Gözümüzü açtığımız her gün, yeni bir hırsızlık haberiyle, yeni bir yolsuzluk iddiasıyla, yeni bir skandalla karşılaşıyoruz. Adalet artık mahkeme salonlarında değil, sokakta, sosyal medyada, kahvehane köşelerinde aranıyor. Öyle bir noktaya geldik ki, suçluların değil, suçları ifşa edenlerin suçlandığı bir düzen var karşımızda.
Rüşvet, çarkın yağı olmuş. Ne işini düzgün yapan kaldı ne de yaptığı işin hakkını vermek isteyen. Görev makamına gelenler sorumluluk yerine şatafata, iş yerine eğlenceye odaklanmış durumda. Öyle ki, koltuğa oturdu mu bir daha kalkmak istemeyen, yetkiyi eline alınca kendisini hukukun üstünde gören bir anlayış yayılmış.
Memleket sevgisi mi? O da artık eski bir şarkının nakaratı gibi. Herkes önce kendini, sonra çevresini, sonra yine kendini düşünüyor. Birileri zenginleşirken, birileri her gün daha da yoksullaşıyor. Ortada bir düzen var ama bu düzen halk için değil, kendi menfaatini düşünenler için işliyor. Vatandaşın sesi kısılmış, tepki göstermeye kalksa “böyle gelmiş, böyle gider” zihniyetine çarpıyor.
KKTC bugün kim kime dum duma bir memleket olmuş. Kurallar var ama uygulayan yok, adalet var ama inanan yok, yöneten var ama memleket için dertlenen yok. Bu böyle devam ederse, yarın çok geç olacak. Bir şeyleri değiştirmek için önce kendimizden başlamamız gerek. Hırsızlığı, rüşveti, adaletsizliği kanıksayan değil, karşısında duran bir toplum olmalıyız. Yoksa bu memleket, içinde yaşayanlar tarafından tüketilmeye devam edecek.