İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, Yunan makamlarının Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığının temel hak ve özgürlüklerini baskı altına aldığını söyledi.
Mete, Yunanistan’ın, Müslüman Türk azınlığının din özgürlüğünü tehdit eden tutumu ve baskılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Batı Trakya’daki müftülük kurumunun, Lozan Antlaşması’nda esasları belirlenerek düzenlendiğine dikkati çeken Mete, “Yunan devleti, emanet aldığı azınlığın haklarını vermemiştir, vermemek için mücadele etmiştir.” ifadesini kullandı.
Mete, Osmanlı Devleti sonrası dönemden bu yana Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığının sürekli “kan kaybettiğini” belirterek, cuma namazı saatinde azınlık öğrencilerinin okullarında ders konulmasına yönelik Yunan makamlarınca yayımlanan genelgenin bunun son örneği olduğunu dile getirdi.
Bu bölgedeki azınlığın birlik ve beraberliği için müftülüklerin çok önemli bir işlevinin olduğuna işaret eden Mete, “Yunan devleti tabii bunu biliyor. Zaten son olarak da ele almak istediği, elde etmek istediği kurum da müftülük.” şeklinde konuştu.
Atanmış müftüler
Mete, Yunan makamlarının, buradaki müftülerin Batı Trakya’daki Müslüman Türk toplumu nezdindeki konumunu zayıflatmaya yönelik “atanmış müftü” uygulamasına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“İskeçe’deki (atanmış müftü), ilkokul mezunu bir adam. Gazetelerde çarşaf çarşaf özel hayatıyla ilgili haberler çıkan bir adam. Şimdi azınlık, çoğunlukla yaşarken (Yunanistan), halkın seçtiği Hristiyanların metropolitini şaşaalı saraylarda yaşatırken, metropoliti en eğitimlilerden seçtirirken, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığına böyle bir şeyi reva görmek, aslında onların fikrini ortaya koyuyor çünkü Yunan devletinin kafasında aynı Rodos’ta olduğu gibi önce bir müftü, sonra naip, sonra imamlığa (indirmek). Zaten imamlığa indiği zaman da toparlayıcı insan olmaz. İmamı toparlayacak makam olmaz. İmam, kendi halinde devletin memuru olur ve böylelikle cemaat dağılır. Camiler olur, ezan okunmaz, (atanmış müftülük) ‘bu toplumu nasıl başsız, kıblesiz, kitapsız yapabilirim’ diye böyle Hristiyan kafasıyla yapılan bir çalışmadır.”
Bu noktada Türk azınlığının birlik ve beraberliğinin hayati öneme sahip olduğunun altını çizen Mete, “(Yunanistan), herhalde savaş olmadan aldığı bu toprakları ucuz görüyor. Avrupa Birliği’nin gücünü arkasına alarak insanlara değer vermiyor.” dedi.
“Son kalemiz olan camilerimizi korumaya kararlıyız”
Mete, Lozan Antlaşması uyarınca İstanbul’da kalan Rum azınlık gibi bu topraklarda kaldıklarını anımsatarak, şöyle konuştu:
“Mütekabiliyet esasının çalıştırılması lazımdır. Türkiye, mütekabiliyet esasına dayalı olarak, bizden alınan hakların oradaki Hristiyanlardan alması, bize verilen hakların ise onlara verilmesi noktasında devlet gücünü kullanması lazım ki biz burada dayanabilelim. Biz dayanabildiğimiz kadar dayanıyoruz ama biz devletlerle boğuşamayız. Beni polis, yolun ortasında gelip durdurduğunda ben polisle uğraşamam. Devletle devletler uğraşır.
Biz yine de son kalemiz olan camilerimizi korumaya kararlıyız fakat gücümüzün yettiği noktalar belirlidir. Orada papaz seçimi, nasıl kilisede gerçekleşiyor ve Türkiye de bunu kabul ediyorsa Yunanistan’ın da bunu kabul etmesi lazım. Yunanistan, kabul etmiyorsa Türkiye’nin de kabul etmemesi lazım ancak o zaman işler düzelir, eşit iki halk eskiden olduğu gibi burada yaşar.”
Yunanistan’da maruz kaldıkları ırkçı davranışlara da değinen Mete, “Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının başındaki insanlara tehditler, hakaretler yapılıyor ve insanımızın gözü önünde mahkemelere sürülüyoruz. Bunların bazılarını düzeltmek bize düşüyorsa da bazıları ana vatana düşüyor.” diye konuştu.
“Ezanlar tehdit altında”
Mete, bölgedeki seçilmiş müftüler olarak güçlerini halktan aldıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Batı Trakya’da bir Türklük vardır. Bu Türklüğü yaşatmanın yolu da bunun bilinmesidir, destek çıkılması, konuşulmasıdır. Bunu tüm ‘Türküm’ diyenlere söylemek istiyorum. ‘Müslümanım’ diyenlere de söylemek istiyorum. Batı Trakya’da Müslümanlık vardır, cami vardır, okul, ezan vardır fakat bunların hepsi tehdit altındadır.
Ne din özgürlüğüne, ne insan haklarına bakılmaksızın yeri gelir, ezan susturulur, yeri gelir cami yıkımı için çalışmalar yapılır, yeri gelir tamirat izni verilmez, senelerce caminin düşmesi beklenir. Yeri gelir camiye izin çıkar ama ‘Bu camiyi yapmanız için devletle iş birliği yapmalısınız. ‘ denilerek mütevelli heyeti tehdit edilir. Bir ezan okunması için kaç defa imam emniyete çağırılıyor, bunu bilmek lazım.”
Azınlık olarak torunlarının geleceğini düşünerek buna göre hareket etmeleri gerektiğini söyleyen Mete, toplumu bölecek hamlelere karşı birlik ve beraberliklerinden taviz vermeden haklı mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerini sözlerine ekledi.