Halkın Partisi Parti Meclisi üyesi Özgül Ezgin CTP’nin erken seçim konusundaki çelişkili açıklamalarına dikkat çekerek kapsamlı bir değerlendirmede bulundu. Ezgin açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Niye Hem Kendinin ve Hem de Toplumun Kaderini Gayri Meşru Hükümetin Seyrine Terk Etti?
Kıbrıs Türk siyaseti, Ulusal Birlik Partisi kurultayıyla başlayan ve sonrasında demokratik teamülleri aşıp, gücünü ve meşruyetini dışarıdan alan bir hükümetin kurulmasıyla birlikte 40 küsur yıllık yaşamında tecrübe ettiğimiz iniş çıkışlardan çok farklı bir kulvara girdi.
Müdahale ve atamalarla kurulan UBP-DP-YDP hükümetinin, gücünü halkından değil atandığı ve seçilmesine destek olan yerden almasıyla birlikte, yüzünü de doğal olarak oraya çevirmiş olmasının getirdiği birçok rahatsızlık ve sorumsuzluğun neticelerini toplum olarak her gün yaşar ve her gün yaşamın her alanında iliklerimize kadar hisseder olduk. Bu nedenle 40 küsur yıllık KKTC siyasi hayatında yaşanan müdahaleler artık hem çok görünür, hem de çok daha etkili oldu diyebiliriz.
Ocak 2022 genel seçimleri sonrası kurulan Sucuoğlu hükümeti, UBP kurultay hesaplaşmaları nedeniyle çok uzun soluklu bir hükümet olamamış; 30 Nisan 2022’de istifasını sunmak zorunda kalmıştı. Demokratik teamüllerin en ciddi biçimde zedenlendiğine şahit olduğumuz Sayın Ünsal Üstel’in, hem UBP yönetimi nezdinde öne çıkarılması, hem de sonrasında hükümetin başı yapılması ve nihayetinde, Aralık 2022 UBP Genel Kurultay’ında başka insanların aday bile olması engellenerek UBP Genel Başkanı yapılması bugün içine düştüğümüz bir çok çıkmazın kısa süreli nedenleri arasında yer almaktadır. Elbette 40 küsür yıllık Kıbrıs Türk siyasetinin, bu son kertede gelişen olaylara zemin hazırlayan birçok başka iniş çıkışları da olmuştur. Ancak onların değerlendirmesi bu yazının kapsamı dışındadır.
Özellikle Mayıs 2022 ayında Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın istifa eden Faiz Sucuoğlu hükümetinden sonra yeni hükümet kurma görevini Sayın Üstel’e vermiş olması ne rastgele, ne de masum bir adımdı. O günlerin arşivine dönüp baktığımızda toplumun birçok kesiminin bu antidemokratik hareketi eleştiren ve protesto eden açıklamalarını bulabiliriz.
Bütün karşı koymalara rağmen, Mayıs 2022’de KKTC siyaseti açıktan yapılan müdahalelere dur diyememiş ve 40. Hükümet olarak Sayın Ünal Üstel’in UBP yanında, Demokrat Parti (DP) ve Yeni Doğuş Partisi (YPD)’nin desteğiyle kurduğu koalisyon hükümeti meclisten güvenoyu alıp göreve başlamıştır.
Bütün bu gelişmelere mecliste bulunan muhalefet partilerinden, Halkın Partisi (HP) sine-i millet kararı alarak, gelişmeleri protesto etmiş, halka dönüp muhalefet görevlerini sivil olarak sürdürme kararı almışken, ana muhalefet partisi olan CTP, mecliste kalıp mücadelesini hem orada hem sokakta sürdüreceğini beyan etmişti. Bu dönemde hem HP hem de CTP’li yetkililerin yaptıkları açıklamalarda, demokratik irademize yapılan bu açık müdahale kınanmış ve bundan çıkış yönetiminin bir erken seçimi zorlamak olduğu belirtilmiştir. 9 Mayıs 2022’de CTP Milletvekili Doğuş Derya’nın “Belki de ilk yapılması gereken erken seçim cumhurbaşkanlığı seçimi olmalı. Bu ülke 3 yıl daha bunu kaldıramaz” başlıklı açıklaması buna örneklerden biridir.
Ancak Mayıs 2022’ten bugüne kadar geçen zamanda, CTP kanadında “erken seçim” çağrı veya isteklerinin yavaş yavaş söylemlerinden çıktığını veya tamamen çok baskı altında kaldıkları zamanlarda dillendirdiklerini gözlemeye başladık. Örneğin CTP Parti Başkanı Sayın Tufan Erhürman’ın 11 Ocak 2023’de Gündem Kıbrıs Web TV’de Bahar Sancar’ın sorularını yanıtlarken,
“Hem yaşadığımız sorunların her gün biraz daha büyümesinden hem bu sorunlara çare
üretilemediğinin görünmesinden, iradenin yenilenme ihtiyacı ihtiyacı doğmuştur” dedi.
