Gazze’de 7 Ekim’den bu yana 32 binden fazla masum sivili katleden İsrail, dünya kamuoyunu da kendi tezleri doğrultusunda yönlendirmek için büyük bir kara propaganda yürütüyor.
Esasen Filistin’e göçlerin başladığı 19’uncu yüzyıldan itibaren Yahudi Ajanslar, özellikle ABD’de büyük bir algı ve enformasyon savaşı yürütüyor. Varlıklı Amerikalı Yahudilerden finans desteği alabilmek için iyi bir hikaye uydurmaları gerekiyordu.
Ellerinde bunu besleyecek birçok mit mevcuttu. Başardılar, böylece bugün hala devam eden bu büyük destek elde edildi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında ise İngiliz Avam Kamarası’nda hak edilmiş “Yahudi Yurdu” yalanı oldukça popülerdi. Bu çalışmalar sonucunda, İngiltere hükümeti 2 Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu ile Filistin’de “Yahudi ulusal anayurdu” kurulmasını destekleme sözü verdi.
Avrupa’yı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı da yine bu ajanslar için önemli bir fırsatı doğurdu. Almanya’nın haricinde Rusya’dan Güney Amerika’ya, Afrika’dan Asya’ya yüzbinlerce Yahudi, bu operasyonlarla Filistin topraklarına akın etti.
Ben Gurion’un ilanıyla 1948’de kurulan İsrail, kendisini sürekli “vahşi ormanın içindeki modern bahçe” olarak tanımladı. Ortadoğu’daki tek nükleer güç olmasına rağmen kendisini sürekli düşmanlarla çevrili ve çaresiz bir toplum olarak lanse etti.
Bu algı çalışması, ABD ve Avrupa’da İsrail’e olan desteği sürekli kılarken, içeride de toplumsal direnci-korkuyu pekiştirdi.
Kurulduğu günden bugüne bölgesinde topraklarını genişleten tek güç İsrail’di. Mısır’dan, Suriye’den, Ürdün’den toprak aldı. Ancak yine de İsrail tehlikedeydi. Modern dönemde orduların güçlerini mukayese eden birçok otoriteye göre çevresinde en güçlü ordu İsrail’indi ancak yine de ABD’den en çok desteği o aldı. Öyle ki, bölgenin en büyük silah tedarikçisi Washington, Tel Aviv’in onaylamadığı ülkeye silah satmadı.
Öte yandan İsrail, topraklarını işgal ettiği, yüzlerce yıldır yaşadıkları evlerinden kovduğu Filistinlilerin kendilerini savunma reflekslerini de Batı’da “terörize” etmeyi başardı. Filistinlilerin topraklarını gasp eden işgalcilere karşı giriştikleri her eylem “terör” damgası yedi.
Bugün dünyanın en büyük cezaevi olarak tanımlanan Gazze, büyük bir mezarlığa dönüşmüş durumda. 32 binden fazla masum sivil katledildi. Hastaneler, okullar ve yardım kuruluşları dünyanın gözleri önünde bombalandı.
Gazzeliler kuzeyden Mısır’a doğru zorla sürüldü. Yüzbinlerce insan bir avuç toprak parçasında, Refah’ta sıkışmış durumda şimdi. Üstelik aç ve susuzlar.
Her gün haber ajansları açlık ve susuzluktan ölen bir çocuğun daha haberini geçiyor. Birleşmiş Milletler (BM) karar alamıyor, alsa da uygulanmıyor. Güney Afrika’nın açtığı dava ise İsrail ve ABD tarafından bağlayıcı bulunmuyor. Hatta mahkemeye yaptırım tehdidi bile yapılıyor.
ABD kasım ayında kritik bir seçime giderken Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden Müslümanların oyunu-desteğini almak istiyor. Benyamin Netanyahu’dan Refah’a operasyon yapmamasını istiyor ama sözü dinlenmiyor. Washington’un Tel Aviv’deki nüfusu konusundaki analizleri değiştirmenin vakti geldi.
7 Ekim’den bu yana Avrupa’dan ABD’ye, Asya ülkelerinden Güney Amerika’ya İsrail’in işlediği savaş suçlarını kınayan milyonlarca insan sokaklara döküldü. Devlet başkanları, hükümetler saldırıların durdurulması için açıklama üstüne açıklama yaptı.
