İletişim Başkanlığı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde, “COVID-19 Sonrası Dönemde Güvenin Yeniden İnşası ve Umudun Tazelenmesi: Türkiye’nin Uluslararası Düzene Bakış Açısı” başlıklı panel düzenledi.
Moderatörlüğünü TRT World Şef Editörü Ghida Fakhry’nin yaptığı panelde, SETA Washington DC Araştırma Direktörü Dr. Kılıç Buğra Kanat ile birlikte konuşmacı olarak yer alan ABD Dışişleri Bakanlığı eski danışmanı Rich Outzen, “BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin, kendi ulusal çıkarları peşinde koşmalarının, BM’nin uluslararası fayda kavramını ihlal ettiğini düşünüyorum. Bunun nedenini anlamamız gerekiyor.” dedi.
BM Anayasası’nın yüzyıl erken yazılmış bir belge olduğunu dile getiren Outzen, “Zira uluslararası sistem hala ulusal egemenlik temelli; ulus devletler egemenliklerini paylaşmıyor ve dünyada hiçbir ülke ulus üstü bir egemenliği kendi egemenlikleri üzerinde görmüyor.” diye konuştu.
BM reformu için ulusal gücü ya da egemenliği aşmak yerine, BM’nin kuruluşundaki, ülkelerin kendi istekleriyle ulusal egemenliklerinin bir bölümünü, bir fayda karşılığında delege etmeleri fikrine geri dönülmesi gerektiğini ifade eden Outzen, söz konusu faydanın şeffaflık, verimlilik ve işleyen bir mekanizma olacağını belirtti.
BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi temsilciden ibaret yapısı kurulduğunda, dünyada güvenlik operasyonları yapma yeteneği olan sınırlı sayıda ülke bulunduğunu hatırlatan Outzen, günümüzün çok kutuplu dünyasında BM’nin, güvenlik rolünü geri planda bırakarak, mülteci sorunu ve salgın gibi alanlara odaklanmasını önerdi.
“Yeni dünya düzeni yeni bir BM gerektiriyordu”
SETA Washington DC Araştırma Direktörü Dr. Kılıç Buğra Kanat ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Güvenlik Konseyindeki mevcut sorunları çözmek için reformun yeterli olmayacağı, BM’nin tüm organlarının güçlü devletler tarafından yönetildiği ve sorunun tüm sistemde olduğu fikrine atıfla “Güvenlik Konseyi işlemez hale geldiğinde, bu durumun, BM’nin diğer tüm organlarına sirayet ettiğini anlamalıyız. BM’nin sahadaki çalışanları da bu durumdan mustaripler. Bürokratik zorunluklar nedeniyle kaynaklar doğru şekilde kullanılamıyor. Güvenlik Konseyindeki problem, Ürdün’deki bir mülteci kampına kadar sirayet ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Kanat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, BM’nin demokratikleşmesinden kastının, yalnızca tüm ülkeler arasında yatay bir eşitlik değil, kuruluşun bazı temel organlarının temel işlevleri konusunda bir eşitlik olduğunu dile getirdi ve bu açıdan kurumsal demokratikleşmeyi daha önemli bulduğunun altını çizdi.
Türkiye’nin, BM reformu konusundaki ısrarına da değinen Kanat, dünyanın en istikrarsız bölgelerinin tam ortasında bulunan Türkiye’nin gözünden bakıldığında, ana görevi barışı ve güvenliği sağlamak olan ve uluslararası çatışmaların çözümünde bir forum olmayı hedefleyen BM’nin, Türkiye’nin çevresindeki problemlerin çözümünde etkisiz kaldığını hatırlattı. Kanat, Türkiye’nin, uluslararası düzenin işlemezliğinden yakınan diğer devletler gibi bu sorunun çözümünü istediğini söyledi.
Kılıç Buğra Kanat, “BM Güvenlik Konseyinin mevcut sistemi, Soğuk Savaş yıllarında, ABD ve Sovyetler Birliği’ni bir masada buluşturmak için gerekliydi. Ancak Soğuk Savaş’tan sonra uluslararası sistem değişirken, uluslararası kurumlar hızlıca yeniden değerlendirilmeliydi. Yeni dünya düzeni, yeni bir BM gerektiriyordu.” görüşünü paylaştı.
3. Dünya Savaşı’nın artık acil bir tehdit olmadığı dünyada, güvenlik kavramının da değiştiğine dikkati çeken Kanat, “Artık insanlar hızla çözülmesi gereken gerçek problemlerin iklim değişikliği, pandemi ya da dünyadaki ekonomik eşitsizlikler olduğunu düşünüyor. Güvenlik Konseyinin, artık bazı politikaları geliştiren tek kurum olması gerekmiyor.” ifadesini kullandı.