Bu kara parçası üzerinde yaklaşık 40 yıldır devlet adı altındaki kurumlarımızı basiretsiz yönetim anlayışından alıkoyamadık… Devletimizi bayrağımız ve varlığımız ile inşa ettik, fakat devleti yönetmeye talip partiler ve siyasiler oy kaygısı ile evrensel demokratik ilkeleri devlet kurumları ile bağdaştıramadılar… Ecza depolarında milyonluk ilaçlar çöpe giderken hepimiz sessiz kaldık, halkın vergisi ile devlet hastaneleri inşa ettik ama dişimize bir kanal tedavisini yaptırmak için özel klinikte sağlık hizmeti verip, ücretini öderken makbuz kesmeyen doktorlara rastladık…
Kapitalist sistemde devleti ayakta tutan vergi sistemidir, önce vergilendirme konularında adil bir düzen ve sistematik bir zemin yaratmamız gerekirken bunu yaratamadık… Elektrik faturalarını öderken ödediğimiz bedelin yarısından çoğunu çürütülen Jeneratörlere, ihtiyaç yokken rant elde etmek isteyenlerin sayaç ihalelerine ödedik… Bunlar bilindik şeyler, bunları anlatmak pek marifet değil…
Çözüm nedir? Diyenler, reçeteme iyi baksınlar… Bu ülkede öncelike sosyal ve ekonomik anlamda iyileşme süreci; yöneticileri liyakattan tayin etme yolundan geçiyor… 23 Ocak’ a az bir süre kalmışken, şaşırarak şahitlik ettiğim konu; birçok adayın ve partinin projelerden bahsetmekten kendini alıkoymuş olmasıdır…
Partiler, toplumsal iyileşmenin, demokratikleşme sürecinin ve siyasetin dönüştürme yeteneğinin en asli unsurudur, bu olması gereken bir hayal olarak rafa kaldırılmış durumda memleketimde… Elbirliği ile bu ülkeyi artık gençlere yaşanmaz hale getirdik… Sistemi kuranlar ve yaşatanlar bu konudan hoşnut… Halk, yenilik arayışını istikrarlı biçimde savunmuyor, umutsuzluk diz boyu desem az kalır, ötesini söyliyeyim; boğaza dayandı… Toplumsal ve ekonomik olarak olarak reçetemin en önemli sac ayağını Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile geliştirdiğimiz ilişkiler oluşturuyor… Bölgedeki en önemli işbiliği kapımız olan Türkiye ile ekonomik entegrasyon sürecini başlatıp, inşa sürecini elzem biçimde hızlandırmalıyız…
Avrupa’daki üretici Gümrük Anlaşmaları ile Anadolu pazarını ipotek altına almışken, benim üreticim neden gönül birlikteliği olan Türkiye pazarından mağrum bırakılsın ki? Ya da ordan gelen ürünlerin tüketiciye daha ucuza sağlanması için gümrük vergi kalemlerini azaltmamız, bugünü kurtaran yüksek gümrük vergi kalemlerinden daha uzun vadeli bir iyileşme getirmez mi? Böylelikle tüketici Türkiye’den gelen ürünlere daha cazip bir fiyata ulaşmış olur, hemde Türkiye ile üretim-tüketim birlikteliğini iktisadi sistemimize eklemiş oluruz…Gümrükteki vergi kalemlerinin büyük bölümünü silip atmak, malların serbest dolaşımını sağlamak kısa vadede devletin iç gelirlerinde bir azalmaya sebep olsa da, tüketicinin yüzü gülmüş olup devlet kasasına uzun vadede daha çok kaynak aktarımı sistematik ve dolaylı şekilde olacaktır…
Liberalizmi dengede tutatalım, sosyal devlet anlayışına sahip çıkalım, işçi hakları da devlet eliyle korunmalı ve asgari ücret konusu artık çözülmeli, her seçim arafesinde asgari ücretin tartışılmasına, seçim malzemesi yapılmasına ve kapitalist sistemin toplumu sınıflara ayırıp bölmesine artık dur demeliyiz… Yani karma bir ekonomik sistemi savunmak hepimiz adına hem refah hemde denge getirir… Ayrıca, serbest piyasanın bu kadar hoyratlaştığı bir süreçte devletin artık piyasa ile ilgilenmesi gerekiyor…
Bundan kimse geleneksel refah devleti anlayışını ve piyasanın tamamıyla devletin elinde olması sonucunu çıkarmasın… Ancak dünya toplumları bir hayli tüketici bir pozisyon almışken, küresel salgın sonrası kapitalizm bu kadar tartışılıyorken ve sürekli üretmeden tüketme hali bizleri dışa bağımlı kılar, kimin üretim ve tarıma elverişli toprakları değerlendirme ve teşvik etme projeleri varsa ona destek verelim… Halkın gündem maddesi şu an ne seçim ne de yöneticilerin kim olacağı, tek gündem geçim derdi, o yüzden hem üreticiye hemde tüketiciye gıda tedariki sağlanırken aracı kişi ve/veya şirketler denetime tabi tutulmalıdır…Ticaret dairesi işlevisiz kılınmış durumda…
Yani defaatle söylemek gerekirse devletin artık piyasada denetleyici rol alması gerekmektedir… Halk seçimden başka geçim derdine yanıyorken; hükümet edenlerin devlet politikası üretimi desteklemesi gerekmektedir. Hükümet edenlerin toplumsal tasarruf yaşamsallığına önem vermek adına ilk önce kendi makam odalarında ve araçlarında tasarrufa geçmesi gerekmektedir.
Uzun lafın kısası;
Halkçı ve hakçı tavır alma vakti geldi, geçiyor…