Adil, şeffaf ve düzenli yapılan seçimler modern demokrasilerin en temel unsurudur. Demokrasilerin asgari şartı yönetenlerin yetki ve otoritelerini seçmenlerden yani yönetilenlerden almasıdır. Düzenli yapılan seçimlerle bu yetkiler yenilenmektedir. Seçimler vasıtasıyla yönetilenler yönetenlerin politikalarını ve performanslarını oylamakta; olumlu ya da olumsuz anlamda yönetenleri değerlendirmektedir.
1946 yılında çok partili hayata geçilmesinden bu yana Türkiye düzenli, adil ve şeffaf seçimlerin yapıldığı ülkelerin başında gelmektedir. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) gibi ihdas edilen kurumlar vasıtasıyla Türkiye’deki seçimler bağımsız yargıçlar nezaretinde yapılmaktadır. Bu yüzden de seçim güvenliğinin sağlanması, vatandaşların sandığa duyduğu güven noktasında Türkiye gelişkin bir siyasal kültüre sahiptir.
Türkiye’deki seçim ve sandıklara olan güveninin tecellisini seçimlere katılım oranlarında görmek mümkündür. Seçimlere katılım oranı itibariyle Türkiye, 14 Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleriyle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında seçime katılımın en yüksek gerçekleştiği 3. ülke olmuştur. YSK verilerine göre, 14 Mayıs’taki seçimlerde yurt içinde katılım oranı yüzde 88,92, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ikinci turun yapıldığı 28 Mayıs’taki seçimlerde de bu oran 85,72 olarak gerçekleşmiştir. OECD ile Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsünün (IDEA) verilerine göre, Türkiye, 14 Mayıs’ta yurt içi seçimlere katılım oranıyla ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi birçok Batılı OECD üyesini geride bırakmıştır. Bu verilerin bir diğer çarpıcı tarafı ise Türkiye’deki seçime katılım oranının seçimlere katılımın yüzde 80’lerde seyrettiği İsveç, Danimarka, Yeni Zelanda, İzlanda, Hollanda ve Norveç gibi ülkelerden bile yüksek olmasıdır.
Türkiye 31 Mart Pazar günü mahalli idareler genel seçimleri için tekrar sandık başına gidecektir. Türkiye’nin demokratik değerlere bağlılığı ve yerel yönetimlere dair yenilikçi vizyonunu öne çıkaran, 31 Mart mahalli idareler genel seçimleri, ulusal ve uluslararası alanda büyük bir önem teşkil etmektedir. Aynı zamanda bu seçim sürecinde güvenli ve adil şartlarda yapılan kampanyalar, yerel yönetimlere gösterilen ehemmiyet açısından Türkiye’nin bölgede önde gelen demokratik olgunluğa sahip ülkelerden biri olduğunun nişanesidir.
Halkın ihtiyaç ve taleplerinin karşılanmasında birincil muhataplar olan yerel yönetimlerin çağın şartlarına uygun bir vizyon ve perspektife sahip olmasını çok önemsediğimizi belirtmek isterim. Bu sürecin halkın demokratik katılımı ile birlikte yerel yönetimlerle olan iletişiminin güçlenmesinde etkili bir rol oynadığı kaçınılmaz bir gerçektir.
Yıllardır sahip olduğumuz yenilikçi belediyecilik anlayışını farklı kılan, teknoloji ve sürdürülebilir kalkınma projeleriyle birlikte, halkın yaşam kalitesini yükseltmeyi, şeffaflığı, her koşulda hesap verebilirliği ve en önemlisi de vatandaş odaklı yönetimlerin inşasını hedefliyor olmasıdır. Bu vizyonun ilk adımı ve somut bir örneği olan 1994 yerel seçimleriyle birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetme görevini üstlenen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde, Türkiye belediyecilik alanında halkın yaşam kalitesinin artmasına yönelik önemli adımlar atmıştır. 30 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu hizmet siyasetini ve vizyonunu sürdürmek belediyelerimizin temel politik tasavvurunu teşkil etmektedir. Bu nedenle, önümüzdeki yerel seçim ile benzer bir vizyonu ve hizmet anlayışını sürdürmenin ulusal ve uluslararası alanda demokratik değerlerimizi ve toplumsal bütünlüğümüzü daha da güçlendireceği inancındayız.
31 Mart 2024 yerel seçimlerini Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda önemli bir kilometre taşı olarak görüyoruz. Bu seçimin aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel liderlik vizyonunun güçlenmesinin bir diğer adımı olduğunu düşünüyor ve evrensel açıdan ülkemizin demokratik olgunluğunu ve toplumsal katılımını artıran önemli bir faaliyet olarak kabul ediyoruz. Ayrıca bundan önceki tüm seçimler gibi bu seçimler de Türk halkının demokratik süreçlere katılımını daha etkin bir şekilde sağlayacak; böylece demokrasimizin güçlenmesine katkı sunacaktır.
31 Mart seçimlerinin bir diğer önemli tarafı da, bu seçimlerden sonra 4 yıl içinde yeni bir seçimin yapılmayacak olmasıdır. Bu 4 yıl içerisinde Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başlatmış olduğu kalkınma atılımlarına hız kesmeden devam edecektir. Son yıllarda iletişimden diplomasiye, ekonomik kalkınmadan altyapı yatırımlarına kadar her alanda yapılan hizmetler devam ettirilecektir. Ayrıca Türkiye Yüzyılı’na yeni ve sivil bir anayasayla girme amacı da gelecek 4 yılın en önemli ülküsü ve gündemi olacaktır.
Bu vizyon çerçevesinde Türkiye, demokratik standartlarını yükseltmiş, gelir ve refah düzeyini artırmış, bölgesel ve küresel bir aktör olarak olma iddiasıyla Türkiye Yüzyılı’nı inşa etmenin çabası içerisinde olacaktır. Türk dünyasındaki bölgesel işbirliği ve ortaklıkları artırarak Türkiye Yüzyılı’nın Türklerin Yüzyılı olmasını sağlamak bu dönemde önceliklerimiz olmaya devam edecektir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın daha efektif hale gelmesi ve Türk dünyasının sorunlarına kalıcı çözümler bulunması noktasında etkinlik kazanması en temel politik düsturumuzdur. Ayrıca FETÖ ve DAEŞ gibi terör örgütleriyle mücadele başta olmak üzere Türkiye’nin politik hassasiyetlerinin gözetilmesi dost ve kardeş Türk dünyasından en temel beklentimizdir.
31 Mart seçimleriyle Türkiye hem demokratik kültürüne başarıyla gerçekleştirdiği yeni bir seçim ekleyecek hem de İstanbul ve Ankara gibi şehirler başta olmak üzere tüm vilayetlerini Türkiye Yüzyılı’na hazırlayacaktır. Ulusal kalkınma, 6 Şubat depremindeki şehirlerin ihyası ve inşası, İstanbul gibi deprem riski yüksek şehirlerin dirençli kentlere dönüştürülmesi seçim sonrasındaki en önemli vizyonumuz olacaktır.
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye demokratik usuller çerçevesinde seçimlerini yapacak, iktidarı ve muhalefetiyle sandıktan çıkan sonuçlara itibar edecek ve en önemlisi uluslararası arenada istikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye Yüzyılı inşasına devam edecektir. Bu yüzden 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin iç ve dış dinamikleri itibariyle Türkiye’nin gelecekteki on yıllarını etkilemeye matuf bir seçim olduğunu söylemek mümkündür.