Macaristan’da üst üste 4’üncü defa seçimlerden galip ayrılan ve Avrupa Birliği içerisinde yürüttüğü politikalarla tartışmaların odağında olan sıra dışı bir ismi, Viktor Orban’a yakından bakıyoruz.
“1989 yılında bir yaz günü, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de uzun sakalı ve saçı ile bir gencin mikrofona yaklaştığını ve meydanda toplanan 250.000 kişiye hitap ettiğini gördüm. Bu kalabalık, Sovyet ordusu tarafından ezilen 1956 Macar anti-komünist devrimi liderlerini anmak için Kahramanlar Meydanı olarak bilinen halk meydanında toplanmıştı. Etkinliği televizyondan canlı olarak anlatmak için katıldım. İsimsiz konuşmacı, Fidesz (Gençlik Partisi ya da antikomünist Genç Demokratlar Federasyonu) adlı küçük bir genç grubu temsil eden 26 yaşında bir kişiydi. Otuz altı dakika süren konuşması, meydandaki kalabalığın, gösteriyi evlerinden izleyen seyircilerin, özgür seçimler ve Sovyet güçlerinin geri çekilmesi çağrısı yapmasına yol açtı. Neredeyse bir gecede hem Macaristan’da hem de yurtdışında popüler biri oldu..”
Bu sözler, Orbán: Hungary’s Strongman (Orban: Macaristan’ın güçlü adamı) isimli kitabının yazarı Paul Lendvai’ye ait.
Bu hikâye ise, Sovyetler Birliği’nin (SB) son nefesini vermeye başladığı yıllardan bugüne uzanan bir Orta Avrupa ülkesinin, yani Macaristan’ın kaderiyle yakından ilintili.. İsmini tam olarak söylersek Viktor Mihály Orbán, 1963 yılında Alcsútdoboz’da dünyaya geldi.. İleride Macaristan’da üst üste 4 seçimi kazanacak lider, kendi ifadesiyle ancak 15 yaşına geldiğinde musluktan açtığı sıcak suyla banyo yapabilmişti.
Başkent Budapeşte’ye çok da uzak olmayan Alcsútdoboz’da yaşananlar ülkenin durumunu da gözler önüne seriyordu. Ekonomi kötü, yönetim zayıftı.
Orban, 1987 yılında hukuk eğitimini tamamladıktan sonra, iş insanı George Soros tarafından finanse edilen Açık Toplum Vakfı’nda yarı zamanlı çalışmaya başladı. İki yıl sonra da yanında küçük kızı ve karısı olduğu halde yine Soros Vakfı’nın tahsis ettiği bursla Oxford’da sivil toplum çalışmaları alanında araştırma yapmak için yola çıktı.
İşte, bugünlerde sık sık adından söz ettiren bu başarılı siyasetçinin hayatının dönüm noktası tam da bu zamanlara denk geliyordu. Orban, araştırma için gittiği Oxford’dan yalnızca 4 ay sonra döndü ve politikaya atıldı.
Siyasette ilk yılar…
Doksanlı yıllar, doğu ve orta Avrupa ülkelerinde köklü değişikliklerin yaşandığı yıllardı. Zira Sovyetler Birliği dağılıyor ve Soğuk Savaş dönemi sona eriyordu.. Bu süreçten en fazla etkilenen ülkelerin başında da Macaristan geliyordu.
Henüz 30’una bile basmayan Orban, 1990’da seçimlere girmek için partiye dönüşen Fidesz listesinin ön sıralarından aday oldu.
Seçimlerde Fidesz, 22 sandalye kazanarak Parlamentonun en küçük gruplarından birini oluşturdu. Orban ve arkadaşları sakalları ve uzun saçları, vazgeçmedikleri kot pantolon ve açık tişörtleri ile dikkat çekiyordu. Bu farklılıklar, onları hem ön plan çıkardı hem de halk arasında popülaritelerini artırdı.
Fidesz, liberal ekonomiyi, öncelikli olarak eğitim ve sosyal politikalarını savunuyor, hükümet koalisyonu partilerinin milliyetçi ve Yahudi karşıtı eğilimlerini kınıyorlardı.
Karizmatik kişiliği, hiç yitirmediği hırsı ve taktik beceriyle öne çıkan 30’lu yaşlarındaki Orban, 1993 yılında Fidesz’in liderlik koltuğuna oturdu. Ancak 1994 yılında girdikleri seçimlerde sosyalistlerin zaferi ve yaşadıkları hezimet, yeni bir yol çizmelerine neden oldu. Ülkeyi sol söylemlerle yöneten iktidara karşı Orban ve arkadaşları merkez sağ politikalara yöneldi.
Öyle ki, popülist milliyetçiliğe katılma seçeneği, sola karşı gelecekteki tek gerçekçi başarı şansını sunuyor gibi görünüyordu. 1998 parlamento seçimlerinde Fidesz diğer tüm partilerden daha fazla sandalye kazandı.
Tıraşlı ve resmi kıyafetler içindeki Orban, Macaristan tarihinde seçilen en genç başbakan oldu.
Macaristan’ın en genç Başbakanı
Orban’ı iktidara taşıyan, 1994’ten 1998’e kadar ülkeyi yöneten Başbakan Gyula Horn’un ekonomik başarısızlığıydı.
Ekonomi başarısız olunca Horn, yurtdışından mali destek karşılığında sakatlayıcı özelleştirme ve kemer sıkma politikaları dayatmak zorunda kaldı. Mayıs 1998’de, birçok kişiyi şaşırtacak şekilde, Fidesz ülkedeki genel seçimlerde parlamentoda en fazla sandalyeyi kazandı ve Orban o sırada Avrupa’nın en genç hükümet başkanı oldu.
Orban, merkez sağdan Bağımsız Küçük Çiftçi Partisi ve Macar Demokratik Forumu (MDF) ile koalisyon kurmuştu. Orban’ın ilk hükümet dönemi, ulusal-muhafazakar koalisyonu şeklinde gerçekleşti ve izlenen politikalar büyük ölçüde liberal demokratik ilkelerle uyum içindeydi.
Ayrıca Orban, Macaristan’ı serbest piyasa ekonomisine doğru götürecek adımlar attı. Aynı zamanda, Avrupa meselelerinde aktif bir rol üstlendi. 1997’de başlayan ve Macaristan’ın 1999’da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üye olmasıyla sonuçlanan süreci yönetti.
Üst üste yenilgiler
Ancak Orban’ın başbakanlığı ilk seçimlerde son buldu.
2002’deki seçimlerde Fidesz-MDF ittifakı en fazla sandalyeyi kazanmasına rağmen, sol-liberal ittifak hükümeti kurmayı başardı. Bu dönemde, muhalefetteki Fidesz, sağ siyasete daha fazla yanaştı.
Öyle ki, Macaristan’ı topraklarının yaklaşık üçte ikisini kaybettiren ve Macarların bağımsız komşu ülkelerde yaşamasına neden olan Trianon Antlaşması’na karşı çıkmaya başladı. Bu dönem, Orban’ın popülaritesi artmaya başlamıştı.
Yükseliş dönemi başlıyor..
Dünya ve Avrupa 2008’de başlayan kriz dalgasını 2010’da atlatmaya başlamıştı. Muhalefet yıllarında gücünü konsolide eden Orban, Avrupa ekonomileri küresel mali krizden kurtulmaya başlarken 2010’da iktidara geldi.
Macaristan ekonomisi 2009 yılında %6,7 oranında daralmış ancak sonrasında istikrarlı bir oranda büyümeye dönemine girmişti.
Orban, Fidesz’in Nisan 2010’daki parlamento seçimlerinde ezici bir zafer kazanmasının ardından, ikinci defa başbakanlık koltuğuna oturdu. Ancak bu seferi, kısa sürede bırakmaya niyetli değildi.
Orbán, 1 Ocak 2012’de muhafazakar ahlaki ve dini temaları içeren yeni bir anayasanın kabul edilmesini için mücadele etti ve başarılı da oldu. Bu dönemde hem iktisadi anlamda yeni adımlar atıldı hem de Avrupa parlamentosuyla zaman zaman karşı karşıya gelinen politikalar izlenmeye başladı.
2013’te bankacılık ve diğer bazı sektörlere yeni bir dizi kriz vergisi getirdi ve kamu hizmeti veren şirketlere ücretleri düşürmelerini emretti. Uzmanlara göre bu girişimlerin artırdığı popülarite, Fidesz ve seçim ortağı Hıristiyan Demokrat Halk Partisi’nin Nisan 2014’teki parlamento seçimlerindeki zaferinin önünü açtı.