Aynı açıklamada Erhürman’ın, “Faiz Bey’in başbakanlıktan gittiği gün bu durum net olarak ortaya çıkmıştır aslında. Dolayısıyla biz bu seçimin erken seçim olarak 2023 yılında gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullanması tam da Mayıs 2022’den sonra Ocak 2023’e kadar erken seçmini zorlamak için hiçbir adım atmamış olmalarıyla çelişki ve bu konudaki isteksizliklerini de ortaya koymuş oluyordu.
Bunun yanında mücadele alanı olarak seçtikleri Meclis ve “sokak”ta tek bir somut başarı elde edememiş olmalarına rağmen, kendilerinin de yine başta “gayri meşru” dediği ancak Meclis’te ve hükümette görevde kalmalarına destek vermeye devam ettikleri, UBP-DP-YDP hükümetinden bir çok küçük düşürücü siyasi manevraya maruz kaldıklarına tanıklık etmemize rağmen de, erken seçimin gündemlerinde olduğunda dair herhangi bir açıklama veya işaret göremedik. Belediyeler yasasından, geçtiğimiz hafta Meclis’teki komiteden geçen Deprem Vergisi Yasa Tasarısı konusuna kadar varan bu siyasi manevra örnekleri CTP’nin meclisten çekilmesi konusunda maalesef itici bir güç olmamıştır.
Artan hayat pahalılığı, çözülmeyen ve bu hükümetin de çözmekten aciz olduğu bir çok konu her geçen gün vatandaşın yaşam alanını, nefes alma imkanını daraltırken, ana muhalefet partisi strateji olarak kendine proaktif değil reaktif bir yerde durmayı; gücünü kendi ürettiği çözüm veya attığı adımlardan değil, tamamen gayri meşru hükümetin başarısızlıkları ve yapamadıkları üzerinden beslenmeyi seçmiştir. CTP parti yetkilileri ve vekilleri bu dönemde halkın sorunlarına somut çözüm üretmek yerine neredeyse her gün verdikleri beyanatlar veya mecliste yaptıkları konuşmalarla topluma “ne kadar kötü yönetildiğini” izah eden, kısır söylemlerden öteye gidememişlerdir. Mecliste var olmalarını meşru kılmak için kullandıkları diğer bir yöntem de, yargıyı aslında meclisin çözmesi gereken konular için sıkça bir araç olarak kullanma ve bunu üzerinde kısa süreli başarı elde etmiş gibi popülist ve sonucu olmayan girişimler olmuştur.
Bütün bunların yanında, bir taraftan UBP-DP-YDP hükümetine sözde muhalefet yapan bir CTP profili çizilmeye çalışılırken, diğer tarafta aynı hükümetle ortaklaştıkları sorunlarda birlikte hareket etmekten çekinmediklerine de şahit olduk. Belediye seçim tarihinin Anayasa’ya aykırı bir yöntemle belirlenmesinde hükümetle birlikte Anayasa’yı ihlal etmiş olmaları ve belediye seçim sürecinde adayların belirlenmesinde ortaya çıkan cinsiyet kotasını yanlış hesaplamış olmaları sorununu gayri meşru hükümetle bir gecede, resmen ayıplarını örtbas etmek için birlikte iş tutmuş olmaları buna en iyi örneklerdir.
Siyasi iradeye yapılan müdahale sonrası CTP’nin mecliste kalması ve atanmış hükümetin varlığına destek çıkmasına son zamanlarda toplumun farklı kesimlerinden tepkiler yükselirken, ana muhalefet partisi aynen hükümete yaptıkları eleştirilerin hiçbir şekilde kaale alınmaması taktiğini kullanarak, onlar da kendilerine gelen eleştiri ve çağrılara kulaklarını kapatmayı tercih etmiştir. Siyasetimizde zaten sorunlu olan tartışma, eleştirme, görüş beyan etme ve ortaklaşan sorunlara birlikte çözüm bulma kültürü de böylece iyice dibe çökmüştür.
Politik ve toplumsal zeminin ne olduğunun geleceğe ışık tutması açısından, yazının girişi bilerek biraz uzun tutuldu. Zira bu noktadan sonra CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy’un bir TV programında HP Genel Başkanı Kudret Özersay’ın kendilerine dair yaptığı eleştiriye verdiği cevaptır asıl üzerinde durulması gereken.
