Çocuk dedesine sormuş: “Dede, ninem ile kaç yıldır evlisiniz?” “40 yıldır evlat”, demiş dede. “Peki ama dede, ben sizi hiç kavga ederken görmedim bunun sırrı nedir?”
“Otur evlat anlatayım. Biz ninen ile evlendiğimizde elde avuçta bir şey yok, kimsem de yoktu. Ben nineni bizden oldukça uzaktaki köyden aldım, nikahımız kıyıldı, benim at arabasına ninenin üç beş eşyasını attık ve bizim köyün yolunu tuttuk.
Yolda benim atın ayağı sürçtü ve tökezledi, ben “Bu bir “ dedim
Devam ederken bir daha tökezledi, ben yine “Bu iki” dedim.
Köye de epey yolumuz vardı, bizim atın ayağı bir daha tökezleyince “bu üç” dedim ve çektim belimden piştovu, atı orada vurdum. Ben atı vurunca ninen başladı bana söylenmeye.
“Biz şimdi nasıl gideceğiz.”
“Niye durup dururken atı vurdun?”
“Sende hiç akıl yok mu?”
“Bu eşyaları nasıl götüreceğiz?”
Ben de döndüm ninene “BU BİR” dedim.
O GÜN BU GÜNDÜR, GÜL GİBİ GEÇİNİP GİDİYORUZ.
TEBESSÜM: KÖR KADI.
Eski Şer’iye mahkemelerinden birinde, gözünde şehlalık bulunan bir kadı, davacının getirdiği şahitlerin yalan söylediğini anlayıp adama çıkışmış: “Efendi, götür bu rezilleri karşımdan. Bizi haklılığına inandıracaksan doğruyu söyleyecek, yalana hiç sapmayan şahitler getir.”
Davacı gitmiş, on beş dakika sonra iki şahit daha getirmiş. Kapıdan girerlerken şahitlerden birincisi hafif şehla olan kadıya selam vermiş: “SELAMUNALEYKÜM KÖR KADI!”
Kadı efendi fena halde kızmış ve yine davacıya dönüp bağırmış: “Bre nabekar, sana doğruyu söyleyecek şahit getir dediysek, böyle dümdüz meşe odunu gibi birini ısmarlamadık ya!”