Suriye’de 53 yıllık Esad rejiminin çöküşü, sadece bir iktidar değişimi değil, aynı zamanda bölgedeki dengeleri altüst eden büyük bir dönüşüm olarak tarihe geçti. Ancak bu çöküş, demokratik bir dönüşümden çok, ülkeyi daha karmaşık bir iç savaşa sürükleme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tablo, hem Suriye halkı hem de komşuları için derin dersler barındırıyor.
Esad Rejiminin Çöküşü ve Bölgesel Yansımalar
Esad ailesinin yönetimi, son 20 yıldır halkına değil, Rusya ve İran gibi dış güçlere dayanarak varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak dış güçlerden alınan destek, halk desteğinin yerini hiçbir zaman tutamaz. Rejim, yalnız kaldığında kendi ordusu tarafından dahi savunulmadı. Bu durum, diktatörlükle yönetilen rejimlerin kırılgan yapısını bir kez daha gözler önüne serdi. Halkın refahını ve huzurunu hedef almayan, dış güçlere yaslanan yönetimlerin sonu hep aynı oluyor: Çöküş.
Bugün Suriye’nin karşı karşıya olduğu tablo, sadece Esad rejiminin çöküşüyle sınırlı değil. Ülkeyi ele geçiren HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi radikal gruplar, yeni bir otoriter düzenin habercisi olabilir. Bunun yanı sıra, farklı etnik ve dini grupların hak iddiaları, ülkeyi yıllarca sürecek bir iç savaşın eşiğine getirdi. Şeriatla yönetilme hayalleri kuran radikal unsurlar, Suriye’nin geleceğini daha da belirsizleştiriyor.
Türkiye’nin Suriye’deki Kritik Rolü
Türkiye, Suriye’nin hem sınır komşusu hem de bölgedeki en güçlü aktörlerden biri olarak, bu krizden doğrudan etkilenen ülkelerin başında geliyor. Milyonlarca Suriyeli mültecinin Türkiye’ye sığınmış olması, bu krizin Türkiye’ye insani, ekonomik ve siyasi yansımalarını daha da derinleştiriyor. Türkiye, bu süreçte hem ulusal güvenliğini sağlamak hem de Suriyeli mültecilerin onurlu bir şekilde ülkelerine dönmesini temin etmek gibi zor bir görevle karşı karşıya.
Ancak bu süreçte Türkiye’nin en büyük gücü, demokratik ve kalkınmacı yapısını koruyarak, Suriye’ye bir umut ışığı olabilmesidir. Çünkü demokrasi ve insan hakları, bölgedeki çatışmaların kalıcı çözümü için en sağlam temeli oluşturuyor. Türkiye’nin, bölgedeki insani yardımları ve diplomatik çabalarıyla Suriye halkına destek olması, bu krizin çözümüne katkı sağlayabilir.
Suriye İçin Umut ve Uyarılar
Suriye’nin geleceği için en büyük temenni, halkın yıllardır süren savaş ve göç trajedisinden ders alarak, yeniden demokratik bir düzen kurmasıdır. Ülkenin şeriat hayalleriyle geriye değil, üretim ve kalkınma hedefleriyle ileriye bakması gerekiyor. Bunun için Suriye halkının kendi iradesini güçlendirmesi ve dış müdahalelere karşı daha dirençli bir yapı kurması şart.
Ancak bu kolay olmayacak. Bölgedeki büyük güçlerin (ABD, Rusya, İran) satranç tahtası olarak kullandığı Suriye toprakları, yeni çıkar çatışmalarına açık bir hale gelebilir. Bu da, yıllarca sürecek yeni bir kaosun başlangıcı olabilir. Türkiye için ise bu süreçte en önemli hedef, Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmesi ve Suriye ile sınır güvenliğinin sağlanmasıdır.
Sonuç: Zor Ama Umutlu Bir Gelecek
Suriye’deki bu tarihi dönüm noktasında, uluslararası toplumun, özellikle de bölge ülkelerinin sorumluluğu büyük. Demokrasi, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı ve barış, Suriye’nin geleceği için anahtar kavramlar olmalı.
Esad rejiminin çöküşü, sadece bir rejimin sonu değil, bölgenin geleceğini şekillendirecek bir dönemin başlangıcıdır. Türkiye, bu süreçte akılcı bir dış politika ile bölgesel barışa katkı sağlayabilir ve kendi sınırlarını güvence altına alabilir. Suriye halkı ise yıllardır yaşadığı acıların üzerine bir daha karanlık bir rejim inşa etmeyerek, kendi özgürlük ve refahını tesis etme yolunda adım atmalıdır. Bu, zor ama mümkün bir hedeftir.