İSTANBUL’DA MAHSUR KALAN VELİ HOCA’DAKİ SIRRIMIZ
Veli Öztorun Hocamız, 1981 yılında Kıbrıs’ta doğup büyüyen, ilk orta lise , Hafızlık eğitimini ve Kamu Yönetimi lisans eğitimini yüksek başarı ile tamamlayan bir kardeşimizdir.
2006 yılında Kıbrıs’ta Din Görevlisi olarak görev yapan kardeşimiz, bir müddet sonra yaşamış olduğu sıkıntılar ve çocukluktan kalma tramvalardan olsa gerek akıl ve ruh sağlığını kaybederek emekliye sevk edilmiştir.
Sağlıklı olduğu döneminde de , akıl sağlığını yitirdiği dönemde de bir karıncayı incitmeyen Veli Hoca, piskoz tedavisi sürdüğü dönemin hemen ardından hava değişimi için her Kıbrıs vatandaşı gibi Türkiye’ye gitmişti.
İstanbul’da iken hastalığı nükseden Veli kardeşimiz, yaşadığı hastalıkdan kaynaklı olarak Kıbrıs’a döndüğü esnada havaalanında yüksek sesle bağırarak “uçakta bomba olabilir” ihbarı yapmış ve akabinde ruh sağlığı durumundan bilgisi olmayan görevliler tarafından tutuklanarak cezaevine koyulmuştu.
Yapılan girişimler sonucu cezaevinden tahliye olan Veli Hoca, TC’de kimsesi olmadığı için ve akıl sağlığı yerinde olmadığı için çok uzun süre sokaklarda yaşamak zorunda kalmış ve duyarlı vatandaşlar sayesinde hayata tutunması sağlanmıştır.
İstanbul sokaklarında kaybolan Veli Hocanın bulunup, Kıbrıs’a getirilip tedavisinin devam etmesi; hem Veli Hocanın ailesi hem de sevenlerinin en büyük hayali olmuştur.
Bu konuya çözüm arayıp, konuyu dillendirip basına taşıyan bazı duyarlı arkadaşların yanında, yapılan paylaşım ve videoların altına akıl almaz bir şekilde faşizanca yorumlar yapıp konuyu çok seviyesiz bir şekilde eleştiren arkadaşları Allah’a havale ederek bu konu hakkında bir kıssa paylaşmak istiyorum.
Harun Reşid, en tanınmış Abbasi halifesi idi.
763’te İran’da bulunan Rey şehrinde doğan Reşit, 786’da halife olan kardeşi Hadi’nin ölmesi üzerine halifeliğe geçmişti.
Reşid’in Hayatının çoğunu Bağdat’ta ve hilafetinin sonlarına doğru yerleştiği Rakka şehrinde geçirdiği bilinmektedir.
Behlül Dana ise Abbasi halifesi Harun Reşit zamanında yaşamış sufi bir dervişti.
Kimliği hakkında pek bilgi yoktur.
Diğer behlûllere ve meczuplara ait söz ve hikâyeler çoğunlukla ona bağlandığı gibi birtakım halk fıkraları da kendisine mal edilmiştir.
Bugünkü yazımızda yine bir kıssa dan hisse yapmak istedik.
Malumunuzdur ki kültürümüzde yaşanmış hikayeleri veya kıssaları hem anlatmanın, hem dinlemenin geniş yeri vardır.
Behlül Dânâ hazretleri bir gün kumlarla, çerçöple ev-köşk yapıyormuş, gören oyun oynuyor zannedermiş.
Harun Reşid yanından geçerken soruyor:
– Ya Behlül ne yapıyorsun?
– Cennette ev yapıyor ve satıyorum.
– Peki kaça satıyorsun?
– Bir liraya.
Harun Reşid, “bizim deliye yine bir şeyler oluyor”, diyerek gülüp gitmiş.
Hemen arkadan gelen Harun Reşid’in hanımı da görmüş Behlül’ü, o da sormuş:
– Behlül ne yapıyorsun?
– Cennet için ev yapıp satıyorum.
– Peki kaça satıyorsun?
– Bir liraya.
– Peki al bir lirayı ver evi deyip ordan ayrılmış..
Akşam yorgun düşüp uyuyan Harun Reşid, rüyasında Cennette bir köşk görmüş, güzel mi güzel, çok beğenmiş, demiş ki “bu köşk kimin?”
– Hanımınızın demişler.
– Nasıl olur benim hanım çok da ibadet ehli değil, bu köşkü nerden buldu?
Melekler: “Dün aldı efendim bir dervişten hem de bir liraya demişler”..
Gördüğü rüyanın tesiriyle uyanıp ilkinen Harun, Behlül Dânâ hazretlerini arayıp bulmuş.
Bakmış aynı yerinde yine kumlardan, çer çöpten evler-köşkler yapıyor. Harun Reşid sorumuş:
– Ne yapıyorsun?
– Cennette ev-köşk yapıyorum.
– Peki kaç para?
– Bin altın.
Sinir olan Harun Behlül’e dönerek:
– Dün bir lira diyordun hanım bir liraya aldı bugün bin altına çıkarmışsın. Bunun sebebi ne ey mecnun? Der.
Deli ve divane olduklarını bildikleri Behlül gülerek cevap verir:
– Efendim Hanımınız dün malı. görmeden bir liraya aldı. Ama siz malı gördükten sonra istiyorsunuz.
Onun için bin altın bile az….