Gündem Kıbrıs Web TV’de Çiğdem Aydın’ın Kudret Özersay’ın “CTP Popülizm yapıyor” açıklaması hakkında fikri sorulan CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, “Bunlar Kudret Bey’in her zamanki ifadeleridir. Kudret Bey meclisi terk ettikten sonra CTP’nin de meclisi terk etmesini hayal etmişti. Biz popülist bir parti değiliz. Bir kurumsal bir partiyiz, kararlarımızı günlük olarak almayız ve ülke gerçeğini de göz ardı etmeyiz. Meclisi terk etmenin büyük bir siyasi adım olduğunu düşünmüyoruz. Meclisi terk etmenin bedelini halka ödetmeyiz. Biz UBP’nin ne durumda olduğunu, meclisin ne durumda olduğun bilmiyor muyuz? Bu ülkede istikrarsızlığın bu kadar arttığı, meclisin bu kadar zayıfladığı bir dönemde CTP her zaman orada halkın çıkarı için bir blokaj olacaktır. Meclisin ve siyasetin niteliği sadece hükümete endekslenemez. Ama ana muhalefet olarak göstereceğimiz siyasi yaklaşımla, halkın beklentisini sağlayacak söylemlerle orada olmak zorundasınız. Günü geldiğinde halkı erken seçime götürecek kapasitemiz var ama günü geldiğinde” demişti.
Bu açıklamada üzerinde durulacak ibare “Günü geldiğinde halkı erken seçime götürecek kapasitemiz var ama günü geldiğinde”dir. Zira CTP’nin mecliste mevcut hükümete blokaj olduğu veya halkın beklentisi yönünde adımlar attıkları yazının girişindeki örneklerde gördüğümüz gibi doğru iddalar değildir.
“Günü geldiğinde halkı erken seçime götürecek kapasitemiz var ama günü geldiğinde” cümlesine tekrar dönecek olursak buradan anladığımız şudur, CTP için seçime gitme şartları henüz olgunlaşmadı; o yüzden “o günün gelmesini” bekliyorlar. Peki bundan ne anlamamız gerekiyor?
- Bugün en temel tüketim maddelerinin bile birçok vatandaşın alım gücünün üstünde olması; insanların her geçen gün fakirleşmesi, yoksullaşması ve bu yoksullaşmanın verdiği hasar, CTP’nin öncelikli sorunu değildir.
- Her türlü beceriksizliği ve işbilmezliğiyle halkın tek bir sorununa bile somut çözüm üretemeyen bir hükümetin mevcudiyeti ve aslında kendilerinin de “gayri meşru”dur dedikleri yapının varlığı ve topluma verdiği zararlar, CTP’nin öncelikli sorunu değildir.
- Sokakta ve mecliste muhalefet yapıp halkın uğradığı zararları önlemede aylardır somut tek bir başarıya ulaşmamış olmaları, tam tersine gayri meşru hükümetin ayakta kalması için destek olmaktan öte bir rollerinin kalmamış olduğu gerçeği, CTP için öncelikli bir sorun değildir.
- Belediyeler Reformundan tutun, geçen hafta Deprem Vergisiyle hükümetin onları her seferinde siyasi manevralarıyla küçük düşürmesi onlar için önemli ve öncelikli değildir.
Bu liste elbette daha da uzatılabilir. Ancak bir de CTP için önemli veya öncelikli olanın ne olduğuna ve ellerinde ülkeyi seçime götürüp, bu içine düştüğümüz bu durumda kurtarma güçleri olduğu halde, bu gücü bugün neden kullanmadıklarına ve daha da önemlisi bunu neden “günü geldiğinde” yapacaklarına bakalım.
Belli ki “o gün” halkın ne kadar sorun, problem veya sıkıntı çektiğine göre belirlenecek bir gün değildir. Tam tersine “o gün” CTP’nin kendince ve kendine göre “tamam artık seçime gidebiliriz” diyeceği bir gündür. Diğer türlü çoktan mevcut hükümetin varlığında son vermek için adım atmış olmaları gerekirdi.
Peki acaba “o günü” bekleme kararlarının gerisinde neler yatmaktadır:
- Başta da belirtildiği gibi CTP uzun zamandır proaktif siyaset üretme yerine, kendini mevcut hükümetin yaptığı hatalar, yanlışlıklar ve başarısızlıkları üzerinden var eden bir parti durumuna dönüştü. Bu stratejinin, yani sadece UBP-DP-YDP’nin yetersizliklerinin onları kendiliğinden bir sonraki seçimde başarılı yapacağına inanmışlar yada inanmak istemektedirler.
