Kullanıcı sayısı milyarları aşan sosyal medya mecralarına birkaç saat ulaşılamaması tüm dünyada ses getirdi. Erişim sıkıntısı kullanıcıların büyük tepkisine yol açtı. Peki birkaç saat sosyal mecralardan uzaklaşmak neden bu kadar önemli?
Sosyal medya mecraları saatler süren bir sessizliğe büründü… Dijital dünyanın devleri WhatsApp, Instagram ve Facebook’ta yaşanan sorunlar nedeniyle dünyanın dört bir yanından kullanıcılar hesaplarına giremedi. Tüm dünyayı parmaklarımızın ucuna getiren sosyal medya mecralarındaki bu sessizlik tüm dünyada ses getirdi. Bu konuyu daha iyi anlamak için önce dünyada ve Türkiye’de sosyal medya kullanıcılarının güncel sayılarına bakalım.
Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı aktif olarak internet kullanıyor
Dünyada yaklaşık 4,2 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunuyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı aktif olarak internet kullanıyor. Türkiye’de de sosyal ağları kullananların oranı nüfusun yüzde 75,5’i… Bu oranın 2025’te yüzde 86’ya yükseleceği tahmin ediliyor.
Statista verilerine göre 2021’in ikinci çeyreği itibarıyla 2,89 milyar aktif kullanıcısıyla Facebook, dünya çapındaki en büyük sosyal ağ… WhatsApp ise aylık yaklaşık iki milyar aktif kullanıcısıyla dünya çapındaki en popüler mobil mesajlaşma uygulaması. Kullanıcıların fotoğraf çekmesine ve bunları çeşitli dijital filtrelerle düzenlemesine olanak tanıyan sosyal ağ uygulaması Instagram’ın 2023’te dünya çapında yaklaşık 1,2 milyar kullanıcısı olacağı tahmin ediliyor. Twitter’ın ise yaklaşık 200 milyon kullanıcısı var.
Kullanıcı sayısı bu kadar çok olan işte bu mecralara birkaç saat ulaşılamaması tüm dünyada ses getirdi.
Tepkilerin altındaki neden sosyal medya bağımlılığı olabilir mi?
Her ne kadar hastalık tanısı henüz konulmamış olsa da, Dünya Sağlık Örgütü, sosyal medya bağımlılığı üzerindeki çalışmalarını sürdürüyor. Yeterli verilere ulaşıldığında sosyal medya bağımlılığının psikolojik hastalıklar kategorisindeki yerini alması bekleniyor. Zira tüm dünyada uzmanlar sosyal medya bağımlılığının sosyal kaygı (fobi), depresyon başta olmak üzere psikolojik rahatsızlıklara yol açabileceği konusunda uyarıyor. Bu konuyu Psikolog Adalet Bağdu ile konuştuk. Bağdu’ya göre sosyal medyada geçirilen süre sadece tüketim amaçlıysa, bağımlılık kaçınılmaz…
Sosyal medya bağımlılığını nasıl tanımlarsınız?
Genel hatlarıyla, kontrol edilemeden tekrarlama isteği uyandıran, giderek artan miktarda zaman ve efor gerektiren, azaldığında ya da kısıtlandığında huzursuzluk yaratan, kişinin ve çevresindeki bireylerin işlev ve ya da iletişimini ciddi şekilde etkileyen bu davranış sendromuna bağımlılık, gerçeklikten kopuş-kaçış diyebiliriz.
Sosyal medya mecralarında insanların takındığı tutum kişilik ya da karakterler sağlamlığına göre değişkenlik gösterir. Kişi kendi olmaktan daha çok ‘sanal olmayı’ tercih ediyorsa, yapay, kendisine keyif veren, haz dürtüsünü tetikleyen dijital dünyadan çıkmak istemeyecektir. Çünkü insan beyninde ödül devresi olarak adlandırılan nöral devre, haz keyif durumlarının düzenlenmesinden sorumludur. Bu uyaranların beyindeki haz ve keyif almamızı sağlayan ‘dopamin dengesine’ dışardan müdahale ederek haz duyumuna yol açtıkları bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Hayatı kolaylaştıran sosyal medyanın aşırı ve bilinçsizce kullanımı beraberinde ne gibi sorunlar getirir?
