Fosilleri çoğunlukla müzelerde görsek de aslında onlar her yerde. Adımladığınız merdivende, mutfak tezgahında, yürüdüğünüz ormanda milyonlarca yıllık fosillere rastlayabilirsiniz. Bu fosilleri arayan meraklılarının sayısı da giderek artıyor.
Doğadaki birçok taşın içinde fosiller var ama onları tayin etmek her zaman kolay değil. Canlıdan geriye bazen bir kabuk, bazen bir kalıp, bazen de bir iz kalabiliyor.
Bazı taşların içinde gözle görülmeyen, ancak mikroskop altında seçilebilen mikro fosiller var. Bazı taşlarda ya da bu taşlarla inşa edilen yapılardaysa gözle görülebilir makro fosillere rastlanabiliyor.
Belki bir merdivende ya da duvarda gözünüze çarpan ve bir canlıya benzettiğiniz şekiller gerçekten de milyonlarca yıl önce yaşamış bir canlının kalıntısı olabilir.
Bir yağmur damlası bile fosil olabilir
Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, “Kemik, kemik parçaları, bir ağaç parçası, yaprak parçası… Hatta küçük, gözle görülmeyen mikro parçalar olabilir, DNA parçası olabilir. Bunların hepsi fosil olarak kabul edilebilir. Genellikle taşların içinde fosiller var. Mikro ya da makro ölçekte fosiller var ama hepsinde var diyemeyiz” diyor.
Türkiye’de de kayalardan yapılmış pek çok yapıda, taşların içinde fosiller görülebiliyor. Prof. Dr. Ersoy, “Söz gelimi İstanbul’da camileri dolaşsanız, pek çok blok şeklindeki kireç taşlarının içerisinde bolca fosilleri görürsünüz” diye anlatıyor.
İstanbul’daki kültürüler yapılarda, camilerde kullanılan kireç taşlarının çoğunun 5 ila 20 milyon sene önceki kayalara ait olduğunu konuşuyoruz.
Doğa tarihinin eksik parçalarını tamamlıyorlar
Dünya yaklaşık 4,6 milyar yaşında ama çok belirgin olarak canlı doğasının son 600 milyon senesi biliniyor. Bu yüzden bulunabilecek fosiller doğa tarihi hakkında önemli boşlukları doldurabilir.
Uzmanlar bir fosilden yola çıkarak fosilin bulunduğu yer hakkında önemli bilgiler de edinebiliyor. Mesela fosilin bulunduğu yerde zamanında deniz mi, göl mü olduğu fosil vasıtasıyla anlaşılabiliyor.
Ersoy, “Fosilleri ancak iyi anlarsak geçmişte dünyanın ortamının nasıl olduğunu, dünyanın başına gelen felaketlerin nasıl geliştiğini anlayabiliriz” diyor.
Fosillerin kıymetini geç öğrendik
Ersoy’un aktardığına göre Türkiye bir jeoloji cenneti ve fosilli kayaların en enderleri bile Türkiye’de bulunabiliyor. Fosillerin kıymetini geç öğrendiğimizi de ekliyor:
“Biz aslında fosillerin kıymetini sonradan öğrenen ülkelerden bir tanesiyiz. Mesela İstanbul’da tepelerin en üstünde taşlaşmış ağaçlar var. Bu taşlaşmış ağaçların olduğu bölgeler kayboldu. Bazen bir inşaatın temelinde kullanılan kayada biz bunu gördüğümüzde içimiz sızlıyor. Çünkü çok değerli, İstanbul’un ilk ormanlarının kayaları bunlar.”
İstanbul’un ilk ormanları
Prof. Dr. Şükrü Ersoy’un bahsettiği taşlaşmış ağaçları ve başka fosilleri aramak için İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Hüseyin Akkılıç ile yola çıkıyoruz.
İlk durağımız İstanbul’un kuzeyindeki bir koy. Akkılıç daha önce bu bölgede ağaç fosilleriyle karşılaştığını söylüyor. Sahada dolaşırken biz de birkaç ağaç fosili buluyoruz.
İkinci durağımız yine İstanbul’un kuzeyinde bir orman. Akkılıç önceki gezilerinde bu ormanda deniz canlısı fosillerine rastladığını anlatıyor ve “Arazide dolaşırken her an fosillerle karşılaşabiliriz. Bu kayaların içinde olabilir veya arazide ayağımızın altında olabilir” diyor.
Ormanın içine doğru yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, bir kayanın üstünde deniz canlısı fosiline benzeyen fosillere rastlıyoruz.
Fosil meraklılarının buluştuğu gruplar
Bu fosilleri arayan meraklıları ve uzmanları buluşturan sosyal medya grupları var. Akkılıç da o gruplardan birinin yöneticisi. Bu gruplar Türkiye’nin fosil varlığına katkı sağlamayı ve bulunan fosilleri korumayı amaçlıyor. Peki, bir fosil bulunduğunda ne yapmalı? Cevabı Akkılıç’tan dinleyelim:
“Fosil olduğunu düşündükleri parçaları paleontoloji bölümü olan, jeoloji bölümü olan, fosillerle ilgilenen üniversitelere ulaştırabilirler ya da bizim gibi fosil gruplarında paylaşıp, ön bir elemeye tabi tutup ondan sonra daha detaylı araştırmalar için bilim camiasına sunabilirler.”
Dünyanın kayıtlarını korumak gerekiyor
Prof. Dr. Şükrü Ersoy’un da bir uyarısı var.
“İnsanların bilime merak salmaları çok güzel bir şey. Bilim sadece üniversitelerde yapılan bir şey değil. Amatör insanlar da bilgiye ihtiyaç duyup kendileri araştırabilirler ama bunun doğa tahribatı şeklinde olmaması gerekiyor.
İnsanlar doğaya çıkıp, kaya içerisinde bir fosil parçası gördüklerinde, çekiçle onu kırdıklarında, belki de çok önemli bir değeri, altından zümrütten daha değerli bir maddeyi yeryüzünden siliyorlar, tahrip ediyorlar demektir. Bazı fosilleri yerli yerinde bırakmak sadece doğada görmek daha yararlı olur.”
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu