Geride bıraktığımız haftanın en sıcak gelişmelerinden biri eski ABD Başkanı Trump’ın evine FBI tarafından yapılan baskın ve ele geçirilen ‘çok gizli’ statüdeki resmi belgelerdi. Peki, devlet başkanı da olsanız evinize belge götüremez misiniz? Bu soruya ‘hayır’ yanıtını veren uzmanlarla sürecin detaylarını konuştuk…
ABD’nin bir önceki başkanı Donald Trump her ne kadar koltuğu Joe Biden’a devretmiş olsa da dünyanın gündeminden bir türlü düşmüyor. Seçimi kaybettikten sonra medyaya verdiği demeçler, sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar ve kendi seçmen kitlesine yönelik çağrılarıyla adını sıkça hatırlatan Trump bu kez çok daha farklı bir konuyla manşetlerde.
Amerikan medyasına yansıyan bilgilere göre, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) yetkilileri eski başkanın Florida’daki malikanesinde 20 kutu belge ele geçirdi. Belgeler arasında 11 ‘çok gizli’ statüdeki dosyaya ulaşıldı.
Trump bu durumu ‘2024’te aday olmamı engellemek istiyorlar’ diye yorumluyor. Beyaz Saray cephesi ise konunun tamamen hukuki zeminde ilerlediği görüşünde.
Devlet görevlileri gizli belgeleri istediği yere götürebilir mi?
ABD eski başkanına yönelik süreç medyada sıkça tartışılıyor. Biz konuyu Trump özelinden çıkarıp ‘Üst düzey devlet görevlileri kendilerine sunulan gizli belgeleri istedikleri gibi kullanabilir mi?’ sorusuna yanıt aramak istiyoruz.
Tolga Ökten, özellikle istihbarat ve kamu güvenliği konularında çalışmalar yapan bir isim… Trump ile ilgili yaşananları detaylandırmadan önce kısa bilgiler paylaşıyor.
Her ülkenin bürokratik sisteminde ‘Hizmete Özel-Gizli-Çok Gizli’ ve benzeri gizlilik dereceleri bulunduğuna işaret ediyor Ökten. Bu gizlilik derecesine göre belgelerin hangi koşullarda saklanacağı ve bu bilgilere kimlerin erişim yetkisinin olacağının belirlendiğini anlatıyor.
“Bu belgeleri yetkisiz bir şekilde faaliyet binalarının dışına çıkarılması güvenlik zafiyeti yaratır ve suçtur” diyerek Trump meselesindeki görüşünü net bir şekilde aktaran Ökten’e göre eski bir başkan bile olsanız bu durum değişmiyor.
Devlet sırrı kavramı oldukça tartışmalı bir alan
Donald Trump, ‘Bugüne kadar hiçbir ABD Başkanı böyle bir olay yaşamadı’ derken belki de kendini bekleyen büyük tehlikeyi görüyor. Ülkenin önde gelen basın kuruluşlarından New York Times’a göre eski başkan ‘casusluk yasası’ ile suçlanabilir.
Casusluk Yasası, ABD hükümetlerinin casuslara ve izinsiz sızıntılara karşı kullandığı yasal araç olarak kabul ediliyor. Yasaya göre, ABD’ye zarar verebilecek ya da ABD düşmanlarına yarar sağlayabilecek ulusal savunmaya ilişkin bilgilerin izinsiz saklanması ve ifşa edilmesi suç sayılıyor. Söz konusu suça 10 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor.
Trump’ın Florida’daki yazlığında ele geçirilen belgelerde nükleer silahlara ilişkin bilgilerin de yer aldığı iddiası olayı daha karmaşık bir hale getiriyor.
