Rodos’ta, Osmanlı’dan bugüne uzanan cami, medrese, hamam, türbe, kütüphane ve çeşme gibi, Türk varlığının izlerini taşıyan eserler asırlara meydan okuyor. Türk eserlerinin neredeyse tamamı, şövalyelerin inşa ettiği heybetli kale duvarlarının çevrelediği “eski kent” olarak bilinen bölgede bulunuyor.
Ege Denizi’nde On İki Ada olarak adlandırılan adaların en büyüğü Rodos, Bozburun Yarımadası’na yaklaşık 11 deniz mili uzaklıkta yer alıyor. Bodrum, Marmaris ve Fethiye’den feribot seferlerinin olduğu adaya, yaklaşık 1,5 saatlik deniz yolculuğuyla ulaşılabiliyor.
Roma ve Bizans dönemlerinin ardından Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522’de fethettiği ada, yaklaşık 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kaldı. Rodos Şövalyeleri’nin de uzun yıllar hüküm sürdüğü Rodos Kalesi ve içindeki eski Rodos kenti, UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde bulunuyor.
Camilerin silueti karşılıyor
Türk tarihinin önemli bir parçası olan Rodos Adası’nın siluetine ilk bakışta, Süleymaniye ve Pargalı İbrahim Paşa camilerinin kubbe ve minareleri görülüyor. Camilerin yanı sıra şehri çevreleyen kale surlarının arasında, Osmanlı mirası kubbeli yapılar ve cumbalı evler yer alıyor.
Kanuni Sultan Süleyman adına fethin simgesi olarak 1523’te yaptırılan Süleymaniye Camisi, adanın merkezinin hemen her yerinden görülebiliyor.
Sadece Pargalı İbrahim Paşa Camisi ibadete açık
Adaya gelenleri karşılayan bir başka Osmanlı eseri ise 1540 yılında yapımı tamamlanan Pargalı İbrahim Paşa Camisi.
Rodos’ta sadece Pargalı İbrahim Paşa Camisi ibadete açık ancak namaz vakitleri dışında kapıları kilitli tutuluyor, ışıkları da yanmıyor. Adanın yerlisi Türkler, bu duruma tepki gösteriyor. Caminin avlusundaki son cemaat yerinde de namaz kılınmasına imkan tanınması talep ediliyor.
Caminin üst bölümü kapalı tutuluyor. İçeride namaz vakitlerini gösteren dijital ekran göze çarpıyor. Caminin içinde her iki yanda yer minderi ve hasır yastıkla oluşturulmuş oturma alanları dikkati çekiyor.
Adaya gezi için gelen Türkler, Pargalı İbrahim Paşa Camisi’nin hemen önünde bulunan yıllanmış çınar ağacının gölgesindeki banka oturup dinleniyor. Burada soluklananlar, kendilerini bir Ege kasabasında gibi hissettiklerini ifade ediyor.
Camiye gelenleri, Rodos’un yerli Türklerinden 87 yaşındaki Şahap Kaşlıoğlu karşılıyor. Günün önemli bölümünü buradaki bankta geçiren Kaşlıoğlu, turistlerle sohbet ediyor, adanın tarihiyle ilgili bilgiler veriyor.
Kale surları arasında tarihe yolculuk
Kalenin içine girildiği andan itibaren adeta tarihte yolculuğa çıkılıyor. Antik çağdan bugüne çeşitli dönemlere ait eserlerin olduğu adada, Türk-İslam mimarisinin en güzel örnekleri de yer alıyor.
Türk eserlerinin neredeyse tamamı, şövalyelerin inşa ettiği heybetli kale duvarlarının çevrelediği “eski kent” olarak bilinen bölgede bulunuyor. Çeşitli dönemlere ait ilginç yapılarıyla dikkati çeken bu alanda turistler yoğunluk oluşturuyor.
Çarşıdaki gezi sırasında, kafe ve restoran işleten, esnaflık yapan, adanın yerlisi Türklerle karşılaşmak da mümkün.
Kentin birçok noktasındaki Osmanlı çeşmeleri ve kalenin içine açılan kapılarda Osmanlı alfabesiyle kaleme alınmış kitabeler turistlerin ilgisini çekiyor. Sultan Abdülmecid zamanında 1852’de inşa edilen Fethi Paşa Saat Kulesi de kafe ve seyir terası olarak kullanılıyor.
Rodos’ta Osmanlı mirası Türk-İslam eserleri için yönlendirme levhası bulunmaması dikkati çekiyor.
Bitmeyen restorasyon
Tarihi kaynaklarda, Rodos’ta Türk medeniyetinin izlerini taşıyan 14 cami ve medrese, 2 hamam, 15 türbe, kütüphane ve çok sayıda çeşmenin bulunduğu belirtiliyor. Camilerin çoğunun harap durumda olması görenleri üzüyor. Rodos Adası’nda, Osmanlı döneminde yapılan camilerin neredeyse tamamı “restorasyon” gerekçesiyle yıllardır kapalı tutuluyor.
Bunlardan birisi olan, 1588’de 4. Murat döneminde inşa edilen Sadrazam Recep Paşa Camisi de atıl görünümüyle yürek burkuyor. Eski Türk mahallesinin tam ortasındaki meydanda bulunan cami, çevresindeki kafe ve restoranların kalabalığında tüm terk edilmişliğine rağmen ayakta durmaya çalışıyor.