Üçüncü dönem
Macaristan’da kazanılan zafer, Fidesz’in toplam oyların yüzde 50’sinden fazlasını kazandığı Mart 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerine de yansıdı.
Muhalefetin yoksulluğun arttığı ve ekonominin durgunlaştığı yönündeki iddialarının yanı sıra Fidesz’in otoriterlik ve yolsuzluk suçlamalarına rağmen, 2014 seçim sonuçları Orbán hükümetine güçlü bir destek olduğunu bir kez daha doğruladı.
Orban, çalışanların durumunu iyileştirirken, Macar çıkarlarının uluslararası düzeyde iyi bir savunucusu oldu.
Orban, Temmuz 2014’te yaptığı bir konuşmada, hükümetinin doğası gereği “liberal olmayan” bir toplum inşa etmeyi hedeflediğini açıkladı. Orban’ın açıklaması yabancı basında eleştirel yazıların yazılmasına neden oldu.
2015 yılında gelindiğinde ise, Orban’ı dünya kamuoyunda gündem yapacak hadiseler yaşanmaya başlamıştı.
Suriye iç savaşından kaynaklı mülteci krizi Avrupa kapılarına dayanmıştı. Orban hükümeti, ülkeye girmeye çalışan göçmen ve mülteci dalgasını durdurmak için Macaristan’ın Sırbistan sınırı boyunca dikenli tel çit ördü.
Eylül 2015’te çit tamamlandığında, Orban göçmen krizini bir “Alman sorunu” olarak nitelendirdi. Zira Orban’a göre, göçmenlerin çoğu müreffeh Almanya’ya yerleşmeyi umuyordu.
Macarlar 2 Ekim 2016’da 1294 mültecinin, Avrupa Birliği (AB) planları doğrultusunda Macaristan’a yerleştirilmesini sorgulayan referandumda oy kullananların ezici çoğunluğu “Mültecilere hayır” dedi.
Ancak oylama, Macaristan seçim ve referandum yasasına göre resmen geçersiz ilan edildi. Zira yasaya göre ,Macaristan’da bir referandumun geçerli olabilmesi için, toplam seçmen sayısının yüzde 50’sinin sandığa gitmesi ve geçerli oy kullanması gerekiyor. Bununla birlikte, Orban sonucu bir zafere çevirmeyi bildi ve Macar anayasasının değiştirileceği vaadinde bulundu.
AB’nin göçmen yerleşimi talep etmesini engellemek için diğer AB üyelerine de benzer oylar kullanma çağrısında bulundu.
Orban’ın milliyetçiliğe odaklanması ve göçmen karşıtı söylemi , Nisan 2018’de Macaristan’da yapılacak parlamento seçimleri öncesinde daha da tırmandı. Aynı zamanda Orban’ a göre, muhalefetin, eski sponsoru Soros’un, AB’nin ve Birleşmiş Milletler’in Macaristan’ı bir göçmen ülkesine dönüştürmek için komplo kuruyorlardı.
Dördüncü dönem
2018’de gerçekleştirilen seçimler büyük bir katılımla gerçekleşti. Seçimlere katılımın yüzde 70’i aşması muhalefetin de umudunu artırmıştı. Ancak oylar sayıldığında, Fidesz ve koalisyon ortağı Hıristiyan Demokratlar’ın, oyların yaklaşık yüzde 48’ini alarak ezici bir zafer kazandığı ortaya çıktı. Orban 2014’e (yüzde 45) göre oylarını artırmayı başarmıştı.
İktidar koalisyonu, bir kez daha 133 sandalye alarak 199 sandalyeli Parlamento’daki çoğunluğunu korudu.
Sonuçlar, Orban’a dördüncü bir başbakanlık dönemi verdi.
Orban, Soros’u Durdurma yasası, göçmenlik sorunlarıyla ilgilenen STK’ları bir lisans için hükümete başvurmaya zorlayacak ve bu kuruluşlara yapılan yabancı katkılara yüzde 25 vergi uygulayacak çalışmalarıyla tartışmaların odağında olmayı sürdürdü.
Orban hükümeti, Avrupa Parlamentosunda ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından demokrasiden uzaklaşmak, medya üzerinde baskı kurmak gibi konularda eleştiriliyor. Avrupa Parlamentosunun en büyük siyasi grubu olan Avrupa Halk Partisi (EPP) ile yaşanan gerginlik ise, Fidesz’in parlamentodan ayrılmasına kadar gitti.
