ALİ BAK, KIBRIS YABANCILAŞIYOR
AYŞE TOPU TUT…
Son bir hafta içerisinde dört emlakçı arkadaş ile sohbet etme fırsatı bulduk.
Hepsine aynı soruyu sorduk:
İşler nasıl? Müşteri portföyünüz kimlerdir? Genel olarak fiyatlar nasıl?
Birincisi hariç hepsi halinden memnun olduğunu belirtti.
Müşteri portföyünüz kimdir? Sorusunun cevabı ise beklediğimiz bir cevap olmasına rağmen yine de teyit almak usulünden yararlanmak istedik açıkçası.
Cevap aşağı yukarı aynı : “Emlak satış müşterilerimiz, Ruslar, İngilizler, Yahudi asıllı Batılılar ve diğer yabancılar” denildi…
Açıkçası aklımıza deli sorular geliyor bu aralar. Zaten bu araştırmanın sebebi de duyduğumuz dedikoduların ve teyit edilmemiş bilgilerin teyit edilmesini hedeflemektedir zaten.
Hangi yabancı neye hizmet etmek veya hangi akıl ile KKTC’ye gelip emlakçı dostlarımızın dediği gibi çok uçuk fiyatlara ev veya arazi satın almak ister?
Aslında bizim hedefimiz belki de emlakçıların aklındaki değil de bizim aklımızdaki deli sorulardır.
Mesela bu saydığımız yabancı milletlerin üyeleri ülkemizi resmi olarak tanımadığı halde, hatta bir çok iddiya göre kalmadıkları veya ikamet etmedikleri halde bu evleri veya arazileri KKTC gibi bir ülkede neden almak isterler ki?
Eğer konu mahumca yatırım yapmak ise bu bahsettiğimiz milletlere daha yakın olan veya resmi olarak tanınmış olan ülkelerde neden yatırım yapmayı tercih etmiyorlar?
Yine başka bir noktadan örnek verecek olursak, kendi ülkelerinde dini hassasiyetleri olmadığı bilgisini teyit etmiş olduğumuz öğrenciler için KKTC’de Kim? Niye? Hangi finans ile? Neye karşılık? Kilise veya Sinegog veya diğer ibadethanelerin açılmasını finanse ve teşvik eder?
Hem de hiç bir resmi kurumdan izin almadan, bilgi vermeden hatta kimseyi umursamadan.
Ha! Kilise derken de Güzelyurt’ta veya Karpaz’da bulunan ve resmi programlar ile zaman zaman “Hıristiyan Rumların ibadet ettiği” bildiğimiz kiliselerden de değil yani.
Yoksa bizim de mahsumane bir şekilde ibadet etmek isteyen kişilere, dinine bakılmaksızın saygı göstermek hem inancımızın hem de kişisel duruşumuzun bir gereğidir aslında.
Ancak bir çoğu bodrum katta olan, kim tarafından finanse edildiği belli olmayan, sadece Lefkoşa’da 8-10 tane var olan ve yine belirttiğimiz gibi hiçbir dini izni olmayan yerler bunlar.
Burdan açıkçası tüm yetkililere sesleniyorum:
*Ben de diğer birçok vatandaşımız gibi bu konularda bir çok endişe taşıyorum ve kafamdaki soruların cevaplarını gerçekten çok merak ediyorum.
*Mesela kısa bir süre önce Filistin’de ve birçok ülkede yaşanan emlak sorununun Kıbrıs’ta yaşanmayacağını birileri bize garanti edebilir mi bir Kıbrıslı olarak?
*Bu güzelim Ada ülkesinde yaşayan insanların var olan Hümanist bakış açısını son zamanlarda; Kim? Niye? Hangi proje veya çalışma ile çatışma kültürü ile takas etmeye çalışmakta ve toplumsal duyarlılığı yardımlaşma, dayanışma ve kardeşilik modundan; eleştiri, şikayet, herşeye karşı, şiddete meyilli, küsmeye entegre, memnun olmayan, her düşündüğünü sosyal medyada paylaşıp, toplumu Millî ve Manevi duygulardan arındırılmış moda getirmeye çalışan kimler veya hangi merkezleridir?
