Uzun bir süredir iç savaş ve siyasi istikrarsızlıkla boğuşan Kuzey Afrika’nın petrol ve doğal gaz zengini ülkesi Libya, 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlere gerilimi yüksek bir atmosferde giriyor.
Libya uzun bir süredir istikrarsızlığın pençesinde..Hem yerel hem de uluslararası dinamiklerin sahaya yansımasının hızlı ve etkili olduğu bir coğrafya.. Bu nedenle, halihazırda yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için, çok da uzatmadan ülkede bugüne kadar neler yaşandığını özetleyelim..
Giyim tarzı, ülke dışında kurdurduğu bedevi çadırı, sıra dışı siyasi fikirleri, yazdığı kitaplar, uluslararası toplantılardaki sert çıkışları ve tabii Fransız ve İtalyan liderlerle girdiği ilişkilerle dünya gündeminin üst sıralarında yer alan Muammer Kaddafi, 42 yıl sonra kanlı bir şekilde devrildi.
42 yıllık süre içerisinde ülkeden kaçmak zorunda kalanlar, sürgün edilenler, ülke içerisinde haksızlığa uğradığını iddia edenler, doğal kaynaklardan daha fazla pay almak isteyen aşiretler, askerler ve seçkin siyasi zümre arasında kıyasıya bir rekabet başladı. Kentli nüfusun ülkenin batısında, aşiret yapısı ve kırsal nüfusun ülkenin doğusunda yer alması, temelde ayrışmanın merkezini oluşturdu.
Halkın sokaklara dökülmesi ve günler süren protestolarla Kaddafi’nin koltuğunu terk etmemesi de, bugünkü tablonun ortaya çıkmasında önemli bir pay oynadı. Zira, Kaddafi rejimiyle savaşmak için düzensiz birlikler tesis edildi. Kimine eski askerler, kimine ise yerelde etkili şahsiyetler öncülük etti.
Her askeri yapı, doğal olarak kendisini ‘Libya Devrimi’nin merkezinde gördü.
Sosyolojik olarak bölünmüş, küçük askeri yapıların hükmettiği Libya, 2014’te seçimlere gitti. Genel olarak bugünkü durumun ortaya çıkması da bu yıllara dayanıyor. Zira, eski bir asker olan Halife Hafter, ‘de facto’ olarak kendisini ülkenin lideri ilan etti ve “terörle mücadele” bahanesiyle askeri operasyonlara başladı.
Bingazi, Tobruk, Derne..
Arkasına aldığı dış destekle birçok kenti ele geçiren Hafter ile otoritesini tanımayan ülkenin batısındaki güçler, BM öncülüğünde 2015 yılında Suheyrat Anlaşması’nı imzaladı. Böylece ülkeyi, 2014 seçimlerinde teşkil etmiş Temsilciler Meclisi (TM) ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) yönetmeye başladı.
Ancak Hafter ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih, imzaladıkları anlaşmayı çeşitli bahaneler öne sürerek tanımadı ve ülke hızla askeri bir çatışmaya doğru sürüklendi. Fransa ve Rusya başta olmak üzere, aldığı dış destekle başkent Trablus’u ele geçirmek ve ülkeyi kontrol etmek niyetindeydiler.
4 Nisan 2019’da Hafter, askeri güçlerine Trablus’a saldırı emri verdi. 2011’den itibaren bölgesel olarak yaşanan çatışmalar ilk defa, daha büyük askeri grupların katıldığı bir savaşa dönüşmüş oldu.
Başkentin çevresindeki kent ve kasabalarda hızla hakimiyet sağlayan milis güçler, Çin yapımı Wing Loong insansız hava araçları (İHA), Rus hava savunma sistemleri kullanırken, Rus paralı milis grubu Wagner’den de doğrudan destek alıyordu.
BM tarafından tanınan bir hükümet iş başındayken Libya’da yaşananlara, neredeyse bütün uluslararası aktörler sessizdi. Hatta, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke, savaşın bir an önce Hafter lehine bitmesi için çaba sarf ediyordu.
Meşru hükümetin yardım çağrısına ise bir tek Türkiye sessiz kalmadı. İki ülke arasında imzalanan mutabakatlarla ülkedeki askeri durum hızla değişmeye başladı. Başkentin kalbine ulaşmalarına 4-5 kilometre kadar yaklaşan milis güçleri, kısa zaman içerisinde bozguna uğratıldı.
Türkiye’nin bu adımıyla hem meşru hükümet iş başında kalmış, hem de sahada askeri denge sağlanmıştı. Müzakere masasının hazırlanmasındaki en büyük pay, kuşkusuz askeri dengeyi sağlayan Türkiye’ye aitti.
İşte, Abdulhamit Dibeybe yönetimindeki Ulusal Birlik Hükümeti’nin tesisi böylece başlamış oldu. BM Libya Misyonu, Libya Siyasi Diyalog Forumu marifetiyle ve tüm tarafların da onayı ile ülkeyi 24 Aralık 2021’de yapılacak seçimlere götürecek hükümeti seçti.
Yeni dönemde neler başarıldı?
Trablus önlerinden Hafter milislerinin püskürtülmesinin akabinde bazı önemli adımlar atıldı. Bir çatışma bölgesi olan Libya için, uzmanların “umut verici” olarak nitelendirdiği bu adımları birkaç başlıkta toparlamak mümkün.
