Kıbrıs İlim Üniversitesi RektörüProf. Dr. Lale Büyük Gönenç,
Kıbrıs İlim Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Tugay Yazgan,
Travma aniden gerçekleşen, sıra dışı olan, kişilerin olayla ve olayın yarattığı duygularla baş etme kapasitelerini aşan durumlar sonucunda meydana gelir. Ölüm, cinsel istismar, fiziksel istismar, savaşlar, terör olayları, boşanma, hastalık, yaralanma ve doğal afetler travma yaşanmasına neden olabilir.
Depremi fiziksel boyutu ile ülke olarak tüm şiddeti ve ağırlığı ile yaşadık. Ancak depremin en az fiziksel boyutu kadar, etki alanı açısından daha da önemli sayabileceğimiz psikolojik boyutunu da ele almalı ve aşmaya çalışmalıyız. Özellikle depremi birinci dereceden yaşayan insanlarımız için deprem, geçmişin yok olması, geleceğin ise belirsizliğidir. Bu yönü ile de depremin psikolojik etkilerinin kısa süreli olması beklenemez.
Çocuklarda psikolojik yönlerden etkilenme yetişkinlere göre daha ağırdır. Çünkü çocuklar doğal afetler sırasında somut olarak güvenliklerini ve soyut olarak güvende olma duygularını yitirebilirler. Deneyimleri, baş etme becerileri sınırlıdır, yetersizliklerinin farkındadırlar.
Kahramanmaraş merkezli iki deprem 11 ilde büyük yıkıma yol açtı, ayrıca çok sayıda bebek ve çocuğun da tüm hayatını etkileyecek bir sürece dönüştü. UNICEF’in açıklamalarına göre depremden 4 buçuk milyona yakın çocuk etkilendi. Bazıları anne babasını kaybetti, devlet gözetimine alındı. Bazıları hastanede tedavi altında. Bazı çocuklar ise ne yazık ki kayıp.
Çocuklar herhangi bir hak ihlaline uğradıklarında kendilerini koruyamazlar ya da korumak isteseler bile bu her zaman mümkün olmayabilir. Bu durum da onları daha incinebilir ve kırılgan yapar. O yüzden devlet koruma sisteminde çocukların bulundurulması çok önemli. Afet sırasında ve sonrasında çocukların bu koruma sistemine hızlıca dahil edilmeleri gerekiyor. Bunun için de çocukların saptanması, tespit edilmesi, kayıt altına alınması gerekli.
Burada çocuklar açısından önemli olan noktalar şunlar;
– Bu çocuklar hiçbir şekilde siyasi malzeme olmamalıdır.
– Çocuklar farklı amaçla çocuklara yaklaşacak olanlara (tarikat ve vakıflar gibi) teslim edilmemelidir.
– Çocuklar mümkünse anne-babası ile yaşadığı çevrede yuvada veya koruyucu ailede kalmalıdır. Kardeşler kesinlikle ayrılmamalıdır.
– Çocuk koruyucu aile yanında kaldığı süre içerisinde her yönden desteklenmelidir. Bu çocuklara mümkün olduğu kadar bilinçle yaklaşacak sosyal hizmet uzmanı, psikolog, çocuk eğitimcileri bulunmalıdır.
– Koruyucu aile seçilirken çok dikkatli olunmalıdır. Depremi farklı şekilde tanımlayan, farklı düşünenlere verilen bir ceza olarak değerlendiren, bilim ötesi yaklaşımlarla çocuğu sıkıntıya sokacak aileler tercih edilmemelidir.
