Çevre Platformu’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Ülkemiz, insanımız ve yarınlarımız için mücadeleyi büyütüyoruz. Toplumsal mücadeleyi selamlıyoruz. Dün olduğu gibi bugünde, bugün olduğu gibi yarın da; insan ve çevre odaklı yaşama erişene dek mücadele edeceğiz” denildi.
Çevre Platformu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ülkesel fizik planından yeterli şekilde yararlanılmadığını, imar planlarının yürürlüğe girmediğini, plansız veya emirnameler ile imar sürdürüldüğünü, insan ve çevre odaklı yaklaşımlardan hızla uzaklaşılarak vahşi ve kontrolsüz büyüme ile karşı karşıya getirildiği savunuldu.
Çevre Platformu’nun açıklaması şöyle:
“Ülkemizde, özellikle son yıllarda plansızlığın birçok konuda bizlere felaketle dönüş yaptığı aşikardır. Bilimden ve gerçeklerden uzak, zamanın hastalığı popülist siyaset tutumu, günümüz koşullarında sorunları yokmuş gibi göstermekte ve her şey yolunda edası ile bizleri her anlamda, yoksullaştırmakta ve yokluğa sürüklemektedir.
Çevrenin ekolojik değerinin dikkate alınarak, İnsanımızın refahının ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi, halk sağlığının ön planda olması, Ülke toprağının ve tüm kaynaklarının, doğal ve zengin tarihi ve kültürel miraslarımızın korunarak, kalkınmak adına yapılması gereken tek şey PLANLI GELİŞİMDİR.
Kılavuz niteliğinde ki Ülkesel Fizik Planından yeterli şekilde yararlanılmamış, imar planları yürürlüğe girmemiş, plansız veya emirnameler ile imar sürdürülmüş, denetimsiz ve kaçak yapılar ile insan ve çevre odaklı yaklaşımlardan hızla uzaklaşılarak vahşi ve kontrolsüz büyüme ile karşı karşıya getirilmiş durumdayız.
Plansızlık, denetimsizlik ve kontrolsüz büyüme, çevre ve halk sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Hükümetin yanlış tutumları, popülist siyaset, bireysel menfaat odaklı rant sistemine hizmet anlayışı sonucunda; Plansız ve çok hızlı büyüyen imar, kontrolsüz bir biçimde nüfus akışına neden olmuş ve altyapı gereksinimleri göz ardı edilerek ülkemizi çevre felaketleri ile baş başa bırakmıştır.
Orman arazileri, hali araziler, KKTC mülkiyetleri peşkeş çekilmiştir. Kamu alanları talan edilmiş, orman varlıklarımız korunamamış ve geliştirilememiştir. Plansız veya yanlış toprak kullanımları erozyona açık sahalar yaratmıştır.
Tüm bunlarla doğrudan ilgili olarak, ada ülkemizin özellikle de verimli tarım toprak varlığının kısıtlılığına dikkat çekerek, Tarım politikalarının olmaması ve plansız gelişimin sonucu olarak, bugün tarım topraklarının betonlaştığı gerçeği ile yüzleşiyoruz.
Tarım topraklarının betonlaşmasının geriye dönüşü veya telafisi mümkün değildir. Bu gidişatın sonucu olarak, gelecekte bizlerin temel sorunlarının en başında gıdaya erişememek olacağı bir gerçektir.
Tarım arazilerinin korunmasını sağlayacak olan imar planları, hazır olmasına rağmen resmi gazetede uzun süre yayınlanmadan bekletilmektedir.
Ülke ekonomisinde önemli bir yeri olan turunçgil yetiştiriciliği, üretim politikasından mahrumdur. Uzun yıllardır Valencia portakal üretimine balta vurulmakta, değersizleştirilerek yok oluşa teslim edilmektedir.
Yine, sulu tarıma elverişli ve yağışa bağlı tahıl üretimi yaptığımız dönümlerce arazimiz satılmıştır. Tarım arazilerimiz açık artırma ile satılır duruma gelmiştir. Tarımsal üretim yapılan arazi miktarlarının azalması, hızla büyüyen nüfus karşısında gıda ihtiyacının karşılanamaz duruma geleceğini ve dışa bağımlılığa neden olacağını ifade eder. Bunun en açık örneği, ülkemizde hayvan üretiminin desteklenerek artırılması gerekirken, hayvancılığın temel girdi maliyetini oluşturan, yem ihtiyacını karşılayacağımız arazilerimizin azalması doğrudan kültürümüzü, varlığımızı, YOK ETME politikası ve PAHALILIĞA dolaylı olarak etkendir.
Hükümet edenlerin bireysel menfaat odaklı, gerçeklerden ve bilimden uzak tavrı bizleri her anlamda dışa bağımlı bir pozisyona daha fazla itmektedir. Tarım ve gelişim politikaları olmaksızın, günlük siyaset ile sürdürülen tarım sektörünün temelini oluşturan hayvancı ve çiftçiler bugün, dışa bağımlılığı red etmekte, üretmek için, varlığımızı sürdürmek ve kültürümüzü yaşatmak adına direnmektedir.
Patates, domates, soğan gibi, kırmızı et gibi, ekmek vb. temel gıda ürünlerinin üretim maliyetlerinin aşağıya çekilmesi ancak ve ancak planlı gelişim, planlı üretim ile sağlayabiliriz.
Bu nedenle tüm sürdürülebilir gelişmeyi sağlayacağımız kaynaklarımızı, tarım topraklarımızı aciliyetle koruma altına alacak KARARLARA ihtiyaç vardır.
Ada ülkesi olarak her cm2 alanımızı planlamak ve rant sisteminin vicdanına bırakmamak, gelecek nesillerin yaşam haklarını korumak, insanlığın sorumluluğudur.
Bu bilinçten uzak bir HÜKÜMET ise bu SORUMLULUĞU yerine getiremez”