Evinize bir hayvan alıp uzun süre baktıktan sonra o sizin bir parçanız olur, dışarı atmaya kıyamazsınız. Düşünün! Yıllarca baktınız, yedirdiniz, içirdiniz, hastalıkta, sağlıkta hep yanında oldunuz ve bir süre sonra sana vereceğim maddi manevi emekler bu kadar güle güle diyerek dışarıya atabilir misiniz?
EVET; Yetiştirme Yurtlarında aynen böyle yapıyorlar. Anasız, Babasız, kimsesiz yoksul çocukları devlet garantili, YETİŞTİRME YURTLARINA alıyorlar. Yediriyorlar, içiriyorlar, giydiriyorlar, besleyip, büyütüp, okutup sen 18 yaşına geldin diyerek sokağa atıyorlar.
Yıllarca Yetiştirme Yurdunda yaşamış, hayata yabancı, sevgiye aç, gideceği yerin olup olmadığının sorgulanmadığı, varsa eğer, ANAYA yabancı, Babaya yabancı kısacası tüm akrabalarına yabancı, 18 yaşındaki ( en deli çağ, her şeye müsait ) böyle bir insanı yabancısı olduğu dünyaya salıveriyorsunuz.
YETİŞTİRME YURDU’NA kimler geliyor. Bakacak kimsesi olmayanlar, gidecek sıcak bir yuvası olmayanlar. Hayatlarından koparılıp alınan ailelerinden yoksun çocuklar. EVET ÇOCUKLAR.
DEVLET 5-6 yaşlarında bir çocuğu YURDA kabul ettiği vakit, o çocuğun ANASI OLUYOR, BABASI OLUYOR, kısacası ailesi oluyor.
YURTTA ÇOCUĞA, sevgi veriliyor mu? Hangi birine sevgi vereceksiniz, hangisiyle konuşacak, hangisiyle dertleşecek, hangisinin derdine derman olacaksınız.
YETİŞTİRME YURTLARININ, bitmeyen maddi problemleri içerisinde çocukların manevi sorunlarıyla ilgilenmek için yeterli zaman yoktur, hiçbir surette de olmamıştır, olması da imkansızdır.
YETİŞTİRME YURTLARINDA bayramlar kara gündür. Sabahın erken saatlerinde düdük sesiyle sıcak yataklarından kaldırılan çocuklar, taş koridorlarda, kışın soğuğunda, yazın sıcağında ilin en yetkili kişisinin gelip birkaç beylik söz etmesini beklerler.
Söylenecek sözlerin hiçbir anlamı yoktur, YURT çocuğunun hiçbir derdine derman olmaz, protokol denen şeyin illerdeki uygulamasından başka bir şey değildir.
YURT çocuğunun özlemini duyduğu aile ortamını yurtlarda bulmak pek mümkün değildir, zaten ne yöneticinin ne hocaların ne de devletin pek umurunda değildir. Herkes görevini yapmanın huzuru içindedir, bu görevleri arasında çocukların psikolojik sorunlarıyla ilgilenmek diye bir madde zaten yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında, Muharrem İnce’nin seçim gezilerinde dile getirdiği, Yetiştirme yurdunda 18 yaşını doldurduktan sonra kapı dışına konulan genç, kimsesiz çocukları derhal devlette işe alacağını söylemesi bu durumdaki binlerce gencin umudu olmuştu”, ancak, toplumumuzda görülen duyarsızlık bu konuda da kendisini göstermiştir. Seçimlerin atmosferi içinde söylenen ve binlerce gence hayat verecek olan bu cümleler, ne basının ne de halkımızın umurunda olmuştur.
Büyük şehirlerin varoşlarında dolaşırken, gözlerinizi etrafa çevirin çok masum bakışlı, utangaç genç göreceksiniz. Onlara nerden geldiklerini sorunuz, tabii verecekleri cevabın ağırlığına tahammülünüz varsa eğer.
ALIŞKANLIK: Bir adam, çobanının; yeni doğduğunda sevmesi için yanına getirdiği danayı, sonraki günlerde de kucağına alarak sevmeye devam etmiş. Buna öylesine alışmış ki dana büyüyüp öküz olduğunda bile her gün onu kucağına almış ve sevip taşıyabilmiş. Gerçekten alışkanlık çok yaman bir öğretmendir ve hiç şakası yoktur. Ağır ağır, sinsi sinsi içimize sızar; başlangıçta sevimli, alçakgönüllüdür; ama zaman geçip de oraya yerleşip kökleşti mi, öyle azılı, öyle amansız bir hal takınır ki kendisini eleştirmemize bile izin vermez.
Asıl eğitimimiz bizi emzirip büyütenlerin elindedir. Çünkü en büyük kötülüklerimiz küçük yaşlarımızda belirmeye başlar. Çocuk bir kedinin kuyruğunu tutup çeker, kuşla, köpekle birer oyuncakmış gibi oynayıp, yara bere içinde bırakır; annesi de ona bakıp eğlenir. Kimi baba da oğlunun savunmasız bir uşağı öldüresiye dövdüğünü, bir arkadaşını tehlikeye attığını, aldattığını gördüğü zaman bunu yiğitlik belirtisi sayarak sevinir. Oysa bunlar zalimliğin, zorbalığın, dönekliğin asıl tohumları, kökleridir. Çocukta filizlenirler, sonra alışkanlığın kucağında büyüyüp gelişirler. Bu kötü davranışların yaşın küçüklüğüne ve yapılanın önemsizliğine bakarak hoş görmek tehlikeli bir eğitim yoludur. Çocukta egemen olan doğadır ve doğa gerçekte sadece yeni tomurcuklanırken katıksız ve sağlıklıdır. Hem hırsızlığın çirkinliği, çalınan şeye göre değişmez ki. Ha Elma çalmışsın ha para.” Elma çaldı, ama kasadan para çalmak aklına bile gelmez.” Diyenlere benim diyeceğim şudur. “ Elmayı çaldıktan sonra niçin parayı da çalmasın?”
Aslında bizler, sandığımızdan çok daha zenginiz. Ama ne yazık ki bizi oradan buradan isteyerek, dilenerek yaşamaya alıştırmışlar. Kendimizi bir kenara atarak her durumda çokça başkalarından yararlanmaya zorlamışlar bizi. (MONTAIGNE)