- Mecliste olmanın gerek partiye, gerekse vekillerin her birine sağladığı maddi destek azımsanacak bir tutar değildir. Devletin CTP’ye 18 vekil için ödediği mali desteği kaybetmeye hazır olmadıklarını biliyoruz. Herhangi bir seçime girilecekse de bu mali destekle girmek onlar için akıllıca bir plan ve kaybedilemez bir değerdir.
- Memleket sorunlarının içinde olduğumuz dönemde çözümlenmesi için atılacak bir takım rahatsız edici adımların; özelleştirmeler gibi, külliye yapımı gibi, getirilmesi planlanan diğer acı reçeteler gibi konuların Türkiye tarafından mevcut hükümete yaptırılması ve CTP’nin bu süreçte eleştiren tarafta, yani muhalefette olması, yıpranmamaları açısından yine akıllıca bir seçenek gibi duruyor. Haliyle bu avantajı kaybetmek istemiyorlar.
- CTP parti başkanının mevcut ortamda ve oluşan bu konjektürde bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendini en güçlü aday olarak görmesi, bu noktada seçime kadar muhalefet yaparak bu gücü yıpratmaması startejisi de şu an durdukları yerde duruyor olmalarında önemli bir etkendir. Bu varsayım, parti içinde Türkiye’ye daha sert çıkışlar yapan bir kesimin varlığına karşı Sayın Tufan Erhürman’ın çok sessiz ve geride durması, Türkiye ile arasında onu bir sıkıntıya sokacak söylemlerden ve davranışlardan imtina etmesi de gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimine dair kendini konumlandırdığı yere işaret ediyor.
- Türkiye Cumhuriyet’indeki Mayıs seçimlerine kadar mecliste kalıp seçim sonrası oluşacak tabloya göre hareket etme stratejisinin de gündemlerinde olduğunu tahmin ettiğimiz CTP, aslında sürekli hem kendi parti kaderini, hem de toplumun kaderini pasif kalarak dış etkenlerin gelişmesine bağlama kültürü geliştirerek bir taraftan bir sonraki seçim için kendine en güvenli alanı inşaa etmeye çalışırken diğer taraftan aciz bir görüntü sunmaktadır. Ancak bu görüntüyü fark edip eleştiri getirenlere karşı yapılan savunmalarda içerik ve sonrasında eylem anlamında tatmin edici değildir.
Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki mecliste gayri meşru hükümet CTP’yle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamasına rağmen CTP buna karşı herhangi somut bir adım atmıyor. Bütün bu nedenlerden dolayıdır ki “meclisten çekilin” çağrılarına hiçbir şekilde olumlu bakmıyor. Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki CTP mecliste sabırla oturup fırtınanın geçmesini, sonrasında ortalık yatıştığında ses verip ”hade halkımız biz CTP olarak hazırız o gün geldi seçime gidelim” demeyi planlıyor. Ve daha da öteye gidip o gün geldiğinde bütün muhalefet güçlerinin oylarını onlar için çantada keklik olacağını var sayıyor.
Özetle, geldiğimiz noktada 50 küsür yıllık sol kökenli bir parti olan CTP’nin neden hem kendi, hem de toplumun geleceğinin kaderini UBP-DP-YDP hükümetinin seyrine teslim ettiğini anlamaya ve analiz etmeye çalıştık.
Bu noktada Sayın Asım Akansoy’un geçen hafta erken seçime dair yaptığı açıklama, CTP’nin ülkeyi içinde bulunduğu bu çıkmaz durumdan çıkarmak adına “en güçlü aday” oldukları ve kendilerinin de bunu biliyor olmalarına rağmen, herhangi bir adım atmak yerine “günü geldiğinde” seçime gitmeyi tercih ettiklerinin beyan edilmiş olması, bir noktada samimi bir adımdır. Sayın Akansoy bize, “sizin ne kadar çok sorun veya probleminiz olduğunu biliyoruz ancak biz, bizim için şartlar tamam olduğunda bu konularda adım atacağız. O güne kadar bekleyin.” demiş oldu.
Bu samimiyeti için ona teşekkür ederiz ancak toplum, her açıdan iflas etmiş bir hükümetin ve sadece bir sonraki seçimi düşünen bir ana muhalefetin kayıtsızlığıyla zaten uçurumdan aşağı yuvarlanmış durumdadır; o yüzden “o gün” geldiğinde sandığa gidecek insan ve yönetecek bir kurum bulunacak mı onu da zaman gösterecek.
Ancak yine de burada yapılan değerlendirmeler dışında CTP yetikililerinin, neden erken seçimi gündeme almadıklarına dair yapacakları başka yorum ve değerlendirmeleri varsa onları da dinlemek isteriz. Bu alanda açılacak olan tartışma zemini bizi sadece mutlu edecektir.”