Aslında hepimiz Müslüman’ız ve hepimiz Kur’an-ı Kerim’i ve İslamiyet’i çok iyi bildiğimizi iddia ediyoruz.
Peki İslamiyet’in ana kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’i ne kadar biliyoruz veya ne kadarını ne kadar iyi araştırdık mesela?
Hem de Kur’an’ı Kerim’in ilk emri “Oku” iken!
Okuduk mu mesela? Veya yazdık mı? Ya da araştırdık mı hiç?
5 günlüğüne tatile gideceğimiz bir şehir için saatlerce Google amcayı karıştırırız hiç usanmadan bıkmadan.
Veya aklımıza takılan basit bir soru için bile saatlerce araştırma yapar, videolar izler veya değişik yazılar okuruz yeri geldiğinde.
Her konu hakkında herşeyi merak eder, herşeyi araştırırız doğal olarak veya insanca bir davranış olarak.
Bu arada her konu hakkında herşeyi de biliriz toplum olarak. Her tartışmaya da dalarız tartışmanın tabii üyesi olarak.
Hatta konu siyaset oldu mu, sosyoloji oldumu, hele bir de “Din” oldu mu hepimiz Alleme-i Cihan oluveririz hemencecik..
Bu arada da hem Din eğitimine karşıyız, hem de bilinçli Din adamı da isteriz belki da..
Bizi yeri geldiğinde aydınlatsın, ama sosyolojik dokuya dokunmadan, Kur’an’ı okusun ama anlatmasın, anlatır ise bile Cennetten Cemalden Hurilerden bahsetsin yeter bizim için…
Olmadı bir de Sarı Çiçek patlasın Mevlüt sonunda yeterlidir…
Neyse bu konular uzun konular, bizim asıl gündemimiz Filistin!!
Filistinli bir genç aldım geçen gün yolda. Bayağı sohbet ettik ve Ebu Ubeyde ve ekibini sordum “nasıl bu kadar cesurlar diye?”
Cevabı çok kısa ve düşündürücü idi:
Onlar Batı’nın değil Kur’an’ın istediği İslam’ı yaşıyorlar. Onlara esir yaşamak zulüm, şehit olarak ölüm ise hediyedir” dedi…
Batı’nın İstediği İslam ne midir?
Rahmetli Erbakan Hocamız espiri olarak anlatırdı senelerce Batı modeli İslam’ı da dinlemez idik maalesef…
Batı modeli İslam’ı “oruç tutan, namaz kılan, hacca giden ve diğer bütün ibadetlerini yerine getiren ama zulme sessiz kalabilen, hakkı haykırmakta geri duran, dik duruşu olmayan, vakardan uzak, Müslüman yerine celladı ile iş tutan, modernlik adı altında batı hayranı yetişen” Müslümanlar olarak tanımlamalar idi Erbakan Hocamız..
Bu konuyu merak ettik ve sizin yerinize de kendi yerimize de biraz araştırdık tabi ki.
İslam ve Kur’an’da anlatılan “Müslüman modeli” nasıldır mesela?
Ya da Kur’an bize bunu nasıl aktarıyor?
Kur’an’ı Kerim’in bütününde 114 süre vardır.
Bu sürelerin 87 tanesi Medine’ye Hicretten önce Mekke’de, 27 tanesi de Medine’de nazil olmuştur.
Peki bu süreler arasındaki farklılıklar nelerdir mesela?
İlk dikkati çeken şey ilk inen 87 sürenin tamamında Müslüman’ın nasıl olması gerektiği, vakarının, duruşunun, çizgisinin nasıl olması gerektiği defa defa anlatılmaktadır.
En önemli vurgulardan biri Müslümanların kimler ile dost olması gerektiği ve zulme karşı adaletsizliğe göstereceği duruş ve tavırları ile ilgilidir..
İlk 87 surede nerdeyse ibadet ile ilgili hiç bir şeyin olmaması Müslümanların birlik ve beraberliğe vermesi gereken önemden ısrar ile bahsedilmesi de çok ayrı ve geniş bir araştırmanın konusudur ayrıca…
Diğer 27 tanesi de ibadet ağırlıklı emirlerin olduğu sürelerdir.
Peki Rabbimizin bizlere ilk 87 sure Peygamberimiz vasıtasıyla aktardığı duruşu bizler ne kadar sergileyebiliyoruz mesela?
Zulme karşı ne kadar dik duruş sergileyip, Hakk’ın ve haklının yanında ne kadar yer alabiliyoruz ya da?
Yoksa ilk 87 sürenin emirleri bir kenarda dursun, Hicretten sadece 20 gün önce emrolan Namazımı düzenli kılarım, ibadetimi yaparım ve sadece işin ibadet kısmı olan 27 sürede öğretildiği gibi hayatımı idame eder yoluma devam ederim gerisine karışmam mı?
Üzgünüm ama eğer öyle isek Kur’an’ı Kerim’e göre de Rabbimizin istediği gibi Ebu Ubeydeler gibi değil de Batının istediği gibi Müslümanlar olmuş oluruz maalesef.
Selam ve dua ile…