Kadın kavramı erkekle, erkek kavramı kadınla buluşunca, iş-aş-eş bütünlüğü evlenmek işlevselliğini oluşturur ki aile etkinlik kazanır… Baba, annenin; anne de babanın oluşumunda görev ve sorumluluklarını etken kılınca, AİLE gibi bir güzellik ortaya çıkar…
Eş olan annelerin yaşadığı süreçle ayrı, aramızdan ayrıldığında değerleri ayrı bilinmiş, annedeki birleştirici unsur hem eş için hem çocuklar için aranılır-anlatılır, olmuştur…
Genel anlamda bütün ANNELER güzel ve özeldir, yeter ki anne olmayı bilsin-özümsesin…
Türk örf-âdetinde, İslâmi alanda da yer alan bu değer sistemi, ne hazindir ki, tüketim toplum anlayışı içinde görülmüş, ANALARIN veya babaların hakkı zaman zaman “huzur evlerinde” son bulmuş, aramızdan ayrıldıklarında mezar taşlarında canım annem ve canım babam ifadesiyle bütünleştirilmiştir. Biz, buradan hareketle; bu gün ANALARIMIZI gruplandırarak merhaba diyelim.
Her yazdığımız merhaba, empatiyle yazılmıştır, sizler de öyle okuyunuz,
Gelin olup gittiği evde bütünleşen, çektiği ve çekeceği sıkıntıların hepsine göğüs geren analara MERHABA !
Kaynana çilesi-yle-sillesi-yle (tokatıyla) hayata başlayan, doğan çocuklarıyla evde kendini etkin ve yetkin kılmaya çalışan, iş, aş, eş üçgeninde kendini olgunlaştıran analara MERHABA!
“Gelin sen hoş geldin, oğluma eş geldin; ağzın kilit-gözün bulut, babanın evindekileri unut..!” diye kaynanası tarafından sorguya çekilip dikkatli olması istenen, evin içinde ve dışında daima gözlenen, akşama kadar kocası ve çocukları tarafından özlenen analarımıza MERHABA !…
Evlenmiş olmak için evlenen, işsiz kocası, mahallenin mutsuzluk abideleri, dedi-doku kumkumaları kadınlar tarafından daima gözlenen, “cinselliğini-dinselliğini” bilemeden yaşayan analara MERHABA !…
“Hayatım, canım, şekerim,” ben senin cebinden paraları çekerim düşüncesiyle çocuk yapıp “mirasa konup, mirasyedi” kadın analara da kerhen MERHABA !…
“Kaynanaların zalim olduğu zamanda gelin, gelinlerin zalim olduğu zamanda kaynana olan şanssız-bahtsız, çile çekmeyi, yaşlanmayı bekleyen, gördüğü zulümleri kimseye anlatamayan, ancak çocuğunu dizinde uyuturken, “derdini, gamını-kederini” gözyaşları içinde geleceği gördüğü, ona ümit bağladığı çocuğuyla paylaşan analara MERHABA !…
Tarlada işci, evinde aşçı olan, sevmeyi-sevilmeyi yaşamayan, “ben bilmem, beyim bilir” düşüncesiyle yaşadığını zanneden, “çocuk yapmayı ve doğurmayı cinsellik” saymayan, “itaat et, rahat et” anlayışı içinde sorunsuz kadın olma unvanını alan analara MERHABA !…
İş hayatında, aş hayatında, eş hayatında sömürülen, mutluluğu “biat” anlayışıyla bulabileceğini zanneden, kendini sorgulamayan analar da kerhen MERHABA !…
İş hayatında, akademik hayatta hem çocuk hem kariyer yaparım, diyen ve gerçekten de bunda başarılı olup “model” olan analara da MERHABA !
