Tarihi Filistin topraklarındaki İsrail işgaline karşı direnişin sembolü haline gelen Toprak Günü’nün 47. yıl dönümünde, giderek genişleyen İsrail işgali yeniden dünya gündemine taşınıyor.
Filistinliler, 30 Mart Toprak Günü münasebetiyle düzenlenen gösteri ve etkinliklerle adalet arıyor.
Bu kapsamda abluka altındaki Gazze, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs ile İsrail sınırları içinde kalan topraklar ve dünyanın çeşitli başkentleri geniş katılımlı gösterilere hazırlanıyor.
Toprak günü nedir?
İsrail, 30 Mart 1976’da ülkenin kuzeyindeki Celile bölgesinde yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koydu. Bunun üzerine Filistin halkı, bu gaspı protesto etmek için genel greve gitti ve gösteriler düzenledi.
İsrail polisi gösterilere katılan Filistinlilere ateş açarak 6 kişiyi şehit etti, binlerce kişiyi yaraladı. İsrail’in kuzeyindeki Celile bölgesinde bulunan Deir Hanna beldesinde yaşanan bu olay, polis ile İsrail vatandaşı olan Filistinli kitleler arasında yaşanan ilk kitlesel çatışma olması sebebiyle büyük önem kazandı.
Olayın gerçekleştiği tarihte Deir Hanna beldesinde yaşayan Filistinlilerin yaklaşık yüzde 20’sini Hristiyanlar, geri kalanını ise Müslümanlar oluşturuyordu.
“Toprak Günü” olarak anılan bu olay, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmanın kaynağı olan toprak konusunda Filistinlilerin gösterdiği direnişin simgesi olarak görülüyor.
Filistinliler topraklarının yüzde 15’ini kullanabiliyor
Aslında Toprak Günü’nün geçmişi “Nekbe” (Büyük Felaket) olarak bilinen 1948’de İsrail’in kurulması ve sonrasındaki olaylar zincirine kadar uzanıyor.
Filistin İstatistik Merkezinin Mart 2015’teki verilerine göre İsrail, 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda. Filistinliler kendi vatanlarının sadece yüzde 15’ini kullanabiliyor.
Toplam 266 Yahudi yerleşim birimi bulunuyor
Batı Şeria’nın güneyindeki Kefar Atsiyon Yahudi yerleşim birimi, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesinin hemen ardından kurduğu ilk Yahudi yerleşim birimi olarak kabul ediliyor.
İşgal altındaki Doğu Kudüs’te 13, Batı Şeria’da 253 yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor.
Yahudi yerleşim birimi karşıtlığıyla bilinen İsrailli sivil toplum kuruluşu “Barış Şimdi” hareketine göre, Yahudi yerleşim birimleri Batı Şeria’nın yüz ölçümünün yüzde 13’üne tekabül ediyor.
650 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor
İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal ettiği 1967’de, bölgede tek bir Yahudi yerleşimci bile bulunmazken, bugün 220 bini Doğu Kudüs’te olmak üzere 650 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor.
Filistin’in bağımsızlık vesikasının ilan edildiği 1988’de Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı 66 bin 500 iken, İsrail ile Filistin arasındaki Oslo Barış Antlaşması’nın imzalandığı 1993’te bu sayı, 116 bin 300’e ulaştı.
ABD’nin Camp David kasabasında İsrail-Filistin sorununa çözüm arayışları amacıyla tarafların bir araya geldiği 2000’de ise Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı 184 bini bulmuştu.
Gazze’deki Yahudi yerleşim birimleri
İsrail, Gazze’de 1968’de birçok stratejik noktada Yahudi yerleşim birimi inşa etmeye başladı. Gazze Şeridi’nde 23 bin metrekarelik alan üzerinde 19 Yahudi yerleşim birimi inşa eden İsrail, bu yerleri “güvenli alan” adı altında ilhak etti.
Gazze’de yükselen silahlı direnişle beraber 2003’te dönemin İsrail Başbakanı Şaron, ilk defa bölgedeki Yahudi yerleşim alanlarının boşaltılmasını öngören “Ayrım Planı”nı gündeme getirdi.
5 milyonu aşkın Filistinli, mülteci kamplarında yaşıyor
Sürgün edilen yüz binlerce Filistinli, ülke içinde ve dışında oluşturulan 61 mülteci kampında zor şartlar altında hayatlarını sürdürüyor.
Ülke toprakları içinde yer değiştiren Filistinlilerin yoğun olarak sığındığı yerlerden olan Gazze’de 8 mülteci kampı bulunuyor. İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yer alan Cibaliya Mülteci Kampı 108 bin Filistinliye ev sahipliği yapıyor. Bölgenin en büyük kampı olan Cibaliya 1987’de Filistin İntifadası’nın patlak verdiği yer olarak biliniyor.
İsrail’in kuruluş sürecinde topraklarından ayrılmak zorunda kalan Filistinlilerin sığındığı komşu ülkelerin başında gelen Lübnan’da 12, Ürdün’de 10, Suriye’de 12 mülteci kampı bulunuyor.
Filistinlilerin geri dönüş hakkı
Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarının yanı sıra başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde vatanlarından uzakta hayat süren Filistinliler, yüzlerinin hala “çalınan cennet” olarak tanımladıkları Filistin’e dönük olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
BM’nin “evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin, mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli ve geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmeli” şeklindeki 194 sayılı kararını ise İsrail uygulamayı reddediyor.
Kim nasıl bakıyor?
Filistinlilere göre, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşim birimleri, sıradan yerleşim alanlarından daha çok yolları, üniversiteleri, okulları ve sağlık kuruluşlarının olduğu komple bir sömürge sistemi haline geldi.
Uluslararası camiaya göre de İsrail’in Filistin toprakları üzerinde inşa ettiği Yahudi yerleşim yerleri “yasa dışı” olup, taraflar arasında barışı tesis edecek iki devletli çözüme giden yoldaki en büyük engellerden biri.
ABD, yerleşim yerlerini ‘Orta Doğu barışına engel olan bir unsur’ olarak görüyor ancak “yasa dışı bir faaliyet” olarak kabul etmiyor.
İsrail, kulak tıkadığı Yahudi yerleşim birimlerinin inşa edilmemesi çağrılarını, “Yahudilerin Batı Şeria’dan tamamen çıkarılmaları” olarak değerlendiriyor. Bunu “etnik temizlik” yapma çağrıları şeklinde nitelendiriyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Filistin topraklarında inşa edilen yerleşim birimlerinin, iki devletli çözüme giden yoldaki “en büyük engel” olduğunu belirterek, söz konusu yerleşim alanlarının bölgede adil ve kalıcı bir barışa ulaşma ihtimalini zayıflattığını vurguluyor.
İşgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da inşa edilen Yahudi yerleşim birimlerinde Yahudi olmayanların yaşaması da yasak.
İsrail ile Filistin arasındaki barış görüşmeleri, İsrail’in “1967 sınırlarını, zorunlu göçe maruz bırakılan Filistinlilerin geri dönüş hakkını ve yeni Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına son vermeyi kabul etmemesi” nedeniyle Nisan 2014’te durmuştu.