Kriz bölgeleri ve zamanlarının dengeli ilişkilerine sahip iki ülkesi olarak gösterilen Rusya ve İsrail, Ukrayna savaşı ile birlikte uzun zaman sonra ilişkilerdeki dengeyi kaybetmiş görünüyor.
19’uncu yüzyılın büyük sömürge imparatorlukları ve kurulan sistem dağılmış, bir tarafta SSCB diğer tarafta ise ABD’nin önderliğini yaptığı iki kutuplu bir uluslararası siyasi yapı ortaya çıkmıştı.
İkinci dünya savaşının ardından kurulan bu yeni düzen, Rusya ile ABD’yi karşı saflara iterken, yeni kurulan İsrail’i ve Arap hasımlarını da Soğuk Savaş’ın farklı taraflarından yardım almaya zorladı.
1948’de İsrail’in Arapları yenmesi ve Filistin’den büyük sürgünün gerçekleşmesi sonrasında başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleri, İsrail’i koşulsuz destekleyen Fransa, ABD ve İngiltere’ye karşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) kapısını çaldı.
Çoğunlukla yeni bağımsızlığını kazanmış Arap devletleri, kurumsal yapılarını oluştururken, askeri malzeme tedarik ederken yanlarında hep SSCB’yi buldular.. Mısır’ın popüper lideri Cemal Abdünnasır’ın 1956’da Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi, Fransa ve İngiltere’nin büyük tepkisini çekti.
Söz konusu ülkeler Mısır’a savaş açarken, İsrail’de kısa süre sonra savaşa müdahil oldu. Mısır savaşı kaybetse de, Orta Doğu’yu Sovyetler Birliği’ne kaptırmak istemeyen ABD’nin de etkisiyle masadan kazançlı çıktı.
Yeni dünya düzeninin Ortadoğu’da şekillenmeye başlayan tarafları şüphesiz Araplar ve İsrail oldu. Mısır’ın akabinde Suriye de Ruslarla yakın ilişkiler geliştirdi.. 1967’de ve 1973’de, her ne kadar çokça eleştirilse de, Rusya ABD’nin desteklediği İsrail’e karşı Arap devletleriyle birlikte oldu.
1980’lerle birlikte ise, Mısır İsraille ilişkilerini normalleştirerek iki tarafla da ilişki tesis etme yoluna gitti. Hatta bir dönem Rus askeri uzmanları bile ülkeden uzaklaştırdı. Ancak Suriye, Batı ülkeleriyle uzun süre müzakereler yürütse de nihai anlaşmaya varamadı ve bugüne kadar Rusya ile tek taraflı bağımlılık çerçevesinde şekillenen ilişkilerini devam ettirdi.
Ortak nokta: İran
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, İsrail Rusya ilişkileri hızla normalleşmeye başladı. İsrail’e göre Rusya, her ne kadar savaştığı Arap komşularına destek veriyor olsa dahi, coğrafi olarak uzak bir ülkeydi.
Filistin sorununda da Rusya, dengeli bir politika izlemeye ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (BM) İsrail’i gücendirecek çalışmaların içinde olmamaya dikkat etti.
Rusya’da Putin’li yılların başladığı 2000’lerde ise, İsrail ile Rusya arasındaki iş birliği birçok farklı alanda görülmeye başlandı. Özellikle eski Başbakan Benyamin Netanyahu’nun Putin ile kurduğu diyalog, İsrail’i İran karşısında bir adım öne geçirdi.
Öyle ki, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Arap ülkeleriyle savaşan İsrail, bölgedeki en büyük müttefiki İran’ı 1979’da gerçekleşen “İran İslam Devrimi” ile kaybetmiştir. İran, bu tarihten itibaren İsrail’in doğrudan düşman olarak tanımladığı bir devlet oldu.
Ancak, Batı ile ilişkileri olumsuz seyreden İran’ın da Soğuk Savaş dönemlerinden bugüne en büyük destekçisi Rusya oldu.
İşte, İsrail Rusya ilişkileri, Arap Baharı’nın başladığı ve kasırga gibi bir ülkeden diğerine sıçradığı yıllara kadar İran eksenin de şekillendi.