Yine örnek olarak, her meslek grubunda diplomasız iş yapılmasına devlet veya örgütlü yapılar tarafından engel olunup işin ehline verilmesi garanti altına alınmaya çalışılır iken medya veya gazetecilik mesleğinin hakkıyla yapılmaya çalışılması niye teşvik edilip bir plan ve program çerçevesinde yapılması sağlanmamaktadır?
Yani doktor olabilmek için tıp fakültesi mezunu, imam olabilmek için ilahiyat fakültesi mezunu, öğretmen olabilmek için eğitim fakültesi mezunu v.b olmak gerekiyor da bütün ülkenin gündemini bir anda bir haber ile değiştiren bir gazeteci olabilmek için niye iletişim fakültesi mezunu olma şartı aranmamaktadır?
Her eline bir kamera alanın “ben gazeteci veya televizyoncuyum” deyip toplum için önem taşıyan değerlere saldırması veya toplum için önem arz eden kişilere zaman zaman iftiralara da baş vurarak manşetlere taşıması gerçekten bazı dostlarımızın dediği gibi gündemi başka yerlere çekip, başka mercilerin projelerini yürütmesini sağlamasının bir parçası olabilir mi?…
İyileri ve işini hakkı ile yapan usta ve hocalarımızı tenzih ederiz. Ama son zamanlarda, “ben gazeteciyim” deyip bir sosyal medya hesabından sadece manşet haber yapıp birilerini rehin alarak tüm ülkeyi hedefteki kişiye saldırtmak ve tek tek ülkenin bütün kanaat önderleri ve akil kişilerini demorize edip halkın gözünde itibarsızlaştırmak bir aklın çalışması veya bir merkezin teşviği olabilir mi?…
Aslında daha aklımızda daha bir çok deli soru var ama en çok merak ettigimiz şey, kendini aydın sanıp ülkenin geleceği için sürekli fikir beyan eden akademisyen, gazeteci, STK temsilcileri bu konularda neden susmakta veya olan biten gelişmeden bir endişe taşımamakta mı?
Özellikle sürekli olarak “Türkiye’den gelen vatandaşlardan hatta yatırımcılardan bile rahatsızlığını belirten, bu ülkenin kültürünü, debisini ve yapısının bozulacağından endişe taşıyan dostlarımız, konu; Rus, İngiliz ve Yahudi olunca neden sessizliğini korumaktadır?…
Aslında bu konuda yazılacak çok şey var aklımızda ama neyse…
Bu konuda elde edilen veriler ve merak edilen herşey paylaşılmaya devam edecektir zaten. Tüm ülke sussa bile bir gün konuşan birileri mutlaka çıkacaktır. Belki o zaman aklımızdaki soruları soracak bir muhatap buluruz inşallah.
Belki de bizler “Ayşe topu tut, Ali Topa bak, Kocası çağırılır ise kadın gitmeli mi?” Gündemleri ile mahsumane bir şekilde meşgul edilir iken ülkemizde hem çatışma kültürüne tohum ekilmekte hem de gerçekten yabancılaşma yolunda çok ciddi bir hızla ilerlemektedir…
Zaten bu yazımızın amacı: Hem konular hakkında bilgisi olmayan okurlarımızı bu konularda bilgilendirmek. Hem de bizim; Laik Atatürkçü, Din ve Devlet işlerini bir birine karıştırılmasından rahatsız olduğunu iddia edip sadece İslam dininden rahatsız olan, sürekli Din İşleri Başkanlığına ve Dini bütün insanlara eleştiride bulunan ama diğer yabancı misyonerler ile ilgili sessizliğini hep koruyan bazı dostlarımıza ince sitem bir taşımaktadır.
Unutmayalım ki başka KKTC yok…
Rabbim bizi hakkı hakça haykıran kullarından eylesin…