Erenköy Mücahidi Fadıl İncirli, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nda yaşadıklarını KIBRIS’a anlattı:
– “22 ölü, 80 yaralı Rum vardı…” “300-350 kişilik bir grup Rum’un Bademliköy’den yanlarına doğru geldiğini aktaran İncirli, “Ağır silahı kullanan arkadaş, epey vurdu düşmanı. Ama silah tutukluk yaptı. Silahsız kaldık ama yine de 102 kişi vurduk. 22 ölü, 80 yaralı Rum vardı..Rum şehidini de bırakıp kaçtı.. Barış Gücü’nü aradık, o geldi aldı yaralı ve ölüleri…” şeklinde konuştu
Emine Gül ÖZER
Erenköy Mücahidi Fadıl İncirli, 1943 Kurutepe doğumlu… Lefkoşa Türk Lisesi’nin bitirdikten sonra 1961’de Türkiye’ye giden İncirli, 1964’te olaylar patlak verince, Erenköy’e ilk çıkan 3. grubun içerisinde yer aldı.
O dönemler Yeşilırmak’ta 5 köyün birleştiğini, buna rağmen 121 mücahidin olduğunu aktaran İncirli, yaşanan acı dolu günleri KIBRIS’a anlattı..
“15 Temmuz EOKA ve Yunan isyanında Sancağa çağrıldım”
EOKA ve Yunanlı subayların 15 Temmuz günü iç isyan çıkartarak Makarios’u devirmek istediğini ifade eden Erenköy mücahidi Fadıl incirli, o gün Sancağa çağrıldığını belirterek, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“5 köy vardı.. 5 köyün insanı ile Yeşilırmak gibi büyük bir bölgede 121 askerdik. Onların da hepsinin savaşacak gücü yoktu. Beni karargaha çağırdılar, dediler ki, ‘bir birlik kur’. Liseli, üniversiteli ve terhis olan mücahitlerden bir birlik kurdum. Aslanlar tepesinde toplandık. Her şey hazırdı. 79 kişilik bir birlik kurdum. Hepsini silahlandırdık. İçinde yaşlılar, evliler de vardı. Evlileri gece evlerine yollardık..
20 Temmuz’da olaylar iyice patlak verdi. İlk gün Rumlar bize uzaktan saldırdılar. Bölge büyüktü, her taraftan ateş altına alındık. 2. gün saldırı şekli değişti. Kurutepe’nin, Kocatepesi ve Zafertepe’ye saldırı gerçekleşti. Orada benden yardım isteyen arkadaşlara devamlı mücahit gönderdim. İlk gönderdiğim grupta maalesef ilk şehidimizi verdik.”
“2 kişilik mevzide 5 kişiydik…”
İncirli, saldırıların güney ve doğudan yapıldığını, ilk harekat esnasında batıdan saldırı olmadığını aktararak, kendisine Zafertepe’ye çıkması için emir geldiğini belirtti ve şöyle dedi:
“O mevziye 4 arkadaşla gittim. İkisi mücahitlikten terhis, biri mücahit, diğeri de Erenköy’de okuttuğum öğrencimdi.. Öğrencimi o gece orada gördüm ilk.. hocam dedi, ‘ben yarın sabah öleceğim’.. söyleme öyle şey dedim. Çok cesur bir çocuktu.. köye yolladım gitmedi. En nihayet gece 23.00’da ikna ettim.. Mevzide 5 kişiyiz.. halbuki mevzi 2 kişilik. Sabah ağır silahı kullanan arkadaş su almaya gitti. Bir baktım gece gönderdiğim öğrencimle birlikte geldi. Şafak söktü o anda maalesef Rum atışlara başladı”.
Fadıl İncirli, anlatımına şu ifadelerle devam etti;
“İçinde bulunduğumuz mevzi betondu. Mazgal deliği çok büyüktü. Bütün mermiler mevziye girdi. Birinci mermi ağır silahımıza çarptı. İkinci ve üçüncü duvara vurdu. Domdom kurşunu çift patlama yaparmış meğer. Fuat Feridun (öğrenicim) benim kucağımdaydı ve maalesef 4. kurşun onun alnına geldi. En emin yerde olan nasıl vurulur dedim.. Rum ansızın ateşi kesti. Çabuk dedim kerpiç getirin ve mevzinin ana mazgalını kapattım. O şekilde hayatta kaldık.”
“Silahsız kaldık ama yine de 102 kişi vurduk…”
Sabah saat 09.30-10.00’a doğru Yeşilırmak’ın doğusundan düşmanın saldırıya geçtiğini vurgulayan İncirli, “Tahminim 300-350 kişilik bir gruptu. Asfalt yoldan Bademliköy’den tam yanımıza geldiler. Yalnız çok iyi yaptılar. Köyü gören bir delik bıraktılar. Ağır silahı kullanan arkadaş epey vurdu düşmanı. Ama silah tutukluk yaptı. ‘Lütfen bir silah gönderin’ dedik telefonda, ‘200 kişi gönderdik’ dediler. 1 kişi bile gelmedi. Silahsız kaldık ama yine de 102 kişi vurdu ağır silah kullanan arkadaş” şeklinde konuştu.
