Bir dönem “stratejik ortak” olarak tanımlanan Suudi Arabistan-Pakistan ilişkilerinde yeni dönem başlamış olsa da eski günlerin, kısa sürede geri dönmesi beklenmiyor.
Pakistan’da yaşanan son gelişmeler ve İmran Han’ın parlamento tarafından görevden alınmasının ardından en çok merak edilen konuların başında, bir süredir soğuk rüzgârların estiği Pakistan-Suudi Arabistan ilişkileri geliyor.
Tarihi ilişkilere sahip iki ülkenin birbirlerine ihtiyaç duydukları konunun uzmanları tarafından sık sık dile getiriliyor. Geçmişte çok yakın ilişkilere sahip iki ülke, bir süredir gergin ilişkilere sahipti.
Ancak, bugüne gelmeden önce iki ülke ilişkilerinin geçmişine bakmakta fayda var.
Geçmişten günümüze Suudi Arabistan-Pakistan ilişkileri
Suudi Arabistan kaynakları, Riyad ile İslamabad arasındaki ilişkileri, Pakistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı 1947’den 7 sene önceye kadar götürüyor. Üzerinden geçen 70 yıl, ekonomi ve güvenlik alanları başta olmak üzere derinleşen ilişkiler, “stratejik ortaklık” olarak tanımlanıyor artık.
Suudi Arabistan’ın Pakistan’a desteği ambargo döneminde ücretsiz petrol temin etmekten, sık sık yaptığı yardımlara kadar uzanırken, ülke altyapısının kurulmasına ve dini okulların yaygınlaştırılmasında da ilişkilerin izleri görülebiliyor. Öte yandan Suudi Arabistan’da çalışan Pakistanlıların, döviz girdileri de ülke ekonomisinde önemli bir yer tutuyor.
Diğer taraftan iki ülke ilişkilerinin temel sütunlarından birini de askeri işbirliği oluşturuyor. 60’lı yılların ortalarından itibaren emekli Pakistanlı askerler, ordunun kurulmasına destek vermek için Suudi Arabistan’a gitti. 1981 yılında da Pakistan hükümeti, eğitim ve mühendislik hizmetlerinde çalışan 1500-2000 Pakistanlı askerin Suudi Arabistan topraklarında olduğunu kabul etti.
İki ülke arasında, ekonomik ve güvenlik alanlarında güçlenen ilişkiler daha sonraki yıllarda da devam etti.
Pakistan’da Ziya ül-Hak’ın 1975’te iktidara gelmesiyle Riyad İslamabad ile daha yakın ilişkiler geliştirmeye başladı. Birkaç yıl sonra gerçekleşen İran devrimine ve Afganistan’daki Marksist rejime karşı da iki ülke aynı tehdit algısına sahipti. Zaten ileriki yıllarda Afganistan özelinde artarak devam eden bir işbirliği içerisine girdiler.
Suudi Arabistan, Pakistan’ın nükleer bomba üretiminde karşılaştığı zorluklarda yanında duran en önemli müttefiklerinden biri oldu. İki ülke arasındaki yakın ilişkilerin başka bir diğer göstergesi ise, 1998’de nükleer denemeler yaptığında uluslararası toplum Pakistan’a yaptırımlar uygularken, yanında duran en önemli müttefiklerinden biri olmasıdır. Bu dönem Riyad, İslamabad’a ücretsiz petrol temin etti.
Ancak güçlü ilişkiler, krizlere engel değildi. 2008 ila 2012 yılları arasında Pakistan’ı yöneten Yusuf Rıza Geylani döneminde iki ülke ilişkileri tarihinin en gergin dönemlerini yaşadı. Riyad, yakın ilişkilere sahip Navaz Şerif’in 3’üncü dönem Başbakanlığında ilişkilere yeni soluk kazandıracağından emindi. Bu yüzden 1.5 milyar dolarlık krediyi vermek için acele etti ancak istediğini bulamadı. Zira Şerif, Riyad’ın Yemen’de İran destekli Husilere karşı başlattığı “Kararlılık Fırtınası” adlı operasyona katılmayı reddetmişti.
Şerif, orduyu birçok askeri tatbikata gönderse de Suudi Arabistan’ın öfkesini hafifletemedi.
Bu olayın ardından, Şerif özellikle Katar ile yaşanan Körfez krizi sırasında ülkeye yardım edecek ve yatırım yapacak ülke seçeneklerini artırma yönünde çabalarını yoğunlaştırdı. Katar, ülkenin kuzeyinde 1.9 milyar dolarlık bir yatırım yaparken, İslamabad Doha ile uzun vadeli bir LNG anlaşması imzaladı. Türkiye ile de ilişkiler derinleşmeye başladı. Özellikle denizcilik alanında anlaşmalar yapıldı. Türk firmalar Pakistan ordusu için askeri gemi inşasına başladı.