Hükümetlerin birleştirilmesi
Libya Diyalog Forumu’nda yapılan seçimlerin öncesinde Tobruk merkezli ve Hafter’e bağlı bir paralel hükümet ile BM tarafından tanınan meşru hükümet vardı. Siyasi müzakerelerin ardından ülke, tek hükümet tarafından yönetilmeye başlandı.
Sahil yolunun açılması
20 Haziran’da, yaklaşık iki yıldır kapalı olan ve ülkenin doğu ile batı yakasını birbirine bağlayan sahil yolu yeniden açıldı.
Ülke içi uçak seferleri başladı
Yaşanan iç savaş dolayısıyla askıya alınan ülke içerisindeki uçak seferleri yeniden başladı.
Askeri güçler arasındaki müzakereler
Ülkenin güneyindeki insan yapımı nehrin güvence altına alınması için hükümet güçleri ile Halife Hafter milisleri arasında ortak bir güç oluşturuldu. Libya ordusuna bağlı 166. Tabur ile ülkenin doğusundaki gayrimeşru güçlerin lideri Hafter bünyesindeki Tarık Bin Ziyad Tugayı’na bağlı unsurlar bir araya geldi.
Esir takası
Siyasi diyalog toplantılarının ardından iki taraf arasında esir takası başladı.
Peki, ne oldu da Hafter’in siyasi müttefiki Akile Salih tarafından yürütülen Libya Temsilciler Meclisi (TM), Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’nden (UBH) oy çokluğuyla güvenoyunu geri çekti?
Bu sorunun birkaç muhtemel cevabı var.
Dibeybe’nin artan popülaritesi
Akila Salih’in kendisinin de aday olduğu Libya Diyalog Forumu’nda yapılan seçimlerde yeni başbakan olarak seçilen Abdulhamit Dibeybe, elektrik kesintisi, işsizlik gibi genel konulara henüz bir çözüm getirmiş değil.
Ancak Dibeybe, TM tarafından onaylanmayan bütçeye rağmen çalışmalarını sürdürüyor. Sık sık gençlerle buluşması, halkla içi içe görüntü vermesi ve son olarak açıkladığı “Evlilik Desteği” ülke içindeki popülaritesini artırdı.
Bu, evlenmek üzere olan gençleri desteklemek için bir milyar Libya dinarı (yaklaşık 223 milyon dolar) ve gençlere konut kredisi sağlamak için de 1 milyar 700 milyon dinar (yaklaşık 379 milyon dolar) yardım yapılmasını amaçlıyor. Üstelik, Başbakan gençlerle bir buluşmasında bu sözü verdikten sonra hemen icraata geçti ve destekler verilmeye başlandı.
Öte yandan Dibeybe’nin ülke içerisinde olmasa bile, Libya kriziyle ilgili tüm uluslararası aktörlerle diyalog içerisinde olması da Hafter-Salih tarafını rahatsız ediyor olabilir. Zira, Dibeybe Fransa, İtalya, Türkiye ve Mısır ile doğrudan görüşmeler yapıyor ve meşru yönetim olarak kabul ediliyor.
Bu bir avantaj olarak öne çıkıyor. Ne Faiz es-Serrac ne de Hafter-Salih, daha önce bunu yapabilmiş değildi.
Yeni seçim yasası
Temsilciler Meclisi Başkanı ve ülkenin doğusundaki güçlerin lideri Halife Hafter’in siyasi müttefiki Akile Salih, tek taraflı şekilde ve mecliste oylamaya sunmadan 8 Eylül’de, anayasal temeli belirleyen bir kanun çıkardı.
Söz konusu yasa, devlet başkanının doğrudan, genel kapalı oylama ile seçilmesini öngörüyor. Aynı zamanda adayın ebeveynlerinin ve kendisinin Libyalı Müslüman ve evliyse eşinin Libyalı olmasını, başka bir ülke vatandaşlığı taşımamasını, 40 yaşından küçük de olmamasını şart koşuyor.
Yasaya göre bir adayın en az 5 bin seçmenin desteğine sahip olması ve seçimden üç ay önce sivil ya da asker fark etmeksizin çalıştığı kurumdan ayrılması gerekiyor. Aday seçilememesi halinde ise eski görevine geri dönebiliyor.
Salih’in çıkardığı yasaya başta Libya Yüksek Devlet Konseyi olmak üzere birçok kurum ve kişi karşı çıkıyor. Libya Devlet Yüksek Konseyi ayrıca, aralık ayında yapılması planlanan başkanlık seçiminin, seçim yasası üzerinde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle en az bir yıl ertelenmesini önerdi.
İşte, seçimler kanunu konusunda yaşanan tartışmalar, yürütücü kurum olarak Ulusal Birlik Hükümeti’nin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.
Hafter aday mı oluyor?
Diğer taraftan seçim yasasının ilan edilmesinden sonra dün Halife Hafter, sözde Ordu Genel Komutanlığı görevini General Abdurrezzak el-Nazuri’ye devrettiğini duyurdu.
Söz konusu atama, 3 ay ile sınırlı. Yani Hafter seçimlerde aday olabilmek için aranan şartlardan biri olan “askerlik görevinden ayrılma” şartını yerine getiriyor. 24 Aralık’taki seçimlerde seçilemezse, görevine geri dönmeyi de garanti altına almış oluyor.
Esasen, söz konusu 3 aylık atama bile, demokratik yollarla iş başına gelen bir hükümetin Hafter milisleri tarafından tanınmayacağını açıkça gösteriyor. Bu konuda Hafter’in şeceresi oldukça kabarık.