Doğal afetler sonucu ortaya çıkan risk faktörleri çocuklarının hayatlarını kaybetmelerine ya da kalıcı beden ve ruh sağlığı sorunları yaşamalarına neden olabilmektedir. Bu süreçte ne yazık ki çocuklar fiziksel, cinsel, duygusal ya da dijital istismara da maruz kalabilmektedirler. Anayasa’nın 41. Maddesine göre; “Her çocuk korunma ve bakımdan yararlanma ve yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma, sürdürme hakkına sahiptir ve devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır.” Çocuk Koruma Kanunu’na göre de biliyoruz ki korunmaya muhtaç bir çocuk varsa devlet kurumları bu çocukları himayesi altına alır, bakımını sürdürür. Bu çocuklar devlet kurumu dışındaki herhangi bir kuruma yönlendirilemez. Çocuk Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine göre de “Çocukların yaşam hakkı vardır ve korumakla yükümlüdür.” Ne yazık ki deprem bölgesindeki çocukların yaşam hakkını koruyamadık. Peki yaşamaya devam eden çocukların haklarını nasıl koruyacağız? Esas konuşulması gereken budur.
Televizyondan çocukların enkazlardan çıkarıldıkları anlara şahit olduk, yıkıntılardan çıkan her canla mutlu olduk. Öte yandan pek çok fotoğraf karesi paylaşıldı, ardından hastanedeki görüntülerini izledik. Bu görüntüler dramatize bir şekilde sık sık yayınlandı, sosyal medyadan paylaşıldı. Halen de paylaşılıyor. Peki, deprem travmasını yaşamış çocukların bu görüntülere maruz kalması, görüntülerin defalarca paylaşılması çocuk hakları açısından bize neler söylüyor? Bu karelerle çocuk travmayı sürekli olarak yeniden hatırlar ve yaşar. Fotoğraflarının paylaşılmasına izin vermiş midir? Elbette hayır. Bu noktada yapılan paylaşımların çocuğa, ailesine ve bir başka kişiye ne hissettirdiğini de düşünmek gerekiyor. Bazen çocuğun acısını paylaşıyoruz diye gösterilen bir fotoğraf karesi aslında bir çocuk istismarı olabilir. Bir çocuğun enkaz altında kimliği belli olacak şekilde görüntüsünün paylaşılması da bir istismardır.
Diğer yandan; kişilerin siyasi görüşlerini ifade ederken çocukların görüntülerini kullanmaları da çocuğun istismarıdır. Hiçbir siyasi; çocukların mağdur hallerinin görüntüleri üzerinden görüş bildirmemelidir. Mağdur çocuklara yapılan yardımların “şova” dönüştürülmesi ve bunların birer reklam malzemesi haline getirilmesi ise; görmek isteyeceğimiz son şeydir.
Öte yandan sosyal medyadan kayıp çocuk fotoğrafının paylaşılması da istismara açık bir durum yaratmaktadır. Bu çocukların resimlerini, görsellerini, isimlerini paylaşarak aslında belki de bu çocukları kaçırılma ve istismar edilmeye karşı hedef haline getiriyoruz.
Çocuk istismarı açısından dikkat edilmesi gereken bir diğer durum da refakatsiz bir depremzede çocukla karşılaşınca direkt temastan kaçınmaya özen gösterilmesi. Çünkü çocuk bir travma yaşıyor. O yüzden iyi niyetli de olsa çocuğu öpmek ya da dokunmak doğru yaklaşımlar olmayacaktır.
Çadır kampları çok açık ve kalabalık alanlar. Herkes girip çıkabiliyor. Çocuklar bu alanlarda her türlü ihmal ve istismara açık. Buralardaki güvenlik önlemlerinin de düzgün bir şekilde oluşturulması önemlidir.
Sonuç olarak; doğal afetlerde çocukların korunmasına yönelik ulusal plan ve yerel programlar hazırlanması, çocuklara yönelik sosyal koruma hizmetleri güçlendirilerek gözetimsiz kalan çocukların hızlı tespit edilmesini sağlayacak bir ağ oluşturulması, hastane güvenliğinin sağlanması, farklı risk türlerini dikkate alan bir planlamayla risk haritası çıkarılması gereklidir.