Minaresinin bir bölümü yıkık durumdaki cami, yırtık naylon branda çekilmiş pencereleri, ot bürümüş bahçesi, zamana direnen kubbe ve sütunları ile restore edilmeyi bekliyor.
Caminin çevresine kurulu iskelenin küflenmiş hali, uzun yıllardır hiçbir tamiratın başlamamış olmasını gözler önüne seriyor.
Kale içindeki bir başka Osmanlı eseri Mehmet Ağa Camisi de Sokrates Caddesi’nde bulunuyor. Bu cami ile Bab’ı Mesdud, Borazani Baba, Girit, Hamza Bey, Hurmalı, Salakos Köyü, Sultan Mustafa ve Şadırvan camileri de ibadete kapalı tutuluyor. Adada yaklaşık 5 bin Türk’ün yaşadığı belirtilen Uzgur köyündeki Muradiye Camisi ise kiliseye çevrilmiş durumda.
Rodos Türk Vakıf İdaresinin yaşatmaya çalıştığı Osmanlı mirası camilerin kapalı tutulmasına gerekçe olarak, cemaat azlığı ve devam eden restorasyon çalışmaları gibi sebepler ileri sürülüyor.
Kale içinde yer alan ve adanın önemli tarihi zenginliklerinden türbeler de kaderine terk edilmiş durumda. Osmanlı tarihi için büyük önemi olan Borazani Baba ve Canbek Giray Han türbeleri bakımsızlığıyla dikkati çekiyor.
Murat Reis Camisi
Kalenin surlarının çevrelediği alanın dışında, 1609’da Kaptan-ı Derya Murat Reis için yapılan türbenin yanına 1636 yılında inşa edilen Murat Reis Camisi de yılların yorgunluğuna rağmen ayakta kalan Osmanlı eserleri arasında yer alıyor.
Çok sayıda Osmanlı mezarının olduğu alan “Türk Şehitliği” olarak biliniyor. Bu alan da restorasyon çalışmaları bahane edilerek kapalı tutuluyor. Şehitliği ve mezarları ziyarete gelenler, külliyeyi çevreleyen duvar ve demir parmaklıkların arkasından dua ediyor.
Kütüphane ziyarete açık
Rodos’ta Osmanlı’dan kalan, 1793 yapımı Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ise Süleymaniye Camisi’nin hemen karşısında bulunuyor. Başta Türkler olmak üzere turistlerin büyük ilgisini çeken kütüphane, adada bugüne ulaşan en önemli kültür miraslarından biri olarak görülüyor.
“Sultan Selim’le birlikte adaya geldik”
Adada yaşayan Türklerden Şahap Kaşlıoğlu, fetihle birlikte atalarının da Rodos’a yerleştiğini söyledi.
Babasının Pargalı İbrahim Paşa Camisi’nde 25 yıl imamlık yaptığını anlatan Kaşlıoğlu, kale içi bölgesinde 3 bin civarında Türk’ün yaşadığını aktardı.
Adanın genelinde ayakta kalan 8 caminin olduğunu, bunlardan 7’sinin kale içinde bulunduğunu belirten Kaşlıoğlu, “İtalya’nın adadaki hakimiyetinin olduğu dönemden sonra Türklerin çoğu adadan göç etti. Bizim atalarımız Kanuni Sultan Süleyman’dan önce ilk çıkarmada Sultan Selim’le birlikte adaya gelmiş. O günden bugüne buradayım. Bir yere de gitmem. Bir parça zeytin, bir parça ekmek yerim, suyumu içer yaşarım.” ifadelerini kullandı.
Murat Reis Camisi’nin bahçesinde atalarına ait birçok mezarın bulunduğunu, 3 yıl önce vefat eden eşinin mezarının da Rodos’ta olduğunu dile getiren Kaşlıoğlu, soylarının da Karamanoğulları Beyliği’ne dayandığını kaydetti.
Kaşlıoğlu, “Pargalı İbrahim Paşa Camisi’nin yapımına 1530’da başlanmış ve inşası 10 yıl kadar sürmüş. Caminin ibadete açıldığı 1540 yılında ise önüne çınar ağacı dikilmiş. Dikene Allah rahmet eylesin, ben de hala gölgesinde oturuyorum.” dedi.
Rodos’u gezmeye gelen turistlerden Bahtiyar Türksever de adadaki Türk-İslam eserlerini dimdik ayakta görmekten mutluluk duyduğunu vurguladı.
Türksever, “Ecdadımız burada 400 yıl egemen olmuş. Osmanlı eserlerini görünce çok etkilendim. Duygularımı tarif edemiyorum. Eski Osmanlı mahallelerini gezdim, Türk mezarlarını ziyaret ettim. Burada onlarca cami var. Gördüğüm manzara üzücü. Hepsi de kötü durumda.” diye konuştu.
Bodrum’dan Ege adaları seyri yapan kruvaziyerle Rodos’a gelen Hüseyin Kıran ise adada gördüğü Osmanlı eserleri karşısında çok hüzünlendiğini ifade etti.