TRT’nin iletişim sponsoru olduğu Boğaziçi Üniversitesindeki Gazze konferansında “soykırım” kavramı ele alındı.
Moderatörlüğünü Nottingham Üniversitesinden Victor Kattan’ın yaptığı oturumda, King’s College London’dan Prof. Dr. Satvinder Juss, Los Andes Üniversitesinden Prof. Dr. Jose Manuel Barreto, Uluslararası Saraybosna Üniversitesinden Doç. Dr. Harun Halilovic ve Nottingham Trent Üniversitesinden Dr. Luigi Daniele sunum yaptı.
Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesince düzenlenen konferasnsta Profesör Juss, “Kapsayıcı bir devlet suçu olarak soykırımın tanımlanması” başlıklı sunumunda, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında yakalama kararı çıkarmasını hatırlatarak “UCM Başsavcısı, yalnızca bir taraf yasa dışı işgalde bulunurken 2 İsrailli ve 3 Filistinliye karşı yakalama kararı verdi” eleştirisinde bulundu.
UCM Başsavcısının “İsrail’in meşru müdafaa hakkı olduğunu” dile getirdiğini söyleyen Juss, “Bu, çatışmanın ana sebebini göz ardı ediyor. Apartheid ya da İsrail’in yasa dışı yerleşimlerine değinilmedi” dedi.
Juss, eski hukukçu Raphael Lemkin’in “soykırım” tanımı yaparken Hindistan ve Amerika kıtasındaki yerli halkın yok edilmesinden örnek verdiğini aktararak “Soykırım yalnızca Nazilerin Yahudi soykırımıyla anılmaya devam ediyor. Diğer örnekler bir kenara itiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Soykırımın Avrupa-merkezci tarihi, türünün ilk ve son örneği olan tek bir olaydan Holokost’tan ibarettir”
Los Andes Üniversitesinden Prof. Barreto ise “Soykırım, sömürgeci soykırım ve Gazze’deki soykırım: Uluslararası hukuk için sonuçlar” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Barreto, “Yaygın soykırım fikri Avrupa-merkezcidir. Raphael Lemkin tarafından Nazi vahşeti bağlamında ortaya atılan bu terim, daha sonra 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde Holokost’tan alıntı yapılarak yer almıştır. Soykırım kavramının yaratılması ve yasal olarak tanınması, Avrupa coğrafyasında işlenen korkunç bir suça karşılık geldi. Bu suç, Avrupa ve dünya tarihinde hala merkezi bir yer işgal etmektedir” ifadelerini kullandı.
“Popüler sinema bize Naziler tarafından işlenen soykırımı tekrar tekrar hatırlatmaktadır.” diyen Barreto, Kamboçya, Ruanda ve Bosna gibi soykırımlar hakkında filme rastlamanın zorluğuna ve Holokost dışındaki soykırımların küresel sanatsal ve siyasi temsile layık görülmediğine dikkati çekti.
Barreto, Batılı düşünürlerin bir olayın soykırım olabilmesi için Holokost’a benzemesi gerektiğini iddia ettiklerini belirterek, “Bu entelektüel manzarada, soykırımın Avrupa-merkezci tarihi, türünün ilk ve son örneği olan tek bir olaydan, Holokost’tan ibarettir” dedi.
İsrail’in, ABD ve Avrupa devletlerinin sömürgeci şiddet kullanımının bir uzantısı olduğunu dile getiren Barreto, “Gazze’deki soykırımdan, orayı bombalayan uçakları ve bombaları sağlayan ABD ve bir soykırımın başka bir soykırıma yol açmasının sorumluluğundan kurtulduğunu düşünen Almanya da dahil olmak üzere tüm Avrupa imparatorlukları sorumludur” ifadelerini kullandı.
“Soykırımın önlenmesi hedefine, işlevsiz Birleşmiş Milletler (BM) sisteminde köklü bir reform yapılmadan ulaşılamaz”
Uluslararası Saraybosna Üniversitesinden Doç. Dr. Halilovic de “Srebrenitsa ve Gazze: Soykırımın Önlenmesi için düşünceler ve dersler” başlıklı sunumunda, Boşnaklar olarak Gazze’yle aralarında bir bağ hissettiklerini belirterek “İnsanlar hemen Srebrenitsa Soykırımı’nın sembolü olan çiçeğe Filistin bayrağı renklerini ekledi çünkü orada ne olduğunu anladık” dedi.
Soykırımın önlenmesinin uluslararası hukukun en temel yükümlülüklerinden olduğunu kaydeden Halilovic, “Cenevre Sözleşmesi’nin kabulünden sonra, soykırımın Ruanda ve Bosna Hersek’te tekrar edildiğine şahit olduk” diye konuştu.
Halilovic, “Srebrenitsa örneğine bakarsak soykırımın önlenmesindeki başarısızlığın arkasında yatan en önemli sebebin işlevsiz BM sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Bu, hem BMGK karar alma mekanizmasında hem de karar alınsa bile bunun uygulanamamasıyla ilgili.” ifadelerini kullandı.
Uluslararası hukuktaki sorunların soykırım sorumlularını “cesaretlendirdiğini” belirten Halilovic, “Failler, Srebrenitsa ve Gazze’de gördüğümüz gibi cezasız kalarak soykırım yapmayı sürdürüyor” dedi.
Halilovic, Srebrenitsa’nın 1993’te BMGK kararıyla “güvenli bölge” ilan edildiğini ve buna rağmen soykırımın Temmuz 1995’de gerçekleştiğini hatırlatarak “Gazze’de de sözde güvenli bölge ilan edilen alanların kasten hedef alındığını görüyoruz” diye konuştu.
Halilovic, “Yine Srebrenitsa örneğine bakarsak, soykırımın önlenmesi hedefine işlevsiz BM sisteminde köklü bir reform yapılmadan ulaşılamaz” değerlendirmesinde bulundu.
“Gazze tamamıyla askeri bir hedef olarak görülüyor ve bu yüzden Gazze’de kimse güvende değil”
Nottingham Trent Üniversitesinden Dr. Luigi Daniele ise “Gazze’den sonra uluslararası insancıl hukuk olacak mı? Silahlı çatışma hukukundan İsrail’in silahlı soykırım ‘hukukuna’: Dünya çapında sivillere yönelik küresel bir tehdit” başlıklı sunum gerçekleştirdi.
Daniele, İsrail’in uluslararası hukuka istisna olarak görüldüğünü kaydederek, “İsrail’in soykırıma yönelik savaş araç ve yöntemlerini uluslararası hukuk yapısına acınası bir şekilde yeniden yerleştirmeye çalıştığını ancak başarısız olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Uluslararası hukukun bir kuralının da çatışma bölgelerinde çocuklara koruma sağlamak olduğunu belirten Daniele, dünya genelinde 2019’dan beri çıkan çatışmalarda ölen çocuk sayısından daha fazla çocuğun Gazze’de hayatını kaybettiğini aktardı.
Daniele, Gazze’deki yıkımda ABD tarafından İsrail’e sağlanan silahların etkili olduğunu ifade ederken “ABD, kilometrekareye 34 bin kişinin düştüğü bölgelerde kullanacağını bildiği bir müttefikine (İsrail) bu silahlardan en az 14 bin adet sağladı” dedi.
Gazze’de sivil halkın hedef haline getirildiğini dile getiren Daniele, “Gazze tamamıyla bir askeri hedef olarak görülüyor ve bu yüzden Gazze’de kimse güvende değil” diyerek sözlerini sonlandırdı.