“22 ölü, 80 yaralı Rum vardı..” diyen İncirli, “o an izin verdik ve Barış Gücü geldi. Rum’un ölülerini ve yaralılarını verdik gitti. Kayıplar komitesi ve polis arkadaşlar peşime düştü. Rum’un ölülerini almışız da çukura gömmüşüz diye. Rum’un ölüsünü ne yapayım. Tüm yaralı ve ölüleri Barış Gücü’ne teslim ettik” ifadelerini kullandı.
Vurulanlar arasında 3 subay olduğunu ve kendilerinin silah ihtiyaçlarını onlardan karşıladıklarını belirten Erenköy Mücahidi, “üsteğmen ve yüzbaşı öldü.. binbaşı da ağır yaralandı. Arkadaşlar onların silahlarını bana getirdi. Üsteğmenin stent bir tabancası vardı, yüzbaşının 2 tabancasını da ben aldım. Silahsızlığı bu şekilde karşıladık..” dedi.
“Savaşta korkaklık ve cesaret bulaşıcıdır…”
Savaş esnasında yaşlı bir adamın yanlarına geldiğini ifade eden İncirli, “ Kimin nasıl savaşacağını bilemezsiniz savaşta. Atıldı mevziye ‘nerde be bu Rumlar’ dedi.. ama o sıra Rum kalmamıştı. Savaş böyledir. Hiç savaşmaz dediğin bile savaşır.. Korkarlık ve cesaret bulaşıcıdır” şeklinde konuştu.
“Ben savaşta yanımda korkak arkadaş istemezdim” diye devam eden İncirli, “Ayrılmak isteyen gitsin. Çünkü takımın, bölüğün moralini bozar o insanlar. Ve bir de eğer siz cesaretliyseniz peşinize takılırlar. Bu böyledir” ifadesini kullandı.
“Bu defa Rumlar denizden saldırdı”
İncirli, çatışma seslerinin ardı arkasının kesilmediğini, bu defa denizden seslerin yükseldiğini ifade ederek, şöyle dedi:
“Bu defa Rumlar denizden saldırdı. Dedim ki, ‘vurmayın, bırakın gelsinler bu tarafa’… Orada da bir miktar savaştık. Akşam olunca zaten ateşkes olurdu. Bu anlattıklarım 22 Temmuz 1974..” dedi.
Sonrasında karargaha gittiğini ve komutanla konuştuğunu anlatan Fadıl İncirli, şöyle devam etti:
“Maalesef cephanemiz azalmıştı. Köy boşaltıldı. Halktan, köyden, kadınlardan, çocuklardan bir zaiyat vermeyelim diye bir alana toplandık. Derme çatma bir mutfak vardı. Rasiha hanım 5 köyü ve mücahidi o mutfakla yedirir, içirirdi.. komutana dedim ki Türkiye’den gelsinler, bize silah yollasınlar.. ‘Sen yaz’ dedi. Yazdım, mesaj gitmedi. Telsizcilerden biri ya boşta bulundu, ya da yardım gelsin diye ‘Yeşilırmak düştü’ diye mesaj göndermiş. Hayır tek düşmeyen yer bizdik”.
“Türkiye’nin desteğiyle rahatladık”
- Harekat’ın başladığı gün Türkiye’yle irtibata geçtiklerini ve 14 Ağustos’ta Kurudeniz’den Yeşilırmak’a yatın içinde cephane geldiğini aktaran İncirli, “O zaman rahatladık ve İkinci Harekat başladı. Karargahtayken elimizden Serdariçi bölgesinden iki mevzimiz düştü. Arkadaşlar çekildi ve 2 şehit verdik. 2 şehit de benim mevziden verdik. İlk harekatta 4, ikinci harekatta 2 şehit vermiş olduk” ifadelerini kullandı.
Normal şartlarda 15 Ağustos’da gelmesi gereken Türk Ordusu’nun çatışmalardan ötürü 16’sında gelebildiğini ifade eden İncirli, şunları kaydetti:
“İkinci harekatın 3’üncü günü Türk ordusunu bekledik.. Hemen bir arkadaşın yanına gittim, ‘hazırlan Türk ordusunu almaya gidiyoruz’ dedim. Çok sevindi. Komutan ‘gidemezsin’ diyerek tepki gösterdi.. ‘Neden gidemem Türk ordusunu getireceğim. Mücahit az, her taraftan kuşatıldık ve düşmedik ama daha fazla da dayanamayız’ dedim. Barış Gücü’nün tabur komutanı binbaşı, muavini yüzbaşıydı.. Binbaşı bize dost, yüzbaşı düşmandı. Binbaşı haber etti düşman çekiliyor diye. Bizim tabur komutanı her gece o elimizden çıkan mevzileri almak için hücuma geçmemizi istiyordu. ‘Biz öyle bir eğitim görmedik, ama günü gelecek biz bu mevzileri geri alacağız’ dedim.
