Bir limandan günde 200-300 tır geçerken, sadece %10’unun kontrol edilmesi, ciddi bir güvenlik açığını işaret ediyor. Bu durum, “Her gelen istediğini ülkeye sokabilir mi?” sorusunu akıllara getiriyor. Üstelik bu açıklamayı yapanlar, tüm sorumluluğu X-ray cihazının kapasitesine bağlayarak, işi basitleştirmekle yetiniyor. Peki, bu durum sadece bir cihazın kapasitesiyle mi sınırlı?
Her konuda olduğu gibi yine Anavatan Türkiye’nin hediye ettiği cihazı bahane etmek ve onun güvenilirliği üzerinden açıklama yapmak, sorumluluktan kaçma çabası değil midir? Hükümet, kendi üzerine düşen önlemleri almadığı sürece, bu açıklamalar güven verici olabilir mi? İnsanlar güvenlik, şeffaflık ve adalet beklerken, eleştirileri ötekileştirmek bir çözüm müdür?
Asıl mesele, teknolojiden ziyade bu teknolojiyi etkin ve kapsamlı bir şekilde kullanacak sistemi kurmaktır. Gelen tırların yalnızca “şüphe” üzerine kontrol edilmesi yerine, daha geniş bir denetim mekanizması neden devreye sokulmuyor?
Sorulması gereken başka bir soru da şu: Güvenlik konularında bu kadar büyük açıklık varken, bunun sorumluluğu kimdedir? Özeleştiri yapılmadan, suçu teknolojiye veya başka kurumlara atmak, kamuoyunu ikna etmeye yeter mi?
Özrü kabahatinden büyük açıklamalar yerine, bu sorunları çözecek somut adımlar görmek, halkın hakkıdır. Çünkü güvenlik, şeffaflık ve adalet sadece bir lüks değil, bir yönetim zorunluluğudur.