Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un AB ile tam üyelik müzakerelerine başlaması hem Avrupa hem de Ankara için yeni bir döneme işaret ediyor. Peki, hali hazırda ciddi krizlerle boğuşan Avrupa bu iki ülkeyi neden üye yapmak istedi? Söz konusu üyelik, Ankara’nın iki ülkeyle ilişkisini nasıl etkileyecek? Detaylar haberimizde…
Avrupa belki de İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en ciddi krizlerinden birini yaşıyor. Bu krizin başrolünde hiç şüphesiz Rusya-Ukrayna savaşı var. Bu savaşın getirdiği enerji krizi, enflasyon başta olmak üzere ekonomik tablodaki bozulmalar, siyasi ayrışmalar Avrupa için pek iyi sinyaller vermiyor.
Terazinin bir tarafında bunlar yaşanırken, diğer yandan Avrupa Birliği (AB) yeni üye ülkelerin de kendilerine katılması için çalışmalarına devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Kuzey Makedonya ve Arnavutluk da AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı.
“Böylesine zorlu bir süreçte AB neden bu iki ülkenin birliğe katılmasını istiyor?” sorusunun yanıtı merak ediliyor. Diğer yanda söz konusu iki ülkeyle de Türkiye’nin oldukça iyi ilişkileri var. Bu iyi ilişkiler AB üyeliğinin ardından da devam edilebilir mi konusu da tartışılmaya değer.
AB’nin Balkanlar planı ne?
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu süreci yakından takip eden isimlerden biri. Öncelikle AB’nin sadece bahsi geçen iki ülke için değil Batı Balkanlar’ın bütününe yönelik planı olduğunu söylüyor. AB’nin 2003’te düzenlenen Selanik Zirvesi ile Batı Balkanlar’ın geleceğinin Brüksel özelinde şekilleneceğini ilan ettiğinden bahsediyor.
Bu çerçevede Slovenya ile Hırvatistan’ın üyelikleri gerçekleşirken, Sırbistan ve Karadağ gibi ülkeler de aday ülke olarak AB ile üyelik müzakerelerine başlamış. 2005’te aday ülke olarak tespit edilen Kuzey Makedonya ile 2014’te bu statüye kavuşan Arnavutluk’un da müzakerelere başlaması ‘beklenen bir gelişme’ olarak kabul ediliyor.
Kuzey Makedonya ve Arnavutluk AB’ye ne kazandırabilir?
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu önce madalyonun AB tarafını ele alıyor… “AB, Batı Balkanlar Genişlemesi ile kıtanın tamamının birlik kapsamına alınmasını düşünüyor” bilgisini paylaşıyor.
Böylece tarihsel ve sosyo-kültürel nedenlerle her daim ‘yabancı’ gibi algılanmış olan Balkanlar’ın da Avrupalı bir geleceğe sahip olacağını göstermek isteniyor. Buna bir ek yapıyor Tüysüzoğlu ve bölgenin sorunlarının da ancak Brüksel odaklı çözülebileceğinin göstermek istendiğini belirtiyor.
“Üstelik bu hamle, aynı zamanda, AB’nin kapsayıcılık ve etkinlik anlamında son dönemde çok ihtiyaç duyduğu bir başarı hikayesini yazmasına da yardımcı olabilecek” cümlesiyle de ilginç bir noktaya dikkat çekiyor.
Her iki başkent de farklı konularda adımlar attı
AB üyeliği sürecinin ilgili ülkelerde ciddi bir dönüşümü beraberinde getirdiği bir sır değil. Haliyle Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’u da benzer süreçler bekliyor.
Kuzey Makedonya kısmını “Ülkede milliyetçi bir tepki doğuran isim değişikliği ile Makedon ulusunun Bulgar kimliğinin bir uzantısı olduğuna yorulabilecek adımların en azından ‘olumlu” bir karşılığı olduğunu gösterilecek. Ülkede her daim önemli bir iç sorun olma potansiyeline haiz Makedon-Arnavut anlaşmazlığı hususunda da AB üyeliği yatıştırıcı bir adım olabilir” diyerek özetliyor Tüysüzoğlu.
Arnavutluk ise, son dönemde artan iç siyasetteki gerginliğin yatışabilmesi ve ülkenin karşı karşıya olduğu sosyo-ekonomik sorunların çözümü hususunda AB kartının olumlu bir karşılığa sahip olduğunun ayırdında görünüyor.
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu, Arnavutluk’un Batı Balkanlar’da gerginliğin azaltılması ve başta Kosova olmak üzere bölgedeki çatışma potansiyelinin azaltılması hususunda oynayacağı rolün Brüksel için çok değerli olduğunun altını çiziyor.
Türkiye tüm bu gelişmelerden nasıl etkilenecek?
Denklemin hem Kuzey Makedonya hem de Arnavutluk hem de AB taraflarına değindik. Geriye kalan en önemli hususlardan biri söz konusu ülkelerin AB üyeliğinin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği?
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile Türkiye’nin kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan yakın ilişkiler geliştirdiğini anımsatıyor. Örneğin Arnavutluk’un toplam ithalatında Türkiye’nin payı yüzde 9. Kuzey Makedonya’da bu oran daha düşük olmakla birlikte ciddi bir seviyede.
Kuzey Makedonya’da Türkiye’den gelen yatırımla kurulmuş okul ve üniversiteler bulunduğuna işaret ediyor Tüysüzoğlu ve “Yunus Emre Enstitüleri ile TİKA her iki ülke de aktif çalışıyor. Her iki ülkeyle de ‘vizesiz seyahat’ karşılıklı olarak işler halde. Kuzey Makedonya nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ü de Türk” bilgilerini paylaşıyor.
Doğal olarak, bu ülkelerin AB üyesi olmalarıyla Türkiye’nin etkinlik alanlarının yeniden düzenlenmesi gerekeceğine işaret edip, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Her iki ülke de müzakere süreci ekseninde AB kurallarına doğrudan uyum sağlamaya çalışacak. Her şeyden önce ihracat/ithalat hususunda bazı yeni hukuki düzenlemelerin yapılması gerekebilir. Türkiye’nin Gümrük Birliği üyesi olması ciddi sorunların önüne geçer. Fakat yine de belli hususların üzerinden yeniden geçilmesi gerekebilir.
Bahsettiğimiz vize serbestisi zamanla ortadan kalkabilir. Türk okullarının, kültürel kurumlarının ve hatta şirketlerinin AB kuralları özelinde getirilecek şartlara uyum sağlamaları istenir. Bu bağlamda, Türkiye’nin her iki ülkeyle olan ilişkileri AB’nin kurumsal ve yasal varlığından doğrudan etkilenebilir. Bu durum, ilişkilerde AB’den bağımsız adım atılmasını mümkün olmayan bir bağlama itecektir.
Önceleri, bu ülkelerin AB ve NATO ile ilişkilerinin kurulması ve geliştirilmesinde Türkiye’nin çok önemli bir rolü vardı. Ancak yeni dönemde, Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerindeki pürüzler de dikkate alındığında, müzakere süreçlerinde ciddi bir arıza yaşamamaları durumunda, Üsküp ve Tiran’ın artık doğrudan Brüksel odaklı ve Ankara’ya daha mesafeli bir tutum izlemesi muhtemel. Zira AB üyelik süreci bunu zorunlu kılıyor.
Yine de Türkiye’yle dostça ilişkilere sahip bu iki ülkenin ‘muhtemel’ üyeliğinin, AB içerisinde Türkiye’ye yakın ülkelerin sayısını ve görünürlüğünü artıracağını da belirtmek gerek.”