Bir haftadır Lefkoşa Trafiği ve özellikle başbakanlık bölgesi yoğun bir duman ve tramva altında. Hepimizin bildiği gibi Hayvancılar Birliği hükmetin kendilerine sahip çıkmadığını iddia ederek eylem kararını uygulamakta. Başbakanlık ve bazı bakanlıkların gancellilerini kırmaya kadar giden olayda halk tarafından çeşitleri yorumlar yapılmaktadır. Bu yorumlar, kırılan kapılar ile Devletin itibarının zedelendiğini veya yere düştüğünü dile getirenler de var. Üretmek şart, üretici baştacı diyenler de var. Ucuz et mutlaka gelmeli fakir ve fukara halk ucuz et ile buluşmalı diyen de var…
Peki devletin itibarı gider mi sizce? Devlet dediğimiz şey nedir mesela? Kişiler birleşip milleti oluşturur, millet de kendi içinden temsilciler seçerek kendisini temsil etsin diye hükümete yollar, hükümet de halkın talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda ekibini kurarak vekili olduğu sistemin işleyişin program dahilinde takibini yapar ve bunların sürdürülebilir olması için yasalar ve çözümler üretir . Üretmediği taktirde siyasi geleceğini hipotek altına almış olur. Devletin itibarı gancellinin menteşesi kırılınca düşmez. Ülkesinde üretim bitince, Allah’ın kuru samanını, küflü arpası dünyanın diğer ucundan fahiş fiyatlarla temin edilince, devletin kurumu sütü 14 TL’ye alıp 45 TL’den satınca ve bunu denetleyen olmayınca, 5 kg sütten bir kg hellim yapılıp 130 TL maliyetli hellim 390 TL’ye satılınca arayıp soran da olmayınca, yüzlerce üreticinin yol ortasında aç susuz yetkili beklediği eylemde kimsenin üreticiyi muhatap almadığı anda düşer itibar. Yine itibar 3 çocuk babası insanların çocukları yaşında polis memurlarına ite kaka yerlerde dünyanın gözü önünde sürüklenmesi ve sanki adam öldürmüşcesine ters kelepçe yaparak derdest edildiği an düşer. Yine girdilerin her geçen gün artmasını sanki Mtg maçını izler gibi sadece izleyince ve üretici hiç muhatap bulamayıp ve işini üretimini bırakıp yollara düşür ise itibar o zaman düşer.
Peki fakir ve fukarayı ucuz et ile buluşturma metaforu ne kadar sürdürülebilir mesela?
Ya da 500 bin nüfuslu bir ülkede ne kadar et getireceksiniz ki insanların Güney Kıbrıs’a gidip et almasını engellemiş olasınız ki yanında da alış veriş yapmasını engellemiş olasınız?
Fukaraya et dağıtmak konusunda çok mütevazı olamayacağım ama hükümetin getirmeyi planladığı etin bir kaç katını benim de yardımlaşma başkanlığını yürüttüğüm bir dernek olarak biz bile her yıl fakir ve fukaraya ücretsiz ulaşmasını sağlıyoruz zaten.
Ama o miktarlar ile hiç bir çözüm olmuyor maalesef.
Hele hele birkaç tefecinin değirmenine su taşımak ile et hiç ucuzlamaz. Hatta en büyük endişemiz , gelecek olan donmüş etler ile insan sağlığı ve hayvan refahına zarar verme ihtimalimiz.
Ucuz et için çözüm basit aslında:
Fakir fukara et yesin isteyen varsa asgari ücreti yükseltsin, et ürünlerinin tümüne vergiyi düşürsün, yemin üzerindeki tüm vergileri kaldırsın , İtal yem yerine 3 dolara et bulunan ülkeden üreticinin kaliteli yem getirmesini kolaylaştırsın, kurak ülkeme ucuz ve kaliteli bala getirsin, yıllardır köhne olmuş hayvan ırklarını ıslah etsin, et ve süt verimi yüksek ırklara dönüşüm teşvik edilsin. Her yıl resmi verilere göre veteriner dairesi yeterli hizmet veremediği için hastalıktan ölen yıllık 120 bin kuzuyu ekonomiye kazandırsın.
Toprak ürünlerinin arpayı muhafaza şeklini rehabilte edip hayvanları küflü ve kararmış yem yiyip ölmekten düşük yapmaktan asidoz olup ölmekten kurtarsın.. Girdileri düşürmek için 3 dolara et aldığın yerden kuru bala, kuru arpa getirmeyi desteklemek, sulu tarımı teşvik etmek, Su kuyularının malzemesini uygun ve ucuz temin etmesi için ki 50 boru, bir motor, 10 elektrik merteği 2 milyon TL olmasının sebeplerini araştırıp onların vergilerini düşürmek veya teşvik etmek çok mu zor? Üretici su motorları elektriğini güneş enerjisine teşvik etsin, sulu tarıma yönlendirsin, alternatif yem bitkileri için uzmanlarına çözümler buldursun. Görün bakın et fiyatları nasıl hemen düşer ve fakir de zengin de nasıl ucuz ete ulaşır o zaman. Görün bakalım Rumlar bizim kasapların önünde kuyruğa girer mi girmez mi o zaman?
Bence Ünal Bey ve ekibi yanlış yönlendirilir birileri tarafından. Ya da en iyi ihtimalle kurmayları da olaya hakim değildir. Ya da kurultay öncesi dost sandığı birileri Ünal Beyi veya Çavuş Kelle’yi yeme derdinde.
Halk ile üretici ile inatlaşma ile devletçilik olmaz. Devlet anadır, babadır, merhamettir, sahiptir. Temsil edilmek için yönetici seçilenler veya etrafına öbeklenenler belli bir yerden sonra devletin sahibi gibi davranmaya başlayınca ve karşısındakiler de muhatap bulamayınca tek çözüm olarak baypass olmuş sinir sistemleri ile taşkınlık yapacaklardır ki bunu en iyi şimdiki Tarım Bakanı bilir ve uygulardı. Başka ne çözüm kalır ki zaten?
Bunları düşünecek bir ekibin olmayınca veya yetlerli olmayıp bir de tepeden bakarak üreticiyi tahrik edince devletin itibarı daha çok düşer bence.
Yani kısacası Üretici sahipsiz kaldı meydanda. Mehter marşı ile başlayan eylemler Çabella ile bitecek gibi…
Seçilmiş yetkililer belli bir yerden sonra kendini devletin sahibi gibi davranması demokrasi açısından en tehlikelisi…
Üreticin hükümetten gerekli desteği bulamayınca muhalefetten ve değişik mecralardan derman araması kaçınılmazdır..
Bunun vebali tüm yurtsever ve milliyetçi dostlarımızındır.