Sorun bu cihazları kullanarak ne yaptığınız ve ne ile yer değiştirdiğiniz sorusudur. Eğer zaman geçirilen mecra üretmek için değil de, tüketmek için kullanılıyorsa, beraberinde birçok sorunu da duygusal ve düşünce bavuluna dolduruyor demektir. Bir ürün ortaya koyarak hayatlarını sosyal ağları kullanarak zenginleştirenler olabildiği gibi, bu ortama girip saatlerce tık’lar, like’larla vakit geçirenler de olabilir. Sosyal mecralarda, değeri hiç değişmeyecek bazı yaşam prensiplerine olduğundan daha kolay ve çabuk erişilebiliyor. Bu durum gereğinden fazla özgüvene neden olarak, hayatın algılanması, yaşamın kodlarının anlaşılması açısından gerçeklerden sapmalara neden olabiliyor.
Sosyal medyada çok fazla zaman geçirenlerin kendinden kaçmak, yaşamından uzaklaşmak, sorunlarından kopmak veya bastırmak, ilişki ve iletişim sorunlarıyla baş edememek gibi eğilimlere sahip olduğu düşüncesindeyim. Genellikle ruhsal sorunların gölgesinde yaşayanların antidepresanıdır sosyal medya. Dijital ağlarda çok sık zaman geçirmenin psikolojik sorunlara da yol açtığı bilinmektedir. Sosyal kaygı (fobi) – depresyon, beyin yapısının bozulması (Nöroplastisite), sıkıntı, sorumluluk bilincinde azalma, gerçeklikten kopuş, uyku bozukluğu, anksiyete, yetersizlik hissi bu rahatsızlıklardan sayılabilir.
Sanal bir dünyada yaşamak, sanal bir gerçekliğe yol açar mı?
Sanal bir dünyada yaşamanın insanı ‘aptallaştıran’, beyin kodlarını kullanmayı zorlaştıran bir tarafı var. Bugün her kesimin elinde 24 saat dünyanın bilgi hazinelerine ulaşabilecek akılı telefonları var. Facebook, Twitter, Whatsapp, Instagram gibi her türlü ağda hesapları var. Kariyer ve başarının, emek, çalışmak, zorlanmaktan geçtiğini unutan, ‘sosyal afyon’ dediğimiz dijital dünyanın bağımlısı olan her tüketici, doğal olarak sanal dünyada yaşar.
İnsan sosyal bir varlıktır. Dijital dünyadaki sosyal faaliyetlerse ‘yaşandığı sanılan’, algısal bir yanılmadır. Güzel bir arkadaş grubuyla sinemaya gitmenin, bir pazar kahvaltısını sevdikleriniz ile sohbet ederek geçirmenin, eşinizle bir bankta çay içerken simit yemenin yaşattığı deşarjı ve mutluluğu hiçbir teknolojik platformun yaratacağına inanmıyorum.
Sosyal medya verimli ve yararlı şekilde nasıl kullanılabilir? Nelere dikkat etmek gerekli?
İnsanlar ve toplumlar hep benzer prensipteki değerlerle var oldular. Bu değerlerin son 15 yılda gelişen teknolojiyle değişeceğini düşünmek, insan doğasına ters düşer kanaatindeyim. Çünkü insanlık var olduğundan beri dünyada kimileri üreten, kimileri tüketen oldu. Üretenler aynı zamanda yöneten, dünyayı yönlendiren, şekillendiren oldular. Bu kural hiç değişmedi. 21. yy dünyasında da, kendilerini önceki kuşaklardan daha yetenekli, özgüvenli hissedenler varsa, bu bir ‘yaygınlaşan sanrı’dır diyebiliriz.
Evrensel değerlerin teknoloji ile değişmediğini, sürekli biçim değiştirdiğini kendimize ve çocuklarımıza hatırlatmalıyız. Geçmiş yüzyıllarda içerik üreten sanatçılar, kalem, kağıt, silgi, sonrasında gelenler daktilo kullandılar. Geçmişin ünlü ressamları kandil ışığında, mum ışığında yıllarca çalışarak eserler ortaya çıkardı. Bilim insanları imkansızlıklar içinde tıbbi mühendisliği geliştirdi. Kültürde, sanatta, bilimde, içerik üretmek, eserler yaratmak, icatlar, buluşlar hep kısıtlı zorlayıcı imkansızlıklar içinde, büyük çabalarla gerçekleşti.
Bugünün nesilleri bir parmak dokunuşu ile ya üreten, ya tüketen safında yer almaktadır. Tercih bizim hangi yolu seçersek sonucuna katlanmamız olarak özetlenebilir. Her çağda üretenler toplumun efendisi, tüketenler ise kölesi olmuştur. Geçirdiğiniz süreler ve seçtiğiniz mecralar sizin hangi safta yer alacağınızı belirler.