14 yaşında evlenip 15 yaşında anne olan, kaynana, görümce, kayınpeder, elti, kayınbirader ve elti çocuklarıyla bütünleşip oyun yaşında aile oluşturarak, sorumluluk alan annelere MERHABA !…
Sorumsuz kocaların elinde sorunlu hale gelen, un eleyip ekmek yapacağım, akşama çocuklarıma, kocama yemek hazırlayacağım diye, kaba, görgüsüz, duygusuz, vurgusuz, arkasız biriyle olan, gözyaşını ekmeğine katık edip iç çeken, CAN analara MERHABA!…
“Yerine düşmeyen güzel, yerini yerini gezer” özlü sözüyle yaşayan, mutsuz ve umutsuz analara MERHABA!…
“Babasının evinden gelinliğiyle çıkıp, kocasının evinden kefenle dönmek” gibi sahiplenme, gittiği yerle bütünleşme anlamı taşıyan; lâkin kadını, kimsesiz, güçsüz, yeteneksiz, dayanaksız bırakıp “ işsiz-aşsız-evsiz-sorunlu-borçlu” kocalarla yaşamak zorunda bırakan anlayışın içinde boğuşarak, saçlarını SÜPÜRGE eden, yer-yâr görmeyen analarımıza MERHABA!…
Karın tokluğuna eş olan; çalışmayan, eve-aileye laf getiren kocaların pisliğine dayanıp çocuklarını okutan, geceleri evinde, gündüzleri el evlerinde temizliğe giden, namusuna göz dikilen, dillendirilen, ama asla eteğine çamur değirmeyen onurunu, gurur bilen analara MERHABA !…
Kamu sektöründe, üniversitede çalışarak, evdeki ortak hayatın ekonomik yükünü paylaşan, iş sonrası eve gelen, ailesini mutlu etmeyi başaran, çocuklarına yeterli ilgiyi gösteremeyen, zaman ayıramadığı için annelik yapamadığından kendini eleştiren analara MERHABA!…
Hazır para, hazır ev, hazır hizmetçi, hazır araba, hazır yemekle yaşayan, ama bir çocuğuna bile annelik yapamayıp da değerler sistemi kazandırmayan, kendini aristokrat tipmiş gibi gösteren “küçük hanımefendi” ruhlu analara kerhen MERHABA!..
Genç yaşta dul kalıp, evi kira, bakkalı borç, çocuğu yetim, kendisini eve hakim kılıp çocuklarını yetiştiren gururunu üstün bilen, şuurlu analara can-ı gönülden MERHABA !…
Kocanın dayağından, kaynananın dırdırından, mahallenin dedi-kodu-sundan bıkan, ama evini- ailesini bırakmayan çilekeş analara MERHABA!
Evi yıkık; halısı hasır, döşeği çul, kocası şehit, oğlu yetim, kendisi dul, ama hayatı hep yoksul olan analara candan MEHABA!…
Vatan-millet uğruna kocasını, oğlunu şehit veren, eline ay-yıldızlı kına yakıp gerektiğinde kendisini de vatan için şehit olmaya hazırlayan, bizlere huzurlu-sürekli vatan bırakmayı amaçlayan analara yürekten MERHABA!…
Kendini bir türlü özneleştiremeyip hep nesne kalmayı yeğleyen, KIL-KÂL (dedikodu) içinde bir yerlerin KILI olmayı içine sindiren analara kerhen MERHABA!…
Kıyafetinden dolayı ötekileştirilen, ama bir türlü oturup da onunla konuşulmayan, eğitim verilmeyen, ama çocuğunu vatan için kınalayan, saf ve temiz duyguları siyasilerle-toplum tarafından istismar edilen analar da MERHABA!…
Türk örf ve âdeti içinde Orta-Asya’dan beri kullandığı milli başörtüsünü siyasetin emrine vermeyen diri, iri, dinli-imanlı analara da MERHABA!…
Kocasından bulamadığı mutluluğu, çocuklarında bulmaya çalışan, “özü-sözü bir pınar gözesi kadar berrak”, gururu sıcak, ELİF’İ iyi bilen, VAV’I güzelleştiren analara da MERHABA!…
Doğurduğu çocukla; kabileyi-millet; milleti-devlet; devleti de ebed-i müddet (süresi olmayan sonsuzluk) yapanların anası olanlara yürekten-gönülden MERHABA!…
“Atatürk’ün ifadesinde kendini bulan Türk kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi layıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bu günün gereçlerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da alim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.” (https://atam.gov.tr/turk-kadini-ve-kadin-hukukunda-devrim/)
Annelik kavramını iyi bilen, Atatürk’ün özellikle vurguladığı kadın tanımına uyan, bu milletin anası olmayı hak-eden Atamızın annesiyle, tüm kadınlarımızın bu özel ve anlamlı gününü kutluyor; ebediyete göç eden annelerimiz ile ailemizde aramızdan ayrılanlarla, evdeşim MEBRURE hanımı rahmet-minnet, saygı ve şükranla anıyorum…
Kadın cinayetlerini yapanları da KINIYORUM…
Tüm ülkelerdeki annelerin de ANNELER gününü kutluyorum.
SEVGİLER, tüm şiddete rağmen KÜFRÜ bırakıp ŞÜKÜR içinde ANNE olanlara…
KKTC’den annelerimize SAYGIYLA…
12.05.2024
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Akademisyen, Araştırmacı-Köşeyazarı
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com