İsrail’in yeni komşusu: Rusya
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız yıllar, Soğuk Savaş’ın doğası itibariyle meydana gelmiş hususlar olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Arap Baharı olarak adlandırılan isyan dalgaları ise, İsrail için, bölgede köklü değişikliklere gebe, istikrarsızlık içerisindeki istikrarın ve savaşın içerisindeki barışın tehlikeye atıldığı bir dönemin başlangıcı oldu.
Gözümüzde canlanması için özetle belirtelim. Tunus’te bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan isyan dalgası ülkeyi yıllardır demir yumrukla yöneten Bin Ali rejimini devirdi. Tunus, İsrail’i tanımıyordu ancak İsrail’e doğrudan ya da dolaylı bir tehdit de oluşturmuyordu.
En büyük Arap ülkesi Mısır. İsrail ile çetin mücadelelere girmiş, yenmiş ve yenilmişti. İsrail’i ilk tanıyan Arap ülkesiydi. İsrail ile yakın ilişkilere sahip Mübarek, İsrail için çok değerliydi ancak devrilmekten kurtulamadı. İsrail, bildiği, tanıdığı, yakın ilişkilere sahip olduğu yönetim yerine bir belirsizlik ve ön görünmezlikle karşı karşıyaydı.
Öte yandan Suriye’deki Esed ailesi ile bir anlaşmaya varılamamıştı ancak statüko uzun yıllardır korunuyordu. Golan Tepeleri, İsrail işgali altındaydı ama askeri olarak bir girişim yoktu. Beşşar Esed rejimi İsrail’e göre ön görülebilirdi.
Arap Baharının Suriye’ye sıçraması ise, Esed rejimini tehdit etmeye başladı. Önce İran sonra Lübnan Hizbullah’ı savaşa müdahil oldu. Öyle ki, İran’ın Afganistan ve Pakistan’dan getirdiği Şii milisler, artık İsrail sınırındaydı.
İsrail ilk olarak 2013 yılında Suriye iç savaşına askeri olarak müdahil olmaya başladı. İsrail karar alıcılarının yakından takip ettiği gelişmeler, Hizbullah militanlarının “Özel yetenek” kazanmasına el veriyor, kabiliyetlerini artırıyordu.
Esed rejimine Rusya da destek veriyordu. Ancak bununla yetinmedi. Askeri ve ekonomik olarak desteklediği rejime, Ekim 2015’ten itibaren doğrudan askeri destek vermeye başladı ve ülkeye asker konuşlandırdı.
Ülkeye ağır silahlar, uçaklar ve hava savunma silahları sevk eden Rusya, böylece İsrail’in yeni komşusuydu.
Anlayış dönemi
Rusya’nın Suriye’ye girmesi, sahada durumu değiştirdi. Hava gücü olmayan muhalif gruplar birçok noktada yenilgiye uğradı. Karada İran destekli Şii milisler, havada Rus güçleri, Esed rejimini ayakta tutarken, İsrail kendisi için tehdit olarak gördüğü milisleri hedef almayı sürdürdü.
2015’ten bugüne İsrail, Şam, Halep, Hama, Deyrizor gibi birçok bölgede Esed rejimini, İran milislerini ya da Hizbullah hedeflerini vurdu.
Rus hava savunma sistemleri, karşı koymaya çalışsa da İsrail uçakları, çoğu zaman hedeflerini vurup, sorunsuz üslerine döndü. Rusya, bu saldırıları hoş karşılamadı ancak İsrail ile arasında oluşacak bir krize de vesile etmedi.
Netanyahu, Putin ile kurduğu ilişkiler ile uzun yıllar Suriye hava sahasında istediği operasyonu yapabildi.
Üstelik Rusya’nın bu görmemezlikten gelme durumu, İran’a rağmen oldu. İki ülke Esed rejimini ayakta tutmak için mücadele ediyordu ancak çıkarları farklıydı. İran, Suriye’de hedef alınmasından hep Rusya’yı suçlu buldu. Rusya ise, İran milislerinin artan etkisinden, devlet kademelerinde İran yanlısı kişilerin çokluğundan rahatsızdı. Zaman zaman gün yüzüne çıkan bu durum, istikrarsızlık içinde bir istikrardı Rusya ile İran arasında.