16 Ağustos günü oraya gittik, Rumlar çekildi. Maalesef ölülerini de bırakıp kaçtılar. 3-5 ölü vardı sağ tarafta da ağır silah vardı. Barış Gücü’nü aradık, götürsün dedik Pirgo’ya. Rum şehitlerini bırakarak Serdariçi bölgesini terk etti. Barış Gücü geldi, aldı yaralı ve ölülerini.. Türk ordusunu almaya gittiğimizde de ‘komutan deniz mayınlıysa ne yapacaksınız dedi’… dedik ‘izin ver öleceksek, biz ölelim’..
“Türk jandarma taburu düşmanı tavuk kışlar gibi kışladı”
Ardı arkası kesilmeyen çarpışmaların ardından Vuni tepesine yanaştıklarını ifade eden İncirli, şunları kaydetti:
“Orada uçaksavarlar vardı. Uçaksavarları saf dışı bıraktılar. Tam 3 yol ağzına geldik.. çok büyük bir kalabalık gördük. ‘komutan kim?’ dedim, rütbeler sökülmüş.. ‘benim evladım’ dedi oradan biri. Dedim sizi Yeşilırmak’a götüreceğim, Türk askerine ihtiyacımız var. Dedi ki, ‘buna hükümet karar verebilir, biz veremeyiz .’ Ordan çıktık Gaziveren’e.. Abim esir düştü, Limasol’a götürdüler. Güzelyurt’un girişindeki barikata gittik.”
Orada bir üsteğmenin kendilerini karşıladığını belirten İncirli, şöyle devam etti:
“Geri döndüğümüzde yengemi ve abimin çocuklarını gördüm.. Oradan gemiye bindik ve Yeşilırmak’a geçtik. Ertesi gün iki gazeteci arkadaş geldi.. biri Türkiye’de baş muhabir, bir de tercüman gazetesinin muhabiriydi.. onlara dedim ki, ‘anavatandan yardım istiyoruz, yalnız buna hükümet karar verebilir’.
‘Ecevit benim sınıf arkadaşım, Amerikan Koleji’nde beraber okuduk, söyleyeceğim size yardım etsin’ dedi bir gazeteci. Gitti ve hakikaten haber geldi. Türkiye hükümeti ‘Galini alınsın diye emir verdi. 3 Eylül günü Jandarma Taburu takviyeyle geldi. Biz de Yeşilırmak’tan Bademliköy’e yürüdük. Oraya geldikten sonra ateş etmek yasaktı. Türk Jandarma taburu düşmanı tavuk kışlar gibi kışladı, bir kurşun bile atmadı.
Gece 02.00’ de başladı çarpışma sabaha kadar ateş açtılar. Orada bir yaralı verdik. Urfalı Ömer başçavuştu.. Galini köyünü Ömerli yaptık bu olaydan sonra..”.
“Makarios Türkiye’ye yalvardı”
İncirli, 15 Temmuz’da Rumlar’ın birbirine girdiğini yineleyerek, o anları şu ifadelerle aktardı;
“EOKA ve Yunan alayı birbirini vurdu. Makarios’u öldürdük dediler ama öldüremediler.. Makarios önce Amerika’ya gitti. Sonra Türkiye’ye yalvardı ‘Kıbrıs’ı kurtar’ diyerek.. Ve Türkiye taarruza geçti..
Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’la beraber kararı verdi ve Türkiye Girne çıkartma plajından adaya giriş yaptı. Biz Yeşilırmak’ta düşmedik, Türk ordusu da gelince yardım da gördük mekanize alaydan.. 1’inci ve 2’nci Harekat’tan sonra bir Galini bir de Pirgo’yla savaşa girdik sonrasında..”
“Düşmana hala itimatım yok!”
Kıbrıs Türk Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümüne girmemize rağmen, düşmana hala güveninin olmadığını aktaran İncirli, şunları söyledi:
“Kıbrıs Türkü her zaman elinden geleni yaptı ama benim düşmana hala itimadım yok. Her an fırsat kolluyor bize saldırmak için. Tabi ki Türkiye bizim yanımızda, rahatız ama anavatanın zayıf bir anını bekliyorlar bize tekrar saldırmak için.
Bunlar Enosis’ten vazgeçmezler. Benim görüşüm bu. Federasyonmuş.. şartları, Türk ordusu çekilecek, garantörler kalkacak.. eee 24 saatte bizi bitirecekler. Zaten ellerinde şu an korkunç silahlar var. Savaşmaya bile girmez. 3 füze atarsa bu iş biter. Bizi tek savunacak, koruyacak olan anavatandır. Türk ordusu burada olduğu müddetçe korkumuz yok”.