Ulusal Birlik Partisi Milletvekili Hasan Taçoy, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın Kıbrıs temaslarını yaptığı yazılı açıklama ile değerlendirdi.
Taçoy, Holguin’in görev tanımının “müzakere için ortak zemin olup olmadığının tespiti” şeklinde belirlenmiş olduğuna işaret ederek, “ancak Bayan Holguin kendisine verilmiş mandanın dışına çıkarak haddini ve maksadını aşmıştır” dedi.
Taçoy’un açıklaması şöyle:
“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği üçüncü tur temaslarını yakından takip ettik.
Şunu bir kez daha gördük ki, Kıbrıs’ta mevcut statüko değişmeden herhangi bir anlaşmaya ve çözüme ulaşmak mümkün değildir.
Rum tarafı gasp etmiş oldukları ve Ada’nın mazisinde yaşananlar nedeniyle çoktan hükmünü yitirmiş olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne sarılmaya devam ettiği müddetçe hiçbir uzlaşı şekli ya da modeline varılamaz.
Bayan Holguin’in görev süresini tamamlamasına az bir süre kala gerçekleştirdiği son ziyaretinde izlemiş olduğu yöntem ve takındığı tutum kabul edilebilir değildir.
Görev tanımında “müzakere için ortak zemin olup olmadığının tespiti” ifadeleri yer alan bir BM görevlisinin, bu gerçeği görmezden gelerek taraflara önerilerde bulunması en hafif tabiriyle “haddini aşmak”tır.
Bayan Holguin, sergilediği tutum ile haddini ve maksadını aşmıştır.
Kendisine verilen görev ve yetki bu kadar açık ve net iken, buna aykırı davranışlar sergilemesi bizleri bundan sonraki eylemlerine yönelik olarak da endişelendirmiştir.
Taraflara sunmuş olduğu “3’lü Zirve” önerisinin Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar tarafından kabul edilmemiş olmasına desteğimin tam olduğunu belirtirken, Bayan Holguin’in bu teklifi Genel Sekreter’in bilgi ve onayına sunup sunmadığını da sorgulamak isterim.
Diğer yandan, KKTC’de sadece “belli” kesimlerle temasta bulunup, bunu sonradan Rum Basını’na “Kıbrıs Türk tarafında federasyonu destekleyen kesimler” olarak açıklaması ise kabul edilemez bir durumdur.
Bayan Holguin keşke “seçmece” bir temas listesi yerine her görüşten örgüt ve kişilerin olduğu temaslarda bulunsaydı.
Bir kez daha ifade etmek isterim ki, Kıbrıs’ta kalıcı ve tüm tarafların faydasına olacak bir anlaşma için tarafların egemenliği ve eşitliğinin kabul edilmesi kaçınılmaz bir durumdur.
Kıbrıs Türk tarafının Anavatan Türkiye’nin de desteği ile ortaya koymuş olduğu egemen eşitlik ve iki devletliğinin kabulü yönündeki talebinin farklı gösterilmek istenmesini kınıyorum.
Özellikle Ana Muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin “zaten egemenlik ve eşitlik çözümden sonra kazanılacak, önceden talep etmeye gerek yok” söylemleri son derece tehlikeli ve Kıbrıs Türk Halkı’nın Kıbrıs’taki varlığını riske atan düşüncelerdir.
Kendilerini içerisine düştükleri bu büyük yanlıştan bir an evvel dönmeye çağırırım.
Kıbrıs Türk Halkı’nın egemenliği de eşitliği de mevcuttur. Bu iki hayati unsurun müzakere edilmesi asla kabul edilemez. Bizler bu Ada’da en az Rumlar kadar egemeniz ve eşit haklara sahibiz.
Kendi halkına eşitliği ve egemenliği, kendi devletine sahip olmayı fazla gören bir anlayışın insanımıza vereceği yegane şey geri dönülemez zarar olur.
Bayan Holguin’in azalan görev süresi nedeniyle büyük ihtimalle son tur olarak gördüğüm temasları sonrasında hazırlayacağı raporunda adil davranması en büyük temennimdir. Ancak sergilediği tutum umudumu azaltmaktadır.
Kıbrıs Türk tarafı bu aşamadan sonra Anavatan Türkiye ile birlikte aktif politika anlayışına ara vermeden devam etmelidir.
Kıbrıs’ta iki tarafın iki devlet seviyesinde hayata geçirecekleri ortak projelerin sağlayacağı pozitif etki anlatılmalı ve bunun için harekete geçilmelidir.
Özellikle hidro-karbon konusunda Türk tarafının yapmış olduğu ortak hareket önerisi gündemde tutulmalıdır.
Kıbrıs sorununun aslında bir “duygu” sorunu olduğu, geçmişteki yaşanmışlıkların yarattığı güven eksikliği giderilmeden somut adım atılmasının mümkün olmadığı gerçeği vurgulanmalıdır.
Güven Yaratıcı Önlemler çerçevesindeki tüm adımlara her iki tarafın da kendi iç dinamikleri ile birlikt bir bütün olarak vereceği destek yıllardır beklenen “çözüm”e bizleri mutlaka taşıyacaktır.”