TÜRK DÜNYASI’NDAN KIBRIS TÜRKÜ’NE KIRICI BİR TERCIH
Kardeşlik nutukları Rum elçiliklerinde boğuluyor…
Kıbrıs Türk halkı, tarih boyunca nice zorlu sınavlardan geçti. 1950’lerden bu yana verilen varoluş mücadelesi, 1974’te Türkiye’nin kararlı müdahalesiyle güvence altına alındı. O gün bugündür, bu halk dimdik ayakta durdu. Ne ambargolar, ne yok sayılmalar, ne de uluslararası yalnızlık bu halkı yıldıramadı. Çünkü arkasında Anavatan Türkiye vardı.
Ancak son günlerde yaşanan diplomatik gelişmeler, yalnızlığımıza yeni bir boyut kazandırdı. Özbekistan ve Kazakistan’ın ardından, şimdi de Türkmenistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde büyükelçilik açtı. Yani üç Türk Devleti, Kıbrıs Türkü’nü “yok” sayan Rum tarafında, bayrak göstermeye başladı.
Bunu “çok yönlü dış politika” olarak tanımlayanlar olabilir. Hatta kimi çevrelerce “açılım” ya da “diplomatik başarı” diye sunulması da şaşırtmaz. Ancak bizim açımızdan bu tercih, açık ve net bir kırılmadır. Bu bir diplomatik incelik değil; kardeşliğe sırt dönmektir.
Rum Yönetimi, Kıbrıs Türkü’nü yok sayan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan ve adadaki Türk varlığını hâlâ “işgal” olarak tanımlayan bir yapıdır. Böyle bir yönetimle ilişkiler kurmak, hele ki orada büyükelçilik açmak, KKTC’ye açık bir saygısızlıktır. Üstelik bu adımları atan ülkeler, Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında “ortak tarih”, “ortak dil”, “ortak kültür” söylemleriyle boy göstermekte; ardından gidip bizi yok sayan bir rejime sarılmaktadır.
Kıbrıs Türk halkı bunu not eder. Sessiz kalır ama unutmaz. Çünkü bu halk, en zor günlerinde bile yalnız kalmaya alışkındır. Ancak bugün yalnız değiliz. Anavatan Türkiye, her koşulda bizimledir. Desteğini sadece siyasi alanda değil, ekonomik ve sosyal her düzlemde güçlü şekilde hissettirmektedir. Biz bu desteğin kıymetini biliyor, bu yolculuğu Türkiye ile birlikte yürümeye devam ediyoruz.
Fakat aynı kararlılığı kendi içimizde görmekte zorlanıyoruz. Özellikle KKTC makamlarının bu gelişmeler karşısındaki suskunluğu, artık ciddi biçimde sorgulanmalıdır. Diplomatik nezaket, kırmızı çizgilerin ihlaline göz yummak anlamına gelmemelidir. Rum tarafında birbiri ardına açılan büyükelçilikler karşısında, kamuoyuna güçlü bir duruş, kararlı bir tepki yansıtılamamaktadır. Kıbrıs Türkü adına konuşma sorumluluğunu taşıyanların, bu sorumluluğun hakkını vermesi gerekir.
Bu yalnızlık bizi yıldırmaz. Ama suskunluk, içeriden çözülen bir direnci beraberinde getirir. O yüzden bugün açık konuşmak gerekir: Kıbrıs Türk halkı olarak biz, Türklük aidiyetinden asla vazgeçmeyeceğiz. Türk Dünyası’nın da eğer bu kavramı yalnızca bir folklor süsü olarak değil, bir tarihsel sorumluluk olarak gördüğüne inanmak istiyorsak, bugünkü tavrını gözden geçirmesi gerekir.
Yolumuza moralimizi bozmadan, başımız dik, Anavatan Türkiye’nin desteğiyle devam edeceğiz. Ama şu gerçeği herkes bilmelidir: Kıbrıs Türkü sahipsiz değildir. Ve kardeşlik, sadece güzel sözlerle değil; zor zamanlarda verilen destekle ispatlanır