İskeçe Türk Birliği Başkanı Ozan Ahmetoğlu, Yunanistan’ın, Batı Trakya’daki Türk dernekleri ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını 13 yıldır uygulamadığını açıkladı.
İskeçe Türk Birliği’nin (İTB) 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle düzenlediği “Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığı ve Diğer Azınlıklarla İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararlarını Uygulamama Politikası” konulu çevrim içi konferansta İskeçe Türk Birliği’nin 38 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi de ele alındı.
Yunanistan’ın “Türk” ifadesi rahatsızlığı
Konferansın ev sahipliğini yapan Ahmetoğlu, Birliğin 38 yıldır insan hakları ihlali ile karşı karşıya olduğunu belirterek İTB’nin yaşadığı sorunlarına ilişkin şu açıklamaları yaptı:
“İsminde Türk kelimesi olduğu için 1927 yılında kurulan ve 56 yıl boyunca yasal bir şekilde faaliyetlerini sürdüren derneğimizin, siyasi bir kararla, ismindeki Türk kelimesinden dolayı, yasal statüsüne mahkeme kararıyla son verildi ve elinden alındı. Bu sadece İTB için değil, Gümülcine Gençler Birliği ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği için de geçerli. Daha sonra kurulmak istenen azınlık dernekleri için de aynı durum söz konusu. Bu ayrımcı ve antidemokratik uygulama her ne kadar AİHM tarafından mahkum edilse de her ne kadar AİHM Türk azınlık derneklerini ve aynı zamanda Makedon azınlığı derneklerini haklı bulsa da Yunanistan, 13 yıldır AİHM’nin derneklerimizle ilgili kararlarını uygulamıyor ve uygulamamaya da devam ediyor.”
İTB’nin yıllardır süren hukuk mücadelesi
Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Pervin Hayrullah ise İTB’nin hukuk mücadelesinin uzun yıllardır devam ettiğine dikkati çekti.
Hayrullah, “Bizler neredeyse ömrümüzün tamamını İTB davasıyla geçirmiş durumdayız. Kırk yıl civarında bir süreyi İTB’nin yeniden yasal sıfatına kavuşması için mücadeleyle geçirdik. Buna hukukçularımız da tanık ama yaşamsal olarak, geçmişte yasal olduğu günleri çocukluğumuzdan hatırlıyoruz ama bir ömrü de İTB’nin yeniden yasallaşması süreciyle geçirdik.” dedi.
Batı Trakya’da azınlık dernekleri de “Türk” ifadesi geçtiği gerekçesiyle kapatılmıştı
1927’de kurulan İTB, 1928’de kurulan Gümülcine Gençler Birliği (GGB) ve 1936’de kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği (BTTÖB), adlarında Türk ifadesi geçtiği, Batı Trakya’daki azınlığın Lozan Antlaşması’nda “Türk” değil “Müslüman” olarak tanımlandığı iddiası ile 1980’li yıllarda kapatılmıştı. Bir dönem azınlık okulları tabelalarında ve karnelerinde bulunan “Türk” ifadesi Yunanistan tarafından görmezden gelinirken bu tarihten sonra Türk ismi taşıyan derneklere resmi statüde faaliyet izni verilmemişti.
Kuruluşları reddedilen Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği, kapatılan İTB ile birlikte konuyu 2005’te AİHM’e taşımıştı. Mahkeme 2007 ve 2008 tarihli kararlarında dernek kurma özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermişti.
Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi, Yunanistan’ın AİHM kararlarını uygulayıp uygulamadığını yakından takip ederken Yunanistan Parlamentosu 2017’de AİHM kararlarının uygulanmasının önünü açmak amacıyla bir yasa değişikliğini onaylamış ancak yasada bulunan çekinceler gerekçesiyle Türk ismi taşıyan derneklerin resmi faaliyetine izin verilmemesi yönündeki uygulama devam etmişti.
Atina’nın Batı Trakya Türk Azınlık derneklerine olan tutumu eleştirildi
İTB, bu yasal değişikliğin ardından Yargıtaya itirazda bulunurken Yargıtay, Haziran 2021 tarihli kararıyla İTB’nin, AİHM kararının uygulanması ve yasal statüsünün iade edilmesi talebini reddetmişti.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise Eylül 2021’de Strazburg’da düzenlenen toplantıda, Batı Trakya Türk Azınlık dernekleriyle ilgili AİHM kararlarının Yunanistan tarafından uygulanmamasını incelemiş, Atina’nın bu tutumunu eleştirmişti.
Eylül 2021 tarihli “Avrupa Konseyi Yunan Yargıtayının İTB’nin temyiz talebini reddetmesini kınıyor” başlıklı kararda dernek kurma özgürlüğünün ihlal edildiğinin altı çizilmişti. Söz konusu kararda, Yargıtay kararında AİHM’in de vurguladığı dernek başkan ve üyelerinin şiddete başvurmadığı veya demokratik prensiplere aykırı bir eyleme karışmadığına ilişkin “temel unsurun” göz ardı edildiği vurgulanmıştı.