Tüm bunlar olurken, Suudi Arabistan’da Hindistan ile ilişkilerini geliştirmeye başladı. Öyle ki karşılıklı yatırım açıklamaları da geldi. Riyad ile İslamabad ilişkileri bu seviyedeyken İmran Han Başbakan olarak göreve başladı.
İmran Han, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile olan iyi ilişkilerinden yararlanarak Suudi-Pakistan ilişkilerini normale döndürmek için çalışmalara başladı.
Bu çabanın bir karşılığı olarak, Suudi Arabistan’dan İslamabad’ın birikmiş borçlarını hafifletmek ve ülkenin ekonomik çöküşünü önlemek amacıyla 6 milyar dolar değerinde bir hediye geldi.
Ancak 2019’da Keşmir konusunda yaşanan gelişmeler ilişkileri yeni bir sınava tabi tutmuştu. Hindistan’ın tek taraflı ilhakını Riyad kınamaktan kaçındı. Hindistan’la ilişkilerini koruma isteği ve Pakistan’a verdiği 3 milyar dolarlık borcun 1 milyar dolarını derhal ödemesini istemesi, ilişkileri tarihin en alt seviyesine çekti.
Geçtiğimiz yıl ise, iki ülke arasında karşılıklı üst düzey ziyaretler, anlaşmalar ve hibeler, ilişkilerde yaşanan soğuk rüzgârların geride bırakılma isteği olarak okundu.
Örneğin askeri olarak, iki ülke arasında 1982’de imzalanan ve Suudi Arabistan topraklarında güvenlik danışmanları ve Pakistan kuvvetlerinin kabul edildiği Savunma Anlaşmasının yeniden aktif edilmesi konusunda niyet beyanında bulunuldu.
Ekonomik olarak da karşılıklı ilişkilerin derinleştirilmesi amaçlanıyor. Körfez’deki yüz binlerce Pakistanlı işçinin varlığı göz önüne alındığında ekonomik taraf Pakistan için oldukça önemli.
Zorluklar: İran-Hindistan
İmran Han’dan sonra Pakistan’da başbakanlık koltuğuna oturan Şahbaz Şerif döneminde iki ülke ilişkilerinin yeni bir yükseliş dönemine gireceği bir gerçek. Zaten Şerif’in açıklanan ilk yurtdışı ziyareti de Suudi Arabistan’a.
Fakat tarihi ilişkiler artık dikensiz gül bahçesi değil.
Ekonomik zorluklarla boğuşan Pakistan, azımsanmayacak büyüklükteki Şii nüfusu, İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerginliklerde taraf olarak rahatsız etmek istemiyor. Karşılıklı olarak aşırı grupları destekleme suçlamalarının gölgesinde seyreden gergin ilişkilere rağmen İslamabad, Tahran ile ilişkilerini normal düzeyde devamını arzu ediyor.
Ancak, eğer Başbakan Şerif, Körfez’den güçlü ekonomik destek talebinde bulunursa, İran konusunda daha net tavır alması beklenebilir kendisinden. Uzmanlar, bu konuda İslamabad’ın alacağı pozisyondan emin değil.
Öte yandan Suudi Arabistan’ın da kendine has zorlukları var. Riyad’ın şu ana kadar Hindistan ile ilişkileri sınırlandırmak konusunda bir yönelimi görünmüyor. Riyad, Keşmir sorununun çözümünde rol oynamaya istekli bir arabulucu olmak istiyor olabilir.
İslamabad’ın yakın gelecekte, Hindistan ile olan anlaşmazlığında kendi lehine kalkan Suudi elini hızla hissetme hedefine kısa vadede ulaşması beklenmiyor.
Uzmanlar, Suudi Arabistan’ın İslam dünyasındaki etkisini devam ettirmede Pakistan’ın oynadığı rolün farkında olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla, iki ülkenin kısa vadede ekonomik ve askeri alanda iş birliği imkânlarını değerlendirmesi muhtemel görülüyor. Ancak eski stratejik ortaklık günlerine ulaşmak oldukça zor.
İki ülkenin artan bölgesel ilişkileri ve ilişkilerdeki yeni dinamikler, güçlü stratejik ittifakın geri dönüşünü olası kılmıyor. Riyad, İslamabad’dan İslam dünyasındaki liderliği kabul etmesini ve sıcak ilişkilerini sürdürmesini beklerken Pakistan, Keşmir konusunda umudunu kestiği Suudi Arabistan’dan yalnızca ekonomik destek bekliyor.