Marmara Denizi’ndeki seferin ilk ayağını bitiren ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünde görevli bilim insanları, ağustos ayında çalışmalarına kaldığı yerden devam edecek.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel, Bilim-2 gemisi ile Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi kapsamında planlanan Marmara ve Karadeniz seferlerinin olduğunu söyledi.
Yücel, müsilajın açtığı hasarın ciddileşmesi üzerine bu seferleri erkene aldıklarını, haziran ayı başından itibaren Marmara’da çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti.
“Müsilaj ve onun yarattığı durumun nasıl değişikliğe yol açtığını izleme şansımız oldu”
Seferlerin ilk ayağını 7 Temmuz itibariyle bitirerek, Mersin’deki ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’ne döndüklerini anlatan Doç. Dr. Yücel, “Kimi noktalarda günbegün müsilaj ve onun yarattığı durumun nasıl değişikliğe yol açtığını izleme şansımız oldu. Özellikle haziran ve temmuz başında Marmara ekosistemi nasıldı ve müsilaj patlamasının evrimiyle nasıl bir hale geldi? Bunu çok net artık görebiliyoruz.” dedi.
Doç. Dr. Yücel, verilerin önemli bir bölümünü analiz ettiklerini, çeşitli su ve zemin örnekleri aldıklarını kaydetti.
Çoğunlukla müsilaj örneği aldıklarına dikkati çeken Yücel, “Müsilaj, haziran ayının başından ortasına doğru, yüzeyde pek görülmemeye başlamıştı. Müsilajı daha çok denizin içinde ilk 30 metrede tespit etmeye başlamıştık. Özellikle denizin içinden de topladığımız müsilaj örneklerinin analizi hala sürüyor.” diye konuştu.
40 günde 234 oşinografi istasyonunda çalışıldı
Doç. Dr. Yücel, farklı konumlarda 120’ye yakın gözlem istasyonlarının bulunduğunu, 40 günlük sefer boyunca birçok konumda tekrarlı olarak 234 oşinografi istasyonunda çalıştıklarını ifade etti.
Geminin arkasına yerleştirdikleri deniz içi tarayıcı cihazının 500 kilometrelik hatta kesitler alarak müsilajın fotoğrafını çektiğini anlatan Doç. Dr. Yücel, çalışmanın ana hususlarını ise şöyle paylaştı:
“Şunu net olarak söyleyebiliriz. Marmara Denizi yıllardır giderek ısınan ve oksijenini kaybeden bir yapıda. Azot ve fosfor bileşikliği olarak çok zengin. Bu, yıllardır böyle ama son 10 yıl bu daha da artmış durumda. Bizim ilk bulgularımız özellikle Marmara’da azot ve fosfor seviyelerinin aslında var olan trendi yansıttığı yönünde. Önceki yıllara göre ne çok fazla artış ne de çok fazla azalış söz konusu. Marmara, hala o yavaş yavaş denizin içinde azot ve fosfor birikmesini koruyor maalesef. Azot ve fosfor, Marmara’da çok yüklü.
Zaten müsilaja sebep olan birinci şey, ortamdaki azot ve fosfor gibi besi elementlerinin fazlasıyla olmasıdır. Bunun üzerine sıcaklık artışı, denizin durağan olması gibi faktörler de var ama asıl sorun, Marmara’da müsilajın beslenebileceği çok fazla besin olması. Bu zaten böyleydi, bu yıl da böyle olduğunu bulduk. Bunun üzerine çok çok güçlü bir girdi gelmiş diye de bir bulguya ulaşmadık. Bunu da net olarak söyleyebiliriz.”
Oksijen ilk 30 metreden sonra çok az seviyelere düştü
Yücel, Marmara’da oksijenin ilk 30 metreden sonra çok az seviyelere düştüğünü, doğuya yaklaşıldığında bu durumun giderek akut haline geldiğini belirtti.
Denizi, bu yıl da böyle bulduklarını dile getiren Yücel, “Özellikle daha içerilere girdiğinizde İzmit Körfezi, Gemlik Körfezi gibi yerlerde oksijen azlığı tamamen yüzey altı tabakaları, sıfır altı düzeye iniyor. Orada kalıyor. Bu, geçtiğimiz yaz aylarında da böyleydi. Marmara’nın son dönemdeki tipik karakteri oldu bu.” değerlendirmesini yaptı.
1210 metrede müsilaja rastlanmadı
Yücel, “Çınarcık baseni” adı verilen 1210 metredeki, Doğu Marmara’nın derin yerlerine hala çok az miktarda oksijen girdiğini tespit ettiklerini, bunun sisteme çok az da olsa biraz nefes verdiğini bildirdi.
Bu faktörün sistemin daha da kötüleşmesine ve bozulmasına şimdilik engel olduğuna dikkati çeken Yücel, “Marmara bu anlamda aslında hala koma durumunu sürdürüyor ama henüz de kaybetmiş değiliz. Kirlilik azaltma tedbirleri uygulandığı takdirde buradan geri dönüş tabi ki mümkün olacak.” ifadelerini kullandı.