Tam bu noktada ‘devlet sırrı’ kavramını biraz açmasını istiyoruz Tolga Ökten’den…Bu kavramın çokça tartışılan bir konu olduğu uyarısıyla başlıyor Ökten ve “Özellikle gazetecilik mesleğinin yetki ve sınırları nereden çizilmeli sorusu da burada devreye giriyor. Bu tartışmayı en açık şekilde Wikileaks sürecinde gördük” diyor.
Kamuoyu bilginin ne kadarına erişebilir?
Demokratik ülkelerde kamuoyunu ilgilendiren ve parlamenter denetimi gerektiren konu başlıkları sır olarak kabul edilmiyor. Bu çerçevede, dış politikaya ya da ekonomi yönetimine dair temel karar kamuoyunda tartışılarak alınması genel kabul gören uygulamalardan biri.
Tolga Ökten örnekler veriyor ve yabancı bir ülkeye asker gönderme kararı, resmi kurumların mali tabloları, resmi ihale süreçleri gibi konu başlıkları kamuoyu denetimine açık olması gerektiğini söylüyor.
Aslında bu alanda istihbarat literatüründe örtülü ya da özel faaliyet olarak adlandırılan gri bir bölgenin var olduğunu öğreniyoruz. İstihbarat diplomasisinden askeri müdahaleye kadar geniş bir alanda yürütülebilen bu faaliyeteler kamuoyu bilgisi dışında istihbarat teşkilatları aracılığıyla gerçekleştiriliyormuş.
Ökten bu süreci, “Eleştirilen bir yöntem olmakla birlikte hemen bütün ülkeler bu yöntemi kullanıyor. Ancak İran Kontra skandalında gördüğümüz gibi bu tarz faaliyetler gazeteciler tarafından ortaya çıkarılabiliyor. Ve bu işe imza atanlar ciddi cezalar alabiliyor. Bu alan tam anlamıyla gri bir bölge” diyerek özetliyor.
‘Gizli bilgi’ nerede başlar nerede biter?
Trump kendisine yönelik ithamları kabul etmediğini anlatırken, “Bahsettikleri belgelerin gizlilik kararını başkan olduğum dönemde kaldırmıştım” savunmasını yapıyor.
Bu durum bizi başka bir noktaya götürüyor. Ökten’e bir belgenin ‘çok gizli’ ibaresini kazanma sürecinin nerede başladığını soruyoruz:
“Günümüzde siyasi ya da ekonomik alanda alınan bir kararın uygulaması yani taktik seviyede gizliliğin önemi giderek artıyor. Bunun en önemli nedeni bilgi ve personel güvenliğinin sağlanabilmesi. Örnek vermek gerekirse; İngiltere’nin Ukrayna ordusuna askeri yardım gönderme ve eğitim verme kararı gizli değil. Ancak bu eğitimi alan kişilerin isimleri, silahların sevkiyat noktaları gibi konular gizli ve kamuoyunu ilgilendirmez.
Benzer bir durum patentler için de geçerli. Biontech aşısının hangi ülkelere hangi fiyat karşılığında verileceği hisse senedi sahiplerinden saklanamaz ancak aşının formülü gizlidir ve kanunlarla koruma altındadır.
Son olarak teknolojinin etkisine de dikkat çekmek gerekli. Soğuk Savaş döneminde gizli kabul edilen birçok konu başlığına günümüzde internet üzerinden ulaşmak artık mümkün.
Telefon uygulamalarına, uydu görüntülerine ve video-fotoğraf paylaşımlarına dayanarak gerçekleştirilen coğrafi konumlama faaliyeti özellikle ordular açısından taktik seviyede önemli bir tehdit unsuru yaratıyor. Gizli olması gereken görüntüler anlık olarak Telegram kanallarında paylaşılıyor ve hiçbir hukuki sorumluluk ortaya çıkmıyor. Gelişen teknolojiyle gizlilik kavramının da anlamı aşındı. Bu da çok derin bir ‘gri bölge’ oluşturdu ve görünen o ki ülkelerin bu alanı kontrol altına almaları henüz mümkün olmadı.”