6 partili ittifaka karşı zafer
Ülkeyi 12 yıldır kesintisiz yöneten Orban’â karşı muhalefet birleşti. Öyle ki, 2018 seçimlerine muhalefet ayrı ayrı partiler olarak girerken bu seçime, aşırı sağcı Mi Hazank partisi haricinde, tüm muhalefet partileri ortak liste ve tüm seçim bölgelerinde ortak adayla giriyor. Ortak başbakan adayı ve tüm milletvekilleri sonbahardaki ön seçimlerde belirlendi.
Ülkede, muhalefet tarafından “homofobik yasa”, hükümet tarafından ise “çocukları koruma yasası” olarak nitelendirilen ve birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin sert tepki gösterdiği, 18 yaşından küçükleri eş cinselliğe ve cinsiyet değişikliğine “teşvik etmeyi” yasaklayan yasal düzenlemeye ilişkin referandum da düzenleniyordu.
Orban’ın kaderini belirleyecek seçim, hem AB’den hem de ABD’den yakından takip edildi. Kamuoyu anketleri muhalefet ile iktidar arasındaki farkın yalnızca yüzde 2 olduğunu öngörüyordu.
Ancak sonuç beklendiği gibi olmadı. Viktor Orban, 2010’da ikinci kez oturduğu koltuğu bırakmadı. Orban, sonuçların belli olmasının ardından “Çok büyük başarı kazandık. Ay’dan bile görülebilecek bir zafer elde ettik, Brüksel’den görüldüğü kesin” İfadeler kullandı.
Orban’ın sözleri, seçim kampanyasını üzerine kurduğu denklemin önemli bir yansımasıydı. Orban’a göre, muhalefet “uluslararası güçler ve kurumların desteğine rağmen” başarısız olmuştu.
Öte yandan Orban’ın seçim kampanyasının önemli sac ayaklarından birini oluşturan referandum da yüzde 50 barajını aşamayarak geçersiz oldu.
1990’larda Soros Vakfı’ndan burs alan ve liberal politikaları savunan Viktor Orban, şimdilerde hem Soros’la hem de Avrupa parlamentosuyla büyük bir mücadelenin içerisinde…
Seçim sonuçları ise, ilk önce merkez sağa, daha sonra ise milliyetçiliğe evrilen politikalarıyla Viktor Orban’ın uzun bir süre daha hem Macar hem de Avrupa siyasetinde varlığını sürdüreceğini gösteriyor.
Orban ve Türklük..
Türkiye-Macaristan işbirliğine özel önem verdiği bilinen Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a göre, Macarca Türkçe ile akraba ve Macarlar Hun İmparatorluğu hükümdarı Atilla’nın soyundan geliyor.
Öyle ki, 2019’da Macarların kökenini araştıracak bir enstitü kuruldu. Başbakan Victor Orban’ın imzaladığı kararname ile faaliyetlerine başlayan Macaristan Araştırma Enstitüsü’nün yapacağı çalışmalar sonucunda Türklerle akrabalık olup olmadığı yönündeki tarihsel kimlik bilmecesine açıklık getirilmesi amaçlanıyor.
Öte yandan Macaristan’ın “Doğu Açılımı” olarak adlandırılan ve 2010’dan bu yana ülkenin Türk cumhuriyetleri, Rusya, Çin, Orta Doğu ve Asya’ya dönük yeni dış politika yönelimi doğrultusunda, bu ülke ile Türk Konseyi arasında yakın iş birliği kuruldu.
Macaristan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin kurucu üye olduğu Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin 2018’den beri (Türk Keneşi-Türk Konseyi) gözlemci üyesi.
Macaristan’ın Türk Konseyi’ne üyelik sürecinde Türk cumhuriyetleriyle özellikle ekonomik ilişkileri güçlendirme hedefinin yanı sıra Macar halkının Türk tarihi, kültürü ve dili ile kurduğu bağ da etkili oldu.
Orban’ın geçtiğimiz yıl yapılan Türk Konseyi zirve toplantısından sonra söylediği sözler de oldukça dikkat çekiciydi.
“Macar halkını Türk halkları ile yüzyıllarca önceye uzanan tarihsel ve kültürel ortak miras birbirine bağlamaktadır. Bizi Avrupa’da Barbar Hunlar ve Atilla’nın halkı diye aşağıladılar. Ancak bizim halkımız bu tarihsel mirasla gurur duymaktadır.”