Peki, özellikle Batı’da sürekli mağdur algısı üzerinden çalışmalar yürüten Tel Aviv için bu durum korkutucu değil mi? En büyük destekçi Donald Trump bile İsrail algısının olumsuz bir değişime uğradığını söyledi. O zaman siyasi ve askeri elitler neden dikkate almıyor?
Batı’da bu algının değişmesi İsrail’in en son isteyeceği şey değil mi? Peki, neden harekete geçmiyorlar?
Aslında geçtiler.
Kara propaganda: İsrail’in aldatma sistemi
İsrail basınında çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla Tel Aviv’deki karar vericiler dünyada değişen İsrail algısı konusunda oldukça endişeliler ve bunu engellemek için de birçok çalışma yürütüyorlar.
Şimdi gelin, 32 binden fazla masum sivili öldürse ve 2 milyon insanı aç ve susuz bıraksa bile yine de yaptığı her şeyi meşrulaştırmaya çalışan, kitleleri yanlış yönlendiren ve algıyı kendi lehine döndürmeye çalışan İsrail’in aldatma sistemine yakından bakalım.
Orta doğu haberleri ve analizlerini doğrulama komitesi: CAMERA
Amerika Birleşik Devletleri, 100.000’den fazla üyesi olan Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi büyük ve onlarla ifade edilen, üye sayısıyla küçük 51 farklı İsrail yanlısı lobi örgütüne ev sahipliği yapıyor.
Bunların arasında, Amerikan medyası üzerinde baskı kurmaktan ve Orta Doğu ile ilgili konular ele alırken medyanın editoryal çizgisini kontrol etmekten sorumlu olan Orta Doğu Haberleri ve Analizlerini Doğrulama Komitesi (CAMERA) bulunuyor.
CAMERA, kendisini “İsrail ve Orta Doğu’nun doğru ve dengeli bir şekilde yayınlanmasını teşvik etmeye” adadığını söylüyor.
Bugünlerde de İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılarını sürdürürken, ana akım batılı medya kuruluşlarında sıklıkla pazarlanan hakim söylem, örtülü bir şekilde İsrail anlatısını destekleyecek bir çizgide ilerliyor.
CAMERA’nın geçmişi 1982’ye uzanıyor
Orta Doğu Haberleri ve Analizlerini Doğrulama Komitesi yani CAMERA, 1982’de Washington’da öğretmen ve sosyal hizmetler çalışanı Winfred Meiselman tarafından The Washington Post’un İsrail-Lübnan savaşıyla ilgili haberlerine, gazetenin muhabirine ve “genel olarak İsrail ön yargısına” cevap vermek için kuruldu.
Temsilciler Meclisi ve Senato üyeleri, gazeteciler, büyükelçiler, Hristiyan ve Yahudi din adamları da dahil olmak üzere Washington’da yaşayan önde gelen isimler örgüte katıldı.
CAMERA 1989’da Boston’da medyanın Orta Doğu siyaseti hakkındaki kamuoyunu şekillendirme biçimine ve bölgedeki olayların çarpık bir şekilde ele alınmasının olası zararlarına odaklanan büyük bir konferans düzenledi.
Bini aşkın kişinin katıldığı konferansta, saygın üniversitelerden tanınmış profesörler ve genel yayın yönetmenleri konuşma yaptı.
1991 yılında Meiselman, örgütün kontrolünü Boston ofis müdürü Andrea Levin’e devretti. Levin’in yönetimi sırasında örgütün üye sayısı binden 20 binin üzerine çıktı.
CAMERA’nın üye sayısı bugün 60 binin üzerinde ve Washington, New York, Chicago, Los Angeles ve İsrail’de ofisleri bulunuyor.
CAMERA medyada İsrail’e yönelik eleştirel söylemi nasıl kısıtlıyor?
CAMERA, Batı medyasının Yahudiler ve İsrail hakkında yayınladığı her şeyi izliyor. Mesleki ihlal olarak gördüğü içerikleri bildirmek ve bunların düzeltilmesini talep etmek için bu medya kuruluşlarının sorumlularıyla iletişim kuruyor.
Örgütün internet sitesinde, CAMERA’nın yıllar içinde The New York Times, The Boston Globe, The Los Angeles Times, NPR gibi büyük medya kuruluşlarının İsrail ve Orta Doğu hakkındaki haberlerini “geliştirmek” için büyük çaba sarf ettiği belirtiliyor.
Kuruluş, “bu yöntemlerle büyük başarılar” elde edildiğini, izleme ve etkileşime hala ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.