Azot, fosfor ve oksijen sonuçlarına ellerindeki özel örnekleyicilerle ulaştıklarını belirten Yücel, su örneklerinin yanı sıra özellikle müsilajın üst tabakasındaki yoğunluğunu anlamak için ağlar attıklarını, ilk 30 metreden çekilenlerin müsilajla dolu olduğunu ve o ağları tıkadığını daha önce de belirttiklerini kaydetti.
Derin sularda görülmeyen müsilajın, tabana çöküp çökmediğinin bir sorun olarak karşılarına çıktığının altını çizen Yücel, “Haziran ayının 2. yarısı daha çok buna odaklandık. Özellikle 30-40 metre ve daha derin yerlerden ahtapot ile alınan çöker örneklerinde müsilaja rastlamadık. Bunu çok net söyleyebiliriz. Çınarçık Çukuru’nun en derin yeri olan 1210 metreden de farklı yerlerden de 2 kez örnek aldık, onların yüzeyinde de bir müsilaja rastlanmadı. Doğu Marmara’da hidrojen sülfür olduğu yönünde bir bulguya ulaşmadık. Hidrojen sülfür birikimi özellikle Marmara’nın derin sularında yok. Başlamamış durumunda. Bunu da bulgularımız arasında sayabiliriz.” diye konuştu.
Müsilaj ilk 10-25 metre arasında yoğun
Yaptıkları çalışmalarda müsilajın karanlık denizin içine çökmesi halinde etkisinin nasıl olacağını da incelediklerini aktaran Doç. Dr. Yücel, bu deneyin müsilajın ilk etkisinin oksijen tüketmek olacağını gösterdiğini söyledi.
Yücel, derin ve karanlık sulara müsilaj çökme ihtimaline de baktıklarına değinerek, “Şunu net olarak söyleyebiliriz: Müsilaj özellikle 10 metreden sonra başlıyor, ilk 10 metre temiz. 10-25 metre arasında yoğun, 30 metreden sonra müsilaj kalmıyor. Temmuz başındaki sonuçlara göre müsilaj, homojen bir şekilde Marmara’nın her yerine dağılmış. Temmuz ayı başında haziran ayına göre daha da yayılmış olduğunu bulduk.” dedi.
Oksijen üretimini durduran müsilajın, bakteriyel bozulmaya başlayacağını, bunun da ilk etkisinin oksijen tüketimi olacağını belirten Doç. Dr. Yücel, “Bozulan bakteriyel, ilk 30 metrede olursa bunun tüketilen oksijenin de yerine konulabilecek bir oksijen olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla müsilajın derin suya inmemesi bu açıdan Marmara için şans olarak görünüyor.” değerlendirmesini yaptı.
Müsilajın yapısını araştırmaya devam ettiklerini dile getiren Yücel, gelen ilk sonuçları da aktardı.
Yücel, “Marmara 2021 müsilajında, 2007’de Adriyatik ve 2007-2008’de Marmara Denizi’nde görülen müsilaj yapılarıyla benzer organik yapılar var. Bu da şunu gösteriyor: O biyolojik patlamaya neden olan türler, bu yıl Marmara’da aktif hale gelmiş. Daha önce yaşanmış bir problemin aslında Marmara’da tekrar yaşandığını bize gösteriyor.” diye konuştu.
Bilim-2 Gemisi’nin Marmara Denizi’ndeki bilimsel çalışmalarına ağustosta devam edeceğini, denizin durumunu 3 ayda bir incelemeyi sürdüreceklerini kaydeden Yücel, oşinografik seferlerin Marmara’da önümüzdeki 1-1,5 yıl daha devam edeceğini bildirdi.
Yücel, bilimden yararlanarak Marmara’yı iyileştirme ve sağlığına kavuşturma çalışmalarına devam edileceğini, yapay zekayı da kullanarak müsilaj tahmin çalışması yapacaklarını, tarihsel verileri bir araya getirerek detaylı istatistik çalışmaları ortaya koyacaklarını anlattı.
Marmara’nın dijital ikizi çıkarılıyor
Bu çalışmalarla “Müsilajı öngörebilen bir sistem geliştirilebilir mi?” sorusuna yanıt arayacaklarını ifade eden Yücel, şöyle devam etti:
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ODTÜ koordinasyonunda yürüttüğü MARMOD Projesi kapsamında Marmara’nın dijital ikizi çalışması devam ediyor. Dijital ikiz nedir? Marmara’daki mevcut veriyi görselleştirecek, yüksek çözünürlüklü kompleks matematiksel bir model oluşturuyoruz. Fizik, kimya ve biyolojiyi de içeren bir ekosistem modeli oluşturuyoruz. Bu modelin simülasyonlarıyla ilgili kullanıcının yapabileceği bir şey dijital ikiz. Dijital ikiz ne işe yarayacak? Özellikle Marmara Denizi Koruma Eylem Planı’nı uygulayıcı kurumlar, belediyeler ya da yöneticilerimiz alacakları tedbirlerin sonuçlarını görebilecek. Yöneticiler, hangi kararın Marmara’yı nasıl etkileyeceğini test edebilecek.”
Doç. Dr. Yücel, bu yaz biyolojik patlamanın etkisini yitireceğini düşündüklerini ifade ederek, “Bu yaz içerisinde veya sonbaharda yeni bir müsilaj patlaması beklemiyoruz ama doğa tabi ki, tahmin edilmesi güç.” şeklinde konuştu.