Ukrayna krizinin başlamasına kadar da üç devlet arasında kabul edilmiş statüko devam ettirildi. Ruslar İsrail saldırısı nedeniyle yanlışlıkla kendi uçaklarını vurmalarına rağmen, İsrail ile ilişkileri kaybetmeyi göze alamadı.
Ukrayna Savaşı ve soğuk rüzgarlar
İşte, İsrail ile Rusya arasındaki yakın ilişkiler, Ukrayna savaşı başladığından da devam ediyordu. Ukrayna ile de yakın ilişkilere sahip İsrail, iki ülke arasında müzakere masasının kurulması ve ateşkese varılması için çaba sarf etti.
Başbakan Bennet, krizin ilk günlerinde ilk önce Moskova’ya ardından da Kiev’e ziyaret gerçekleştirdi.
İsrail, Rusya’ya yönelik siyaseti için ABD’den de “anlayış” istedi
ABD’nin kendileri için “en önemli müttefik olduğunu ve olacağını” vurgulayan İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Washington yönetiminden “iki noktada İsrail’in dikkatli olması gerektiğini anlamalarını” istedi.
Lapid, “Birinci olarak, bizim Rusya ile güvenlik sınırımız var. Rusya, Suriye’deki en önemli askeri güç ve kuzey sınırımızdaki İran yayılmasına karşı savaşımızda, aramızdaki iş birliği mekanizmamız bize büyük oranda yardımcı oluyor.” ifadelerini kullandı.
İkinci olarak ise savaş nedeniyle yaklaşık 4 bin kadar İsrail vatandaşının Ukrayna’yı terk ettiğine işaret eden Lapid, binlerce İsrail vatandaşının hala Ukrayna’da bulunduğunu ve 18 bin kadar Yahudi’nin İsrail’e göç etmek için uygun olduğunu aktardı.
İlişkilerde gerginlik dönemi
İsrail’in ABD’den Rusya ile ilişkileri noktasında anlayış bekleme isteği yerini Rusya’yı kınayan mesajlara bıraktı. Buçha’daki manzara İsrail’in söylemini değiştirdi.
Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği saldırıların başından itibaren Moskova’ya yönelik ağır ifadelerden kaçınan İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, “Kiev yakınlarındaki Buça’dan Rus ordusunun çekilmesinden sonra gelen korkunç görüntüler karşısında kayıtsız kalmak mümkün değil. Sivil nüfusa kasıtlı biçimde zarar vermek savaş suçudur ve şiddetle kınıyorum.” ifadelerini kullandı.
Öte yandan İsrail, Rusya’nın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarılması konusunda da lehte oy verdi.
Rusya Dışişleri Bakanlı da İsrail’in Rusya karşıtı politikasına misilleme yaptı. Bakanlık, İsrail’in yasadışı şekilde Filistin topraklarını işgal etmesinin BM kararlarıyla çatıştığını duyurdu.
Lapid’in açıklamalarının ardından ise, İsrail’in Moskova Büyükelçisi bakanlığa çağrılarak izahat istendi.
İsrail ile Rusya arasında yaşanmaya başlayan bu gerginlik, Rusya’nın İran politikasına yansıyacağını bekleyenlerin sayısı az değil. Öyle ki, İran’ın uzun süredir istediği bazı silah ve askeri sistemlerin İran’a verilebileceği konuşuluyor.
Gergin ilişkilerin bir diğer yansıma alanı ise, Suriye. İki ülke arasındaki gerginliğin başlamasında bu yana İsrail, ilk kez geçtiğimiz günlerde başkent Şam’da bazı hedefleri vurdu. Rusya, saldırıyı kınamakla yetindi.
Diğer yandan İsrail’in hava saldırıları karşısında sessiz kalmakla suçlanan Rusya, Ukrayna krizi öncesinde Suriye hava sahasında ortak devriye çalışmaları başlatmıştı. Forbes dergisi de bu durumun, Suriye ordusunun hava sahasını kontrol etmesi yolunda bir niyete işaret ediyor olabileceğini yazdı.
İki ülke ilişkilerindeki gerginliklerin ardından Rusya’nın Suriye’de nasıl bir politika izleyeceği merak konusu. Ancak Rusya, İsrail’in önemli dış güvenlik başlığı olarak gördüğü konularda atacağı yeni adımlarla, İsrail’i oldukça fazla rahatsız edebilir.