Bir kış akşamı, Ankara’nın soğuk havası dışarıda sert esiyordu, ancak şehrin lüks otellerinden birinin sıcak lobisinde önemli bir toplantı gerçekleşiyordu. Dönemin bakanı, yanında kayınbiraderiyle birlikte, büyük bir firmanın sahibi ve CEO’sunu ağırlıyordu. Masanın üzerindeki kahve fincanlarından yayılan hafif koku dışında, ortamda bir gerginlik hakimdi. Ancak bakan, o gergin havayı dağıtacak kadar sakin görünüyordu. Sohbetin konusu ise netti: Ülkeye büyük bir yakıt sevkiyatı yapılacaktı ve bu işin başına kimin geçeceği burada karara bağlanacaktı.
Bakan, ne bir fiyat söyledi ne de bir anlaşma teklifinde bulundu. Adeta bir gölge gibi davranıyor, asıl işin başkalarının elinde olduğunu hissettiriyordu. Firmanın sahibi ve CEO’su, karşılarındaki bu sessiz tavır karşısında şaşkındı, ama bir şeylerin döneceğini anlamışlardı. Bakan, bir noktada sigarasını masaya bıraktı ve konuşmasını kısa ve net bir cümleyle bitirdi:
“Bu konuyu kayınbiraderimle detaylandırırsınız. O sizinle ilgilenecek.”
Ertesi sabah, firmanın sahibi bakanın kayınbiraderiyle buluştuğunda, maskeler bir anda düştü. Kayınbirader, açık bir şekilde konuştu: “Bu işin gerçekleşmesini istiyorsanız, 750 bin dolar ödemeniz gerekiyor.”
Adam şaşkındı. İlk başta bir yanlış anlaşılma olduğunu düşündü. Ama kayınbiraderin yüzündeki soğukkanlı ifade, teklifin gerçekliğini gözler önüne seriyordu. Adam bir süre düşündü, sessizce konuşulanları tarttı ve sonra otelin çıkış kapısına yönelirken net bir şekilde restini çekti:
“Ben bu tür bir oyunla iş yapmam. Eğer dürüstçe çalışamayacaksak, bu masada daha fazla yerim yok.”
O anda herkesin üzerine bir sessizlik çöktü. Bakanın kayınbiraderi ise, firmanın sahibi gittikten sonra derin bir nefes alıp telefonuna yöneldi. Ancak bilmedikleri bir şey vardı: O rest, sadece o günü değil, gelecekteki birçok karanlık işin de kaderini değiştirecekti.