Bu tarih ve bu kutsal ay uyum sağladı mı, dersiniz ?!… Hem de ne uyum ne uyumJ… Biri diğerinin varlığı ve sebebi olunca ?!..
Milli günler, neyin başlangıcıdır, Milliliğin olmadığı yerde, diniliği yaşamak mümkün mü, millilik kendinden mi oluşur, onu oluşturan esas madde nedir ? önce bu soruların cevabı gerek, sonra da her iki kavrama merhaba demek, anlamını bulsun….
Sağlıkla karşılamaya hazırlandığımız Ramazan ayının bereketini, bu kutsallığını bize yaşatan 18 Mart 1915 değil mi ?! O nedenle Çanakkale’de oluşan sabır, Tanrıya şükrü getiriyor…
Recep-Şaban derken, geldi Ramazan…
Bereket ve mağfiret (bağışlama) ayı olarak bilinen, diğer bir söylemle de bolluk-sağlık ayı diye de bilinir, tüm çirkinliklerin gizlendiği, törpülendiği, onlara da nefis orucu tutturduğumuz devredir… Bu devreye sağlıklı girmenin yanında sevdiklerimizden ayrı olarak, iftar sofrasında ve sahurda beraber olamamanın ıstırabı içinde Ramazan ayına girmenin mutluğu birden mutsuzluğa dönüşür ki bizleri etkilemiyor desem, yalan söylemiş oluruz…
Ramazan ayı içinde meşru sebeplerle orucunu tutamayanların, Ramazan kolisi hazırlatarak veya alarak, ruhunu temizleme, kendini huzurlu hissetme şekli her zaman vardır, mali gücü buna müsait olanlar, böyle bir anlayışla hareket eder, hatta tutamadığı oruçları için Osmanlı’dan gelen kültürümüzle ZİMEM denen defter geleneği içinde gereğini yapar.
Ramazan kolileri ne güzel, saf ve dürüstçe düşünülüp temiz-dürüst anlayışla satışa çıkınca, anlamlı alım, anlamlı satış, bereketiyle bol kazanç olur…
ASMADA ekmek modelini ortaya sürenler, bu AVM kıskacındaki pahalılıkta ASMADAN koli modeli oluştursalar da hem sevabını değerli hem modelini etkin kılmış olmazlar mı?!..
“Her milletin kendi inançları içinde kutsal saydığı aylar vardır. Bu aylar, kişilerdeki ruhi zenginliği geliştirirken, toplumsal barışa katkı sağlar ve birliği kuvvetlendirir; gözleri bireysellikten başka kimseyi görmeyen çıkarcı, neme lâzımcı, duyarsız, ayarsız ve kararsızlara kendilerini değerlendirme, gelecek için yola hazırlanıp eyerlendirme fırsatı verir… Bu fırsat yılda bir kez gelir, ama hırsızlara, yolsuzlara, donsuzlara da karar verdirir, verilen karar ELİF’in doğruluğunda, VAV’ın mütevaziliğinde de kendini bulursa, kişinin ruhuna dinçlik, ailesinin ve toplumun huzuruna gençlik getirir…
Ramazan ayının kültürel yaşantımızdaki yeri de önemlidir. Bu ay gelmeden önce yapılan ev hazırlıkları, çarşı-pazar alış-verişleri, heyecanlar, ev ve beden temizlikleri, ruh temizliğini kendinden doğurur… Herkesin imkanına göre bu kutsal ayı karşılaması da kişinin kendine olan güvenini, dünyevi yaşamla, uhrevi yaşam arasında bağ kurup toplumsal iletişimi ne şekilde geliştireceğini, hem kendi içinde hem de komşular ve arkadaşlar arasında sohbet tarzında da olsa tartışmaya açar…
Ramazan ayı seneden seneye oruç tutup, namaz kılanların ayı değildir. Oruç tutmayıp; tehditle, mobinkle, sert bakışlarla oruç tutturanların ayı hiç değildir. Oruç tutanın, tutmayana; iftarın anlamını bilmeden iftar sofralarında boy gösterenlerin, göstermeyene bir üstünlüğü olamaz. Tıpkı “Arap’ın, Acem’e” üstünlüğünün olmadığı gibi… Burada lâik bir anlayış devreye girer ki, bu da bu kutsal aylarda kendini bilmeyenler için sigorta görevindedir.
Diliyoruz ve istiyoruz ki; Allah’ın verdiğine inandığımız aklı kullanarak, insanları kırmayı, ezmeyi, ötekileştirmeyi, anlamsız savaşı bırakalım, insanı, insana, insanca anlatan, anlayan bireyler olma yolunda Ramazan ayının kutsiyetini bir kez daha irdeleyelim.
İlkeli ADAMLARIN ülkesinde HUZURLU olmak, huzurlu olmak için kendini tanımak, kendini bilmek, bilenleri çoğaltmak, toplumsal huzura kavuşmak, insanları mutlu kılmak…” (Parlakyıldız:gazetevitamin)
İnsani ve dini günlerin özgürlüğünü yaşatan, milli günümüzü oluşturanlara, rahmetle, özlemle ve saygıyla merhaba.
Her iki kavramın da anlamını bilen-yaşayan ve yaşatanlara SELAM olsun, SEVGİLERLE…