İsrail propagandasını finanse ediyor
CAMERA, kendisini herhangi bir siyasi harekete bağlı olmayan, İsrail-Amerikan ilişkileri ve Arap-İsrail çatışmasına ilişkin konularda herhangi bir pozisyon almayan bağımsız bir örgüt olarak tanıtıyor.
Örgüt, Kuzey Amerika, Avrupa, İsrail, İspanya, Güney Afrika ve Latin Amerika’daki Öğrenci İstihdamı Projesi gibi, öğrencileri eğitim programları aracılığıyla meslektaşlarına “gerçekleri” öğretmeye teşvik eden çeşitli projeler yürütüyor.
Öğrencilerin İsrail ve Orta Doğu hakkında gazetelerin ne yayınladığını takip etmesini sağlamanın yanı sıra, üniversitelerde İsrail’in tanıtımının doğru yapılmasıyla da yakından ilgileniyor.
Örgüt bu amaçla, 1990 yılında üniversitelerde İsrail yanlısı grupların kurulmasını teşvik eden “Kampüste CAMERA” projesini de başlattı. Üniversite öncesi tüm eğitim aşamalarında İsrail karşıtı ve Yahudi karşıtı propagandayla mücadeleye odaklanan CAMERA Eğitim Enstitüsü’nü kurdu.
Öte yandan örgütün, yayınlarını “sorunlu” olarak gördüğü “The Guardian”, “The Independent” ve “BBC” gibi önemli medya kuruluşlarını izlemek olan özel bir bölümü bulunuyor.
Örgütün Arap Medya Departmanı, BBC, AFP, CNN ve diğerleri gibi Batılı medya kuruluşlarının Arapça departmanlarıyla birlikte çalışıyor.
Aldatma sanatı: Hasbara
Hasbara kelimesi İbranice’de “açıklama” anlamına geliyor. Hasbara, 20’nci yüzyılın başlarında Polonyalı Siyonist aktivist ve gazeteci Nahum Sokolow tarafından kullanılmaya başlandı.
Modern Hasbara’nın temel işlevlerinden biri İsrail’i “kurban ve hatta mazlum” olarak tasvir etmektir.
Hasbara, diğer modern propaganda biçimleriyle pek çok ortak noktaya sahip, ancak genellikle İsrail’in tartışmalı eylemlerini ve politikalarını haklı çıkarmak için kullandığı daha ayrıntılı, olay bazında çarpıtmaların ve uydurmaların bir açıklaması olarak kabul ediliyor.
Hasbara, misyonunu gerçekleştirmek için kitle iletişim araçları aracılığıyla diplomatları, politikacıları ve halkı hedef alıyor. Aynı zamanda çok sayıda enstitü ve devlet kurumunun yanı sıra araştırma merkezleri, üniversiteler, STK’lar ve lobi firmaları aracılığıyla da çalışmalar yürütüyor.
Hasbara çok yönlü ve dijital çağa iyi adapte olmuş durumda. Bir dezenformasyon stratejisinin uygulanmasında devletin öncülük ettiği ve kendini adamış gönüllülerin takip ettiği bir kamu-özel sektör ortaklığını bünyesinde barındırıyor.
Hatta İsrail savunuculuğunu teşvik etmek için Hasbara burs bile sunuyor. Gazetecilerden blog yazarlarına kadar birçok kişi İsrail’in olumlu imajı için çalışıyor.
Masum sivillerin yıkım ve parçalanmış bedenlerinin görüntüleri sosyal medyayı doldururken, hasbara savunucuları, uydurdukları hikayelerle algı çalışmasına devam ederler.
Kurdukları sahte sosyal medya hesapları ve farklı dillerde yayın yapan internet siteleriyle İsrail’e karşı yapılan her eleştiriye etkili cevaplar veriyorlar. Özellikle Gazze saldırıları sırasında Haspara, Batılı kamuoyunu Hamas ile İsrail arasında bir seçim yapmaya zorladı.
Öldürülen masum çocukların hesabını sormak isteyen Batılı aydın, politikacı ya da vatandaşlar “Hamas mı, İsrail mi?” sorusuyla muhatap bırakıldı.
Yine Hasbara’nın ürettiği bir başka baskı aracı ise antisemitizm aldatmacasıydı. İsrail politikalarına yönelik her türlü eleştiriyi, ister insan hakları ihlalleri olsun, ister Filistin topraklarında işgalci yerleşimciler olsun, antisemitizmle ilişkilendirmek en yaygın Hasbara eylemi olarak öne çıktı.
Öte yandan son yıllarda İsrail için stratejik tehditlerden biri büyüyen Boykot Tecrit ve Yaptırım hareketi (BDS) oldu. İsrailli yetkililer, BDS’yi destekleyenleri Yahudi aleyhtarı olarak karalamaya çalıştı ve bunun terörizmle bağlantılı olduğunu iddia etti. Öyle ki ABD’de BDS karşıtı yasalar çıkarıldı.
“Google ve META”
İsrail’in Gazze saldırıları başladıktan sonra sosyal medya kullanıcıları arasında yükselen en büyük şikayet “Filistin yanlısı” ya da “İsrail aleyhtarı” söylemlerin platformlar tarafından cezalandırıldığıydı.
Gazze’de Filistinlilere yönelik katliam büyüdükçe sosyal medya ağlarındaki şikayetler de arttı. Zira, ilk başlarda gönderilerin görüntülenmesini engelleyen platformlar, daha sonra hesapları kapatmaya başladı.
Özellikle Facebook ve Instagram’ı bünyesinde bulunduran META, bu konuda başı çeken platform oldu.
Bir diğer önemli sosyal medya platformu X ise saldırıların başladığı ilk günlerdeki politikasını sürdüremedi. Platformun sahibi Elon Musk’ın İsrail ziyareti platformda Filistinle ilgili gönderilerde büyük bir kısıtlama başlamasının da miladı oldu.
Öte yandan bazı uzmanlar “Google, hüküm ve koşullarına aykırı olmasına rağmen İsrail Dışişleri Bakanlığından propaganda yaymak için para bile alıyor” iddiasını dile getiriyor. Bu durum, İsrail’in propaganda ve dezenformasyon gücünü büyük oranda artırıyor.
Gelişmiş siber sistemler
İsrail gazetesi Haaretz, hükümetin internette Filistin ile dayanışma kampanyasına karşı koymak için dünyada türünün ilk örneği olan üstün bir siber sistem edindiğini yazdı.
Gazeteye göre bu adım, savunma ve istihbarat birimlerinin, Hamas’ın “iyi donanımlı psikolojik ve bilgi savaş makinesi” olarak adlandırdığı şeye karşı internetteki savaşı kaybettiklerini fark etmelerinden sonra geldi.
Gazete, bu sistemin diğer özelliklerinin yanı sıra otomatik olarak belirli hedef kitlelere göre uyarlanmış içerik oluşturabildiğini de sözlerine ekledi. Sistem başlangıçta istihbarat ve psikolojik savaş sorunlarını çözmek gibi askeri ihtiyaçlara hizmet etmek üzere tasarlanmıştı ve şu anda bir devlet dairesinden işletiliyor.
İsrail hükümetinden kaynaklar, Filistin’le artan uluslararası dayanışma kampanyasına atıfta bulunarak sistemin, “kamu diplomasisinin hazırlıksız olması ve direnişin psikolojik ve bilgi savaş makinesiyle yüzleşmedeki başarısızlığı” olarak adlandırdıkları durumla mücadele etmek için hazırlandığını söyledi.
İsrail, bu aldatıcı kampanyayı yaymak için bu üstün siber sistemin yanı sıra, kendi istihbarat teşkilatlarına ve Dışişleri Bakanlığı’na ait elektronik komitelere de bel bağlamış durumda.
İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın dijital departmanı başkanı David Saranga, Jerusalem Post’un web sitesinde yer alan bir röportajında, günlük çalışmalarının savaşla ilgili “uluslararası anlatıyı yeniden şekillendirmeyi” amaçladığını itiraf etti.
Saranga başkanlığındaki departman, altı temel dilde, yanıltıcı propagandayla sosyal medya kullanıcılarını hedef alıyor.
İsrailli yetkili, ülkesinin propaganda stratejisin ise şöyle anlatıyor:
“İsrail’e karşı olan insanları ikna etmeye çalışmıyorum, çünkü başaramayacağım. Bu yüzden çabalarımızı öncelikle ortada kalan, ne olacağı hakkında hiçbir fikri olmayan insanlara odaklıyoruz. İsrail’i destekleyen insanlara ulaşıyoruz çünkü onlara İsrail’in mesajını vermek istiyoruz ve onlardan da bizim mesajımızı yaymalarını istiyoruz.”