliklerini ve silah satışlarını artırma arayışında olduğu gözleniyor.
Çin medyasındaki haberlere göre, Suudi Arabistan geçen ay yapılan Cuhay Havacılık Fuarı’nda aralarında dronlar, gemi-savar füzeler ve lazerli dron-savar yer sistemlerinin olduğu 4 milyar dolar değerinde silah sistemleri satın almak üzere anlaşmaya vardı.
Riyad yönetimi, Çin’in Silahlı İns ansız Hava Aracı (SİHA) platformu “CH-4″lerden daha önce satın almış ve Yemen’deki iç savaşta Husi milislerine karşı operasyonlarda kullanmıştı.
İki ülke arasında 2017’de yapılan anlaşma ile SİHA’ların üretimi için Suudi Arabistan’da bir fabrika kurulmuş ve bu yıl başında ortak üretime başlanmıştı.
Öte yandan Riyad’ın, Çin’in YJ-21 hipersonik füzelerini satın almak için girişimde bulunduğu iddia ediliyor. Fakat Çin’in, 35 ülkenin taraf olduğu Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi’ne tabi olduğu için menzili 300 kilometreyi aşan füzeleri ihraç etmesi mümkün değil. Bu yüzden 1000 kilometre lik menzile sahip ileri teknoloji YJ-21’lerin doğrudan satışı olanaklı görünmüyor.
Çin, Suudi Arabistan’a ilk kez 1986’da orta menzilli Donfıng-3 füzelerini satmıştı. 2007’de Donfıng-21 füzelerinin gizli satışının yapıldığı iddia edilmişti. ABD istihbarat kaynakları, geçen yıl Çin’in Suudi Arabistan’a kendi füze teknolojisini geliştirmesi için yardım ettiğini iler sürmüştü.
Çin’in yeni nesil FC-21 savaş uçakları da Suudi Arabistan’da bu yıl ilk kez düzenlenen Dünya Savunma Fuarı’nda görücüye çıkmıştı. ABD’nin F-35 savaş uçakları ile kıyaslanan 5’inci nesil savaş uçaklarının da savu nma harcamaları her yıl artan Körfez ülkelerinin radarına girebileceği öngörülüyor.
Suudi Arabistan ve diğer Ortadoğu ülkeleri, büyük çaplı silah sistemlerinde hala büyük ölçüde ABD teknolojisine bağımlı olsa da Çin’in ileri teknoloji silah satışlarına giderek daha fazla ilgi gösteriyor.
Çin dengeyi sağlayabilecek mi?
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Suudi Arabistan ziyareti sırasında iki ülkenin yayımladığı ortak açıklamanın bir bölümünde İran’ın bölge ülkelerinin içişlerine karıştığı vurgulandı ve Tahran yönetimi hedef alınarak İran’dan diğer ülkelerin içişlerine karışmaması istendi.
Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi sonrası yayınlanan ortak bildiride ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İran arasında tartışma konusu olan Basra Körfezi’ndeki Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adaları ile ilgili olarak sorunun uluslararası hukuk ve ikili müzakere ile çözülmesi gerektiği belirtildi.
Ancak bu açıklamalar Çin’in ekonomik ve siyasi ortağı İran’da iyi karşılanmadı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, bildiri içerisinde yer alan “İran’ın bölge ülkelerinin içişlerine müdahaleye son vermesi” vurgusuna şaşırdıklarını söyleyerek, konuya ilişkin Çin’in Tahran Büyükelçisi Chang Hua’ın Dışişleri Bakanlığı’na çağırıldığını ifade etti.
Çin-İran ilişkileri..
Bir hammadde ithalatçısı olarak Çin, İran’ın en büyük ticari ortaklarından biri. Nükleer müzakereler ve Batı yaptırımları devam ederken Tahran ve Pekin yönetimleri, geçtiğimiz yıl ilişkilerini bir ileri aşamaya taşıdı. İran’ın Çin’in başlattığı “Kuşak ve Yol” projesine katılımını öngören 25 yıllık iş birliği anlaşmasını imzaladı.
Anlaşmanın 18 sayfalık kısa metni, iki ülke arasında petrol üretimi, taşımacılığı ve güvenliği, İran’da Kuşak ve Yol Projesi kapsamında önem arz eden demiryolu, karayolu ve liman altyapısı geliştirme faaliyetleri, uluslararası bankacılık işlemlerinde milli para kullanımı ve savunma, askeriye ve bilgi teknolojileri gibi stratejik sektörlerde yoğun işbirliği öngörüyor.
Resmi olarak paylaşılmasa da Çin’in İran’ın enerji sektörüne 280 milyar dolar, altyapı geliştirme faaliyetlerine ise 120 milyar dolar olmak üzere toplam 400 milyar dolar değerinde bir yatırım yapacağı ifade ediliyor.
İki ülke arasında geçtiğimiz yıl imzalanan anlaşma ile Şi Cinping’in son ziyareti Pekin’in dikensiz bir Ortadoğu politikasına sahip olamayacağının en büyük kanıtı gibiydi. Her ne kadar Pekin, Ortadoğu’da “doldurulacak bir boşluk” olmadığını söylese de etkin bir aktör olarak var olmak istediği biliniyor.
Ancak Pekin yönetiminin bölge içi krizlerde nasıl bir pozisyon alacağı henüz netleşmiş değil. Bölgede etkin olmak isteyen Çin, BAE ile İran arasındaki “ada krizleri” örneğinde olduğu gibi birçok konuda dengeyi sağlamak için çaba